İskilipli Atıf Hoca ve Cemiyet-i Müderrisîn Beyannameleri
Erzurum ve Sivas Kongreleri sırasında Damat Ferit Paşa hükümetinin Ali Galip olayı ve Kurtuluş Savaşı aleyhindeki diğer faaliyetlerinden dolayı Sivas Kongresi sonrasında Hey'et-i Temsiliye, İstanbul ile haberleşmeyi kesme kararı almıştır. Padişah bu karardan sonra 20 Eylül 1919 tarihinde bir beyanname yayınlar. Bu beyannamede İzmir'in işgalini telgrafla duyduğunu, Anadolu'daki işgale çok üzüldüğünü belirttikten sonra Hey'et-i Temsiliye'yi İstanbul ve millet arasına giren bir hizipçi olarak nitelendirmektedir. Vahideddin'in beyannamesinden güç alan Cemiyet-i Müderrisîn 26 Eylül 1919'da Kuvay-ı Milliye aleyhinde bir beyanname yayınlar. Beyannameden bazı bölümler şöyle;
'Bir zamanlar ne kadar şen ve bahtiyar idiniz. Hemen hepiniz çoluğunuz ve çocuğunuzun yanında, tarlalarınızın, bağlarınızın başı ucunda, çiftinizle, çubuğunuzla uğraşıp vaktinizi hoş geçirmeye çalışır idiniz. Bir müddetten beri size ne oldu? Niçin öyle boynunuz bükük tıpkı bir yetim gibi mahzun duruyorsunuz? Hakkınız var. Çünkü kiminiz yerinizden yurdunuzdan mal-ü menalinizden, kiminiz, çoluğunuzdan çocuğunuzdan oldunuz. Vaktiyle gürül gürül tüten ocaklarınız şimdi söndü ve her akşam tarladan gelirken keyifli keyifli türkü söyleyen babalarınız ve yavrularınız şimdi öldü. Acaba şu halin neden ileri geldiğini biliyor musunuz; şüphesiz ki bazılarınız bilir fakat içinizde bilmeyenler de bulunur. Bunun için cümlemizin yani aziz milletimizin ve mukaddes vatanımızın bir vakitten beri başına gelen belaların ve taundan beter olan afetlerin esbabını size biraz anlatalım; Nitekim bu defa da Anadolu'da Mustafa Kemal ve Kuvay-ı Milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden namerdane bir surette kaçarken, zavallı saf ve gafil ahalî ve askerden cem' ettikleri kuvvetleri düşmanla harbe tutuşturarak ve 'siz mevkiinizde sebat edin, biz şu taraftan onların arkasını çevireceğiz' tarzında yalanlar ve hilelerle savuşup kaçarak zavallı neferlerimizi ve ahalimizi boşuboşuna kırdırmak usulünü takip ediyorlar. Biçare millet! bu yankesicilerin hilelerini, desiselerini hala tamamen anlayamamıştır. Yazık, bin kere yazık ki gerek harp içinde ve gerek mütarekeden sonra memleket bunların fitne ve fesadı uğruna milyonlarca evladını telef ediyor da Talat, Enver, Cemal, Mustafa Kemal vesaire gibi beş on eşkiyanın vücudunu ortadan kaldırmak için icap eden küçük fedakarlığı göze aldıramayarak memleketi ve kendilerini ebedi tehlikeden kurtarmak ve selamete çıkarmak tarikini idrak edemedi ve hala da edemiyor!'
İskilipli Atıf'ın kurucusu ve başkan yardımcısı olduğu Cemiyet-i Müderrisîn beyannamesindeki şu kayıtlar da çok dikkat çekici;
'İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Harbde mağlup olduktan sonra uslu uslu oturmak ve mağlubiyetin netayicine katlanarak telafisini sabr-ı sükûn ve akl-ı tedbir dairesinde izale etmekten başka çare var mıdır? Yunanlılarla harbe tutuşuyor, sonra da bir taraftan kaçıyor ve bir taraftan şöyle mukavemet ettik, böyle zayiat verdik gibi yalanlarla halkı iğfale çalışıyorsunuz! Düşünmüyorsunuz ki Yunanlılara fazla zayiat verdirmek bile bundan sonra bizim için hayırlı ve menfaatli bir şey olmaz. Hudanegerde sizin yalanlarınızı şahit tutarak işgal ettiği memleketimizde ; 'bu kadar kan döktüm ve şöyle fedakarlık ettim, böyle emek çektim' diyerek hakk-ı feth davasına kalkar! Hem sizler ey yalancı ve deni şakîler! Kendi milletimize karşı ecnebi milletlerden hiçbirinin yapmadığı şekavet ve şenaatleri irtikap edip dururken milleti, eşrafı memleketi, ulemayı asıp keserek mallarını yağma ederken kendinize ne hakla, ne yüzle, ne utanmazlıkla Kuvay-ı Milliye namını veriyorsunuz? Milleti öldürerek, mahvederek hukuk-ı milleti müdafaa edeceksiniz öyle mi? Utanmaz hainler, artık yetişir, yakamızı bırakın. Cenab-ı Hakk'ın gazap ve laneti sizin üzerinize olsun!'
Anadolu'yu işgal eden İngilizlerin gönlünü hoş tutup yenilgiyi kabul etmeye çağıran ve işgalcilere karşı tek bir söz söylemeyip Kuvay-ı Milliye'ye hakaretler eden bu cemiyetin genel yapısı budur. Beyannameye devam edildiğinde akıl dışı ve ahlak dışı yalanlar devam eder;
'Harb senelerinde sizi cephe cephe sürükleyen ve aç susuz süründüren ve din kardeşlerinizin, hemşehrilerinizin beyhude yere ölmelerine sebebiyet veren birkaç kişi arasında Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi zalimler de var idi! İşte bu hainlerin harb cephesi haricinde kalmış olan efrad-ı alinize kanlı elleriyle ne kadar fecayi-i irtikab etmiş olduklarını harbden avdetinizi müteakib gördüğünüz! Bugün yine o şakiler, bağilerdir ki elleri birtakım yetimlerin, dul kadınların kanlarına mülamma olduğu halde kalbgahınıza sokularak sizi mahvetmek ve evlad-u iyalinizi yetim ve dul bırakmak ve servet-u saadetinizi külliyen çalmak için şeytanın dahi hatırına gelmeyen hiyle ve desaisi irtikab ediyorlar. Siz bu zalimleri cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız? Elinize aldığınız fetva-i şerif ki Allahın emridir, okuduğunuz hatt-ı münif ki halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır, siz Allahın emrine halifenin fermanına ittibaen bu canileri, bu katil canavarları daha ziyade yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz. Şu alçaklar ve hempaları bu cinayetleri hep sizin sayenizde yapıyor, bunları vücudlarını külliyen dünyadan kaldırmak beşeriyet için, Müslümanlık için bir farz olmuştur. Padişahımız halifemiz efendimiz hazretlerinin merhamet ve şefkat kucağı size açılmıştır. Hepiniz koşunuz, geliniz dünya ve ahiret saadetini ihraz ediniz. İşte size ihtar eyliyoruz. Allahını, peygamberini ve padişahını seven bu tarafa gelsin!'



İskilipli Atıf ve Atatürk
İskilipli Atıf, Atatürk ve silah arkadaşları için çok ağır hakaretler savurduktan sonra öldürülmelerinin farz olduğunu söylemektedir. İskilipli Atıf, Kurtuluş Savaşı karşıtı bir din hocasıdır. Bir Atatürk muhalifidir. İskilipli Atıf'ın Atatürk karşıtlığı Cumhuriyet öncesine dayanır. 26 Eylül 1919'da neşredilen Cemiyet-i Müderrisîn beyannamesi bir son değil başlangıçtır. İskilipli bu beyannameden sonra da muhalefetine devam eder.
Cemiyet-i Müderrisîn 26 Eylül 1919 da yayınladığı beyanname ile halk arasında arzuladığı etkiyi yaratamayınca 14 Kasım 1919'da toplanan genel kurulda aldığı kararla cemiyetin bir öğretmen cemiyeti olmaktan vazgeçerek, kendi ifadeleriyle; 'halka daha geniş ölçekte seslenmek, halkı kucaklayıp İslam'ı insanlara daha güzel anlatma amacıyla' 'Teali İslam' ismini alacaktır. Bu cemiyetin Konya şubesi 1920'de TBMM seçimlerine katılmak istediğinde Atatürk bunda bir sakınca görmez. Ama onlar devrim karşıtı tavırlarını sürdürmeye devam ederler. Sadece yüzde 2 buçuk oranında okuma yazma bilen bir halk içinde bu hocaların sözleri büyük kitleleri kışkırtabilecek güce sahiptir. Bu koşullarda, örneğin 'yeni harfleri kullananlar cehennemde yanacak' veya 'şapka giymek küfürdür, dinsizliktir' diyen bir kişinin halka verdiği zarar Yunan topçusundan daha fazla olsa gerek.
Alemdar Gazetesi, Sultan Vahideddin ve Şeyhülislam Mustafa Sabri'nin ortak imzasını taşıyan, Atatürk'ün ve Anadolu'da emperyalizme karşı direnenlerin öldürülmesinin dinsel bir görev olduğunu vurgulayan bir fetva yayınlar. Ardından da başkanlığını İskilipli Atıf'ın yaptığı İslam Teali Cemiyeti'nin girişimiyle bir bildiri yazılarak, Yunan uçaklarıyla Anadolu'da dağıtılır. Bu bildiride Atatürk için 'Selanik Dönmesi', 'Yankesici', 'Fitneci', 'Hain', 'Haydut', 'Alçak', 'Mel'un', 'Cani', 'Zalim', 'Hırsız', 'Canavar' gibi ifadeler kullanılmaktadır. İskilipli Atıf'ın başında bulunduğu dernek, bu bildiriye imza atar ama İskilipli Atıf Hocacılar, bu bildiriye Atıf Hoca'nın karşı çıktığını ve bu bildiriyi imzalamadığını iddia etmekteler. (Devam Edecek).