Bizim berber de tıraşa zam yapmış.
Hem de ağız uçuklatacak oranda.
Öyle yüzde beş, on, on beş falan değil.
Ne yapsın adam? Ona zam buna zam. Elektriğe zam, doğalgaza zam…
E bu adamın da bir ailesi var. Karısı, çoluğu çocuğu…
Dükkan kira, ev kira…
Çocuğun okulu; defteri, kitabı, okul servisi, harçlığı…
Karısı da 'tuz!' deyince!...
'Cız!' demiş adamcağızın yüreği.
***
Ama yine de berber koltuğundan kalkıp da borcum ne, diye sorunca, tıraşın ücretini ödemek için…
'Yapma ya!' demiş bulundum, söylediği ücreti duyunca.
Onca yıldır gelip gidiyoruz, hiç bu kadar zam yapmamıştı.
***
Ama Allah var iyi insan bizim berber.
Öyle çok konuşmaz.
Bilirsiniz; berber, koltuğuna oturtunca sizi, ister istemez muhabbetin de terkisine binersiniz.
Ne sorsa cevaplamak, ne söylese yapmak zorundasınız artık.
'Memleket nere abi?' sorusuyla başlar muhabbet.
Arkasından,
'Ne iş yapıyorsun abi?' sorusu gelir.
'Kiralık katil işindeyim ben birader!' desen olmaz mesela!
Söyleyeceksin efendi efendi işini! Adamın elinde ustura!
***
Yıllar önceydi.
Berber koltuğuna oturdum.
İlk kez o berbere gidiyorum, akşam vakti eve gelirken bir anlık bir kararla rastgele bir berberin kapısından içeri girdim. Adamı hiç tanımıyorum.
Dükkanında tek bir koltuğu var. Benden başka müşteri de yok. Bir ben, bir o, bir de Allah!
Adam usturayı aldı eline, boynuma dayadı.
'Berber korkun var mı?' dedi.
'Ulan bu nasıl bir muhabbet!' dedim kendi kendime. 'Memleket nere abi, olmayacak mıydı bu soru?'
İleri geri derken…
Kan ter içinde tıraş olup kalktım koltuktan.
O günden beri tanımadığım berbere asla…
***
Eve gelip Sultan'a anlattım.
O da inanamadı buna.
'O kadar zam olur mu hiç?' dedi. 'Eee, ne yaptın?' diye sordu sonra.
'Ne yapayım, çıkarıp verdim söylediği parayı!' dedim.
Şaşırdı.
'Bir saç kesimine o kadar para mı verdin!' dedi.
'Ne yapsaydım, adam saçımı kestikten sonra söyledi tıraşa zam yaptığını. Geri koy saçımı yerine mi deseydim!'
Ahmet Kaya, meşhur olmadan önce bir durak taksisinde çalışıyormuş.
Gece yarısı biri gelip binmiş taksiye.
Sür oraya sür buraya, henüz gelmedik sür sen daha, derken bir iki saat yol gitmişler.
Sonra adam,
'Geldik,' deyip arabadan inmiş. 'Sen beni buraya kadar getirdin ama benim hiç param yok!' demiş.
Ahmet Kaya,
'Abi sen ne diyorsun,' demiş. 'Ta nereden getirdim ben seni buraya!'
'Tamam da ne yapayım, param yok. İstiyorsan beni geri götür getirdiğin yere,' demiş adam.
***
Sultan,
'Tamam, olan olmuş şimdi de… O zaman sen de başka bir berbere git bundan sonra,' dedi.
O an, Edgar Allan Poe'nun romanlarında ancak rastlanacak o sahneyi yeniden yaşıyor gibi oldum.
'Ben başka berbere gitmem!' dedim.
Sultan gülmeye başladı; neden, ben başka berbere gitmem, dediğimi bildiği için.
***
Aslında bir gerçek var ki o da…
İnsanlara her şey pahalı gelecek giderek.
Pazardaki sebze, meyve; kasaptaki et; fırındaki ekmek…
Büyük bir kesimin pek çok şeye ulaşması hiç de kolay olmayacak öyle.
Berberi değiştirsen ne olacak ki?
Bir süre sonra hepsi aynı zammı yapacak zaten.