Öyle bir zamana denk geldi ki bizim kuşak…
İki arada bir derede kaldık!
İki farklı dünya…
Bir tarafta klasik…
Yani bizim bildiğimiz, çocukluğumuzdan beri yaşadığımız dünya.
Diğer tarafta…
Bu yaşta içine düştüğümüz dijital dünya.
Sanal dünya…
Elinde cep telefonu, mutfak masasında kahvesini yudumlarken mağazadan alışveriş yapıyor, genç kız…
Yahut da bankanın birindeki parasını çekip bir başka bankaya yatırıyor saniyeler içinde.
***
Çok değil, bir iki kuşak geç gelseymişiz dünyaya, iyi olacakmış…
Dünyaya erken geldik anlayacağınız.
Kim bilir belki de bizden önceki…
Mesela bizden elli yıl önceki insanlar için de at arabasından inip motorlu araçlara binmek büyük değişimdi.
Mesela bizim çocukluğumuzda köylerde elektrik yoktu.
Camı, saçları örgülü genç kızlar tarafından her akşam köy çeşmesinin başında ocak külüyle ovularak parlatılan gaz lambaları vardı.
Televizyon…
Buzdolabı…
Hayal bile değildi.
Teldolaplar çıkmıştı bir ara…
Tahtadan…
Kapağı telli…
Evin kuzeydeki odasına konuyordu.
Soğuk kuzey rüzgarının estiği pencerenin önüne…
Tel kapaktan girip dolabın içini dolaşan soğuk rüzgar yiyeceklerin bozulmasını önlüyordu.
Mantık bu!
***
Sultan, köye gittiğinde bu dolabı görmüş evin kilerinde. Elli yıldır orada duruyor.
Annesi dolabı atmıyor.
Zaman değişmiş…
Dijital dünya…
İnternet falan ama…
Umurunda mı? O bildiğini okuyor.
'Atmayın, elbet bir gün lazım olur!' diyor.
Hangi gün? Gün mü kaldı!
Sultan da öfkelenmiş.
Eline baltayı almış…
Dolabı parçalayıp atacak, annesi getirip geri kilere koymasın diye.
Sürükleyerek avlunun ortasına çıkarmış teldolabı.
Dolabın zoruna gitmiş olacak ki bu, baltayı havaya kaldırınca daha…
Bir anda, daha ilk balta darbesini bile indirmeden dolap yığılıvermiş olduğu yere.
***
İki farklı dünya…
Mesela bir tarafta klasik, kağıda basılı edebiyat dergileri, gazeteler; bir tarafta da internet ortamında yayınlanan edebiyat dergileri, gazeteler…
Yazı yazmaya hangisinde devam etmeli?
Günlük yaşamda da aynı şey…
Zaman zaman, internete güvenmeyip banka kuyruğuna girdiğim oluyor mesela.
Biz böyleyken, ya bizden önceki kuşak?
Gerçi onlar da ucundan kıyısından kullanıyor dijital dünyayı.
Kollarını uzatabildikleri kadar uzatıp yaşlılıktan irileşmiş kafalarının fotoğrafını çekip sosyal medya hesaplarında paylaşıyorlar.
Fotoğrafın altında da,
'Bugün de böyle geçti,' notu.
Ama her gün aynı hikaye…
Kafa aynı kafa, fotoğraf aynı fotoğraf, altındaki not aynı not…