Nihayet feshedildi. ''Hangi İstiklal vardır ki yabacıların nasihatlarıyla planlarıyla yükselebilsin? '' Atatürk 1922 yılında mecliste yaptığı konuşmasında batı kültürüne angaje olmanın eleştirisini bu sözlerle yapıyordu. Çağdaşlıkta uluslararası tırmanışların gerisinde kalmadan, kendimize özgü kültürümüze, geleneklerimize bağlı olmamız gerektiğini belirtiyordu. Bizim kültürümüz, bizim yasalarımız bu sözleşmenin neresinde vardır? Dünya siyasetini menfaatleri doğrultusunda yöneten emperyal gruplar sözde feminist ideolojilerinin tohumlarını atarken sistemin görünmez olması için de kadın haklarından bahsettiler. Kadın ve erkeği birbirinden ayrıştırarak, bireyleri etnik, dinsel, cinsel olarak toplumları bölerek, kapitalizmin pençesine aldılar. Aliya İzzetbegoviç'in ''Bunu hiç unutma evlat. Batı hiçbir zaman uygar olmamıştı. Bugünkü refahı, devam eden sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı göz yaşı ve çektirdiği acılar üzerine doludur'' söylemi ne kadar da doğrudur.
Avrupa Konseyinin illegal oluşumunda öncülük yapan toplumların özgeçmişine bakalım isterseniz; Haçlı seferleri… Kendilerinden olmayan barbar, dinsiz dedikleri Türklere karşı etnik temizlik yapıldı. Kadın ve kızlarımız kılıçlardan geçirildi. Yıllar sonra AB ve ABD'den desteğini arkasına alan Rum yönetimi, terör örgütü EOKA'nın Türk katliamı vahşetini konu alan ve soykırımın 65. yıl dönümünü adına pul bastırılması da klasik haçlı şovanizmi değil de nedir? Bir başka örnek; aklını kullanarak değil de çıplak vücudunu kullanarak mücadele veren Femen grubu… Ayasofya Camii önünde çıplak halleriyle İngilizce, Rusça pankartlarla Türk erkeğinin, Türk kadınına olan baskısını protesto etmişlerdi. Grubun davranışı basit ve sıradan pragmatizmden ibaret. Ama kurgu olarak ise oldukça tehlikeli. Femen aktivistlerin çıplak bedenlerine ''Ben özgürüm'' ifadesi ile Türk kadınların kendilerine destek vermeye çağırmaları oldukça hassas bir noktada durduklarını göstermektedir. Avrupa'da Türkiye'de ya da Rusya'da yaşayan toplumların sosyo-psikolojik kültürü aynı değildir. Bu bağlamda yurt dışı ülkelerin kadın kuruluşları, kadın hareketlerini feminizmi erkeklere karşı silah olarak kullanır. Ancak bu silahın dünyanın toplumunda ateşlenebilme garantisi de yoktur.
Şimdi bize dayatılan İstanbul Sözleşmesine göz atalım; 2011 tarihinde Strazburg'da onaylanan ''Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi'' konulu sözleşmedir. Avrupa Konseyi Türkiye'yi vatandaşlarına ayrımcılık yapmakla suçlayınca bu anlaşmayı ilk imzalayan devlet olduk. Sözleşmenin damardan maddeleri var. Buna göre kadınlık ve erkekliğin fıtratta yer alan bir durum olmadığı, sosyal şartlara bağlı gelişen bir nitelik olarak inşa edildiğini savunuyor. Yani cinsiyetin doğma ile değil, sosyal yapıyla ilgili durum olduğunu öne sürüyor. LGBTİ (Lezbiyen, gay…)'ye ayrıcalık tanıyarak, zinayı meşrulaştırmakla kalmayıp aynı zamanda eşcinselliğe zemin açıyor. Öte yandan şiddet ele alınırken sadece ataerkil üzerinden hiç bahsedilmiyor. Buna benzer maddeleri çoğaltabiliriz. Böylece ailemizin nasıl korunacağı Türkiye'deki hukuk kurallarına göre değil de Avrupa'nın belirlediği kurallara göre düzenlenmiş olacaktı.
Halbuki kendi derdine derman olamayan Avrupa, örneğin Fransa 2019 yılını kendi topraklarında kadın cinayeti kara yılı ilan etti. Avrupa ülkelerinde, pandemi döneminde aile içi şiddet oranını yüzde 49'a ulaştığı bildirdi. İstanbul sözleşmesi peşinde koşan kadınlarımız unuttukları bir şey var. Bu topraklardan Türk tarihine adını yazdıran örnek alınacak kadınlarımız geldi geçti. Kurtuluş Savaşı cephelerinde savaşan, Anadolu Ajansının kurulmasında rol alan gazeteci Halide Edip Adıvar, 12 yaşında babasının yanında cephelerde savaşan, bir ayağını kaybeden Halime Çavuş, İstiklal madalyası ödülünü kazanan Emir Ayşe… Çok yakın tarihimizden bir örnek; Ümmiye Koçak… Tiyatro yazan, oynayan, tarlada çalıştığı kazandığı parasını biriktirerek film çeken ilkokul mezunu, köyde yaşayan kadınımız. Filminde Anadolu kadınını anlatıyor. Yaşanılan aile baskısını, dağlar arasında sıkışan mücadeleler anlatıyor. Bu kadınların yaşamında umut var, güç var. Onlar Cumhuriyet kadınları. Ne güzel söylemiş Ata'mız; ''Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur''
*Sevgili Okurlarım yazımı Youtube makale günlüğü Esma Koca adresinden de sesli dinleyebilirsiniz.