Eskişehirspor tarihinde galip gelemediğimiz hafta sayısı 23.e ulaştı. Bu süreci başka camialar yaşasa ne yönetimler kalırdı, ne de teknik adamlar. Israrla bizim sorunumuz saha içinde değil, saha dışında diyorum. Saha dışı deyince insanın aklına kenar yönetimi geliyor ama ben bunun üstüne yönetimsel ve kentsel olarak da bütün faktörleri üst üste koyuyorum.

Taraftarın içinden gelen yönetim ne kadar iyi niyetli ve büyük gayret içinde olmasına rağmen maddi anlamda ne kadar sıkıntıda oldukları da gerçek. Camiaya heyecan yaratmayan profil çizmeleri, sürekli karamsar tablo göstermeleri, hep olumsuz mesajları şehrin de gardını iyice düşürmüş oldu.

Keçiörengücü maçı öncesi başkanımızın 'dükkanın kapanması gibi' bir söylemden bahsetmesi, milli arada yöneticimiz Ulaş Entok'un ise 'devre arasında transferi açmak istiyoruz' demesi taraftarın kafasını bulandırdı. Bu tür söylemler kaostan başka bir şey getirmez.

Ben şimdilik detaya girmek istemiyor ve konuyu burada kapatıp maça gelmek istiyorum.

İlk yarıda Adana Demirspor ile başa baş mücade ederek daha fazla pozisyon bulan takımımız ikinci yarının başında TFF 1.ligde Eskişehirspor forması ile ilk gölünü kendi memleketinde atarak bir anlamda attığı gole de anlam katan Mehmet Özcan'dan geldi. Bu ana kadar her şey iyi gidiyordu. Geçmiş maçlarda yaptığı hatalardan ders aldığını düşündüğümüz teknik sorumlumuz öne geçince yapması gereken hamleler de yanlış tercihler yapınca, rakibin üstümüze gelmesi ve kanadımızın koridor olmasına sebep oldu.

Herkes siyahi oyuncularımızdan bir şeyler bekliyor. Sürat ve kuvvet olarak iyi olan oyuncularımız hücum bölgesinde takım oyunundan uzaklaşıp adeta birbirlerini arıyorlar. Doğal olarak bu da takım oyununa yansıyor. Çoğu kişi Hamed'in çıktıktan sonra o kanadın boş kaldığından bahsediyor. Doğrudur ama süratli olan oyuncunun rakip için tehdit olan unsuru ortadan kalkınca rakip daha fazla hücuma çıkmaya başlıyor. Ben teknik direktörün oyuncu değişikliğine pek bakmam, mutlaka bir sebebi vardır derim. Ama yerine giren oyuncu maça yüzde yüz katkı yapmalıdır. Yoksa takımlar oyuncu değişliğini neden yaparlar. Ya takımındaki boşluğu kapatmak için, ya da rakibin boşluğundan yararlanmak içindir. Şimdi o zamana kadar iyi giden dişlilerin çarkı neden bozulur. İkisi de farklı özelliklerde olan Hamed ve Onur Arı değişikliği önde giderken ne kadar mantıklı olur. Saha da golden başka her şeyi yapabilen Halil İbrahim Öner derseniz anlarım. Maçta direnç ve pres yapılması gereken dakikalarda neden bu avantaj kaybedilir. Üstelik Yunus Akgün gibi tehlikeli ve süratli bir hücum oyuncu ile ikinci yarıya başlayan rakibin bu futbolcusuna neden önlem alınmaz.

Sonuçta öne geçtiği bir maçtan sonra gene bu skor avantajını koruyamayarak elimize nur topu gibi psikolojik bir baskıyı daha kucağımıza atmış oldu. Biz de galibiyet hasretimizi 24.haftaya taşıyarak, gelecek haftaları merakla bekliyoruz.