Günümüz teknolojisinden dolayı artık gazete okuyan fazla insan yok. Kamu kurumları, bazı Eskişehir esnafı, iş adamları, odalar, sendikalar, dernekler, bazı STK'lar ve tabiki evlerinde zaman geçiren yaşlı amcalarımız dışında.

Birde bunun üzerine pandemi binince gazete okuyan insan olmadığı gibi yerel gazeteleri destekleyen insanlar da kalmadı.

Kahvehaneler açıkken hemen hepsinde bir veya birkaç gazete olurdu.

Pandeminin baş gösterdiğinden beri yaklaşık 15 aydır onlarda kapalı.

Yine pandemiden önce berberler ve kuaförlerde de bir iki gazete alırdı.

Artık berberlerde gazete almıyor.

Geçtiğimiz hafta berbere gittim.

Bir tane bile ne yaygın ne de yerel gazete var.

Geçmişte iki yerel gazete alan berberleri bilirim.

Berberime gerekçesini sordum.

'Corona Virüs'ten dolayı insanlar bir kişinin elinin değdiği gazeteyi eline alıp okumuyor. Bu dikkatimi çekti. Çok samimi olduklarıma gazeteyi neden okumadıklarını sorduğumda, 'bulaş riskinden dolayı' cevap verdiler. Birisinin eli değince ikinci, üçüncü kişi gazeteyi eline alıp okumuyor. Ben de kimse okumayınca almaktan vaz geçtim' dedi.

İNTERNET GAZETELERİ Mİ KAĞIT GAZETE Mİ?

Son 3-4 yıldır internet gazeteciliği yaygınlaştı.

Eskişehir'de sayısını tam olarak bilmiyorum.

Kimisine göre 30 kimisine göre 50.

Baktığımda muhabiri ve gerçek bürosu olan, basın toplantılarına katılanlar, Eskişehir'e gelen devlet büyüklerini takip edenlerin sayısı ya üç ya da dört.

Çoğunluğu ya haber ajanslarına abone ya da sadece kendilerine gelen mail haberleri giriyor.

Yanlış anlaşılmasın.

İnternet gazetelerini yok saymıyorum.

Onlar da önemli hizmet veriyorlar.

Ancak yazılı basın daha doğrusu kağıt baskılı gazetelerin tadı başka.

Mürekkep kokusu var.

Ben öyle kağıt baskılı gazete hastalarını tanıyorum.

Yaşı 70-80 olmuş bayiye, markete, bakkala giderek bir, iki gazete alıyorlar.

Onlar yaşları ilermiş olmasına rağmen gazete okuma alışkanlığından vaz geçemiyorlar.

'BU YIL GAZETELERE BÜTÇE AYIRMADIK'

İş arkadaşlarımın ve tüm gazeteci arkadaşların tek bir amacı var: Doğru ve farklı haberler yapmak.

Bizimle iletişim kurup kurumlarında, dükkanlarında veya herhangi bir yerde düzenledikleri organizasyona davet edip orada 'basın' adına bulunmamızı istiyorlar. Biz bu yöneticilere, patronlara daha sonrasında, 'gazetemize abone olmak ister misiniz?' diye sorduğumuzda, 'bu yıl yerel gazeteler için bütçe ayırmadık' diyorlar. E peki bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?

İstisnalar dışında çoğu gazeteci organizasyonda söyleneni veya yapılanı en iyimser biçimde haberleştirmeye çalışır.

Sizi halkın bilgisine sunmuş bu yayın organları için yılda vereceğiniz o küçük ücret çok mu geliyor anlamış değilim.
Gazetecilik sektörünün artık yerelde çok fazla tutunamadığının farkındayız. Ama biz yine de mesleğimize ve bu sektöre duyduğumuz sevgiden, bağlılıktan dolayı ayakta tutmaya çalışıyoruz. Bize destek olan, yanımızda olan ve yanında olacağımız herkese teşekkür ediyoruz.
YEREL GAZETELER YAŞAMALI YAŞATILMALI

Bayilerin, bakkalların önünden gelip geçerken bakıyorum merkezleri İstanbul'da olan yaygın basın dediğimiz gazeteleri alıyor.

Acaba bir tane de yerel gazete alacak mı diye bakıyorum.

Maalesef.

Oysaki o yaygın basında Eskişehirle ilgili bir tek satır bile yok.

Hangi ilde ikamet ediyorsanız, o ilin yerel gazetelerinden en azından birisini alıp okuyun.

Bulunduğunuz ilde ne olmuş? Ne bitmiş satır satır okuyabilirsiniz.

Her yerel gazete de köşe yazısı yazan yazarlar var.

Onların yazılarında değindikleri şehirle ilgili konuları yaygın basında bulamazsınız.

O nedenle tekrar ediyorum.

Yerel gazetelerin yaşatmak için herbirimiz bir veya iki gazete alarak maddi manevi destek olmalıyız.

Fiyatları da kahvelerde içtiğimiz bir bardak çay parasından fazla değil.

Yerel gazeteler yaşamalı, yaşatılmalı.

* * *

SİVRİHİSAR VE ULU CAMİ

Sivrihisar ilçesine ilk kez gelenlere Türkiye'nin en büyük Ahşap direkli 800 yıllık Ulu Cami, Türk-İslam Kültürü filozoflarından, büyük bilge ve gülmece ustası Nasreddin Hoca'nın eşşeğe ters binmiş heykeli gezdirilir.

İlçenin en önemli tarihi miraslarından birisidir.

Tarihini tam olarak hatırlamıyorum.

Sivrihar ilçesine ilk kez ziyarete gittiğimde kulakları çınlasın ilçenin canlı tarihi olan şair-yazar Ahmet Bican Atmaca ağabeyim gezdirmişti.

O yıllarda restore edilmemişti.

İçerisi ise bugünkü gibi değildi.

Restore edilince tarihe yakışır bir yapı olduğu ortaya çıkmış.

Bu tür yapıların bugüne kadar ayakta kalabilmeleri kültür zenginlğimiz açısından son derece önemli.

* * *

Sivrihisar Belediyesi'nden mail göndermişler.

Türkiye'nin en büyük Ahşap direkli camisi olan 800 yıllık Sivrihisar Ulu Cami UNESCO'nun Dünya Miras Listesi'nde kalıcı aday olarak gösterilmiş.

Hakkını yemeyelim.

Hamit Yüzügüllü'nün belediye başkanı seçilmesinden sonra ilçe de önemli değişikler yaşandı.

Eskişehir Odunpazarı semtindeki gibi tarihi evler ve yapılar var.

Bu yapıların da belediye tarafından restorasyonları yapıldı.

Bazıları ha yıkıldı ha yıkılacak derken ayakta kalmaları sağlandı.

Tarihi saat kulesine çıkılamıyordu.

O saat kulesinin de yolları onarıldı, ulaşım kolaylaştı.

İlçeye gelenler başta Ulucami olmak üzere saat kulesini, eski kiliseyi ve kilisenin yanındaki Sivrihisarlı Heykeltraş Metin Yurdanur tarafından gerçekleştirilen Türkiye'nin ilk açık hava müzesini mutlaka ziyaret ederler.

* * *

Sivrihisar Belediye Başkanı Hamid Yüzügüllü, 'UNESCO Dünya Mirası Kalıcı listesi' çalışmaları sürecini yakından takip ediyor.

Yüzügüllü, ilçenin en büyük değerlerinden birisi olan 800 Yıllık Ulu Caminin Turizm potansiyelinin arttırılması ve gelecek nesillere değerlerimizi aktarmak adına çalışmalar sürdürdüklerini, tüm Dünya'ya tanıtmak istediklerini söylemiş.

İnşallah gerçekleşir.

Bu konudaki gayretlerde boşa çıkmamış olur.

Gayretlerinden dolayı Sivrihisar Belediye Başkanı Hamid Yüzügüllü'yü kutluyorum.

* * *

ALTIN ALMAK HER BABAYİĞİDİN HARCI OLMAKTAN ÇIKTI

Çok değil 5-6 yıl öncesine kadar hemen hemen akrabalarımızın, eşimizin, dostumuzun düğünlerinde en azından çeyrek altın takardık.

Aşağısını kendimize yakıştıramazdık.

Düğün mevsiminde kuyumcularda bolca çeyrek altın satışı yaşanırdı.

Şimdi ise insanlar bırakın çeyrek, gram altını bile alacak güçte değil.

Çeyrek altın 832 TL olmuş.

Gram altın ise 508 TL.

Asgari ücretle çalışan bir kişinin çeyrek altın alarak takması mümkün değil.

Bırakın çeyreği.

Gram altın bile alamaz.

Nerede ise maaşının 4'de biri.

* * *

Küçük ve gram altın satışlarının ciddi oranda düşmesiyle kuyumcularda çareyi altın kaplamalı gümüş de bulmuşlar.

Düğün sezonun açılması yaklaşırken, kuyumcuların bu buluşu insanları rahatlatacak gibi görünüyor.

Altından cebi yananlar altın kaplamalı gümüş'ü tercih edecekler.

Hem de fiyatı altının 10'da biri.

Artık altın almak her babayiğidin harcı olmaktan çıktı.

Tam bu sırada piyasaya sürülen altın kaplamalı gümüş, dar gelirlilerin imdadına yetişmiştir.

* * *

Martıların Sevgisi

Zamanın birinde kral kızı ve birde garip bir çoban yaşarmış. Çoban kralın

kızına deliler gibi aşıkmış. Kralın kızıda çobana karşı boş değilmiş.

Ama kral bu aşka kesinlikle izin vermiyormuş. Her seferinde çobanı

Dövdürüyormuş. Çobanda aşkını kalbine gömerek uzak diyarlara bir adaya gitmiş.

Adada ondan ve martılardan başka kimsecikler yokmuş. Çoban orda kala kala

artık martıların dilinden de anlamaya başlamış.

Çobanın tek sırdaşı martılar olmuş. Çoban martılara mektup vererek prensese götürmesini istiyormuş.

Her seferinde de götürüp geliyormuşlar. Bir gün martının ağzında mektubu

görmüş kral ve kendinden utanmış.

Demiş ki kendi kendine, 'Martıların bile şahitlik yaptığı bu aşka ben neden izin vermiyorum'.

Sonra martının ağzına bir mektup sıkıştırıp çobana götürmesini istemiş. Martılar mutlu, prenses mutlu kral mutlu ama çobanın hiçbir şeyden haberi yok.

Martı mutlu mutlu çıkmış yola. Mektup ağzındaymış sevincini arkadaşlarıyla paylaşmak isterken heyecandan ağzını açmış ve mektup derin sularda kaybolmuş.

Martılar mektubu aramaya başlamışlar hep beraber.

Çoban,'matrtılar neden benim yanıma gelmiyorlar. Artık martılarda benden bıktı' diyerek kendini uçurumdan yere doğru bırakmış ve kayalıklara çarparak parçalanmış ve ölmüş.

İşte sevgili okurlar martılar o zamandan beri denizlerde hep o mektubu ararlarmış. Denizlerde o mektubu bulunca o büyük ölümsüz aşkın geri döneceğine inanıyorlarmış.

(alıntı)

*-******