Dünya ekonomisinde süren dalgalanma, koronavirüs salgınıyla fırtınaya dönüştü. Tüketimde kısıtlamaya gidilirken, üretim adeta uçuruma yuvarlanır gibi oldu.

Bu süreçte kapitalizm büyük bir sınav veriyor. Görünen o ki, çağımızda yaşanan 'ekonomik kriz, salgın ve sosyal değişim'le kaplanmış bu sınavda, sınıfta kalacak gibi.

Ayakta kalabilmek için şimdiye kadar 'öcü' ilan ettiği sistemlerin argümanlarını kopya çekmeye başladı.

Bazen sosyalist(miş), bazen komünist(miş), çoğunlukla da faşist(miş) gibi davranıyor.

***

Adına ne derseniz deyin, dünya bir 'kapitalist uygarlıklar bütünü'.

Suratının kötü tarafı her ortaya çıktığında kendine yeni yöntemler bulup şirinleşen kapitalizm, artık kendini aşamayacak bir darboğaza doğru gittiğinin farkında.

Eskiden işgal edip sömürgeleştirdiği topraklardan elde ettiği gelirlerini, yerelin/ulusların bağımsızlık mücadeleleri sonucu kaybetmeye başladı.

Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelere sıcak para pompalayarak 'küreselleşme' maskesiyle, insanlara sınırların kalkacağı ütopyasını taşıyan kapitalizm,

'Ekonomik sömürgecilik'in de sonuna geldi.

***

Dünyada resesyon (ekonomik daralma) yaşanıyor. Global koronavirüs salgını üstüne tuz biber ekti.

Kapitalizmin önde gelen aktörleri krizle baş etmek için yeni yatırım yöntemleri aramaya başladı.

Ellerindeki küreselcilik oyuncakları hızla tükendiğinden, devreye kendiliğinden 'devletçilik oyunları' girdi.

***

Tasarruf kelimesini sevmiyorlar örneğin, harca diyorlar.

Talebi devlet yaratmalı, piyasada para dönmeli diyorlar.

Faizler düşük diyorlar, artmasını istiyorlar. Borçlanarak harcama dönemine dönmek istiyorlar.

Serbest piyasa için ölürlerken, devletçi bir sanayi politikası, planlamacı bir devlet öneriyorlar.

Oyunun yeni kurallarını da kendileri belirlemek istiyorlar.

***

Krizler dönemindeki ticaret savaşları ile yaşanan daralma, kriz/enflasyon/borç batağı ülke ekonomilerinin 'dışa kapanma eğilimi'ni arttırıyor.

Dışa kapanan ekonomiler de sorun olarak hep 'dış güçler'e sarılmaya başlıyor.

Dış güçler bahanesiyle düşmanlık duyguları besleniyor.

Uzmanlar 'sorun bundan sonra siyasetle bağlı olacak' diyorlar.

***

Bu içe dönüş yönetici seçkinlerin iflas etmesine neden oluyor.

Halkın mevcut düzen partilerine duyduğu güvensizliği ve oluşan tepkiyi konsolide eden faşist partilerin yükselişi hızlanıyor.

Ya da sistem partileri faşist söylemlere yöneliyor.

Diğer milletleri düşman gören, diğer milletlerin düşmanı olan faşist yönetimler iş başına geldikçe,

Uluslararası eşgüdüm tükeniyor.

***

Son yıllarda, bulunduğumuz coğrafyada yaşanan uluslar arası ya da komşular arası sorunlara (Suriye-Libya-Doğu Akdeniz-Karadeniz gazı vb), ya da dünyanın birçok yerinde yaşanmakta olan benzeri sorunlara bakınca…

Görünen köy kılavuz istemiyor.

Dolayısıyla sonunda yaşanacak olan şey, herkesin gözünü korkutuyor.

Bir 'Üçüncü Dünya Savaşı' ihtimali insanlığı rahatsız ediyor.

***

Benim dileğim,

İstenmeyen o kötü gün gelirse eğer,

Askerliğini bedelli yapan ama siyasi mitinglere kefeniyle (dantelli masa örtüsü, çarşaf da olabilir) gelip 'ölmeye geldik' çığırtkanlığıyla savaş mesajları yayan kahraman (!) yurttaşlarımızın unutulmamasıdır!