2003 yılından bu tarafa, bu denli uzun yapmamıştım...
Tam 16 gün...
Peki bu 16 günde ne yaptım, nerelere gittim?
Şöyle kendimi serin sulara atacağım bir deniz kenarı...
Ayaklarım suyun içinde,
Kafam gökyüzünde...
Orman yangınlarına su taşıyan helikopterleri sayardım...
Sabah uyandığımda aklıma ilk gelen,
Yangının hala devam edip etmediği olurdu...
Elimi güneşe doğru siper edip, dumanları seçmeye çalışırdım...
Hiç unutmuyorum,
17 Ağustos 1999 depreminde bir tatil köyündeydik...
Eşim üç gün boyunca televizyondaki görüntüleri izleyip ağlamıştı...
Yani demeye çalıştığım o ki,
Güzel memleketimde artık tatiller bile ızdırap haline geldi...
************************
Öyle olunca ben de evde oturup, miskin miskin günlerin geçmesini izledim...
Haberleri hiç izlemedim,
Neredeyse hiç gazete okumadım,
Bahçeye indiğimde komşularla siyaset, hayat pahalılığı konuşmadım...
Bol bol futbol konuştuk...
Onlar tavla oynadı, ben izledim...
Çokça da,
Artık hemen herkesin evinde olan kedilerden ve köpeklerden söz ettik...
Ağaçtan vişne topladık,
Dökülen kayısıları toplayıp, yıkamadan yedik...
Akşam üstleri esen ılık rüzgarın tadını çıkardık...
Gelen zamları, markete gidip alışveriş yaptıkça öğrendim...
Artık hiçbir şeyin fiyatını sormaz oldum...
Çünkü sorduğum zaman sinirlerim bozuluyor, çoğu zaman almaktan vazgeçiyorum...
Gerçi,
Kasada ödeme yaparken daha çok sinirlerim bozuluyor ama olsun...
************************
16 gün böyle geçip gitti...
Dün işe başladık yeniden...
Gördüm ki,
Hiçbir şey değişmemiş, her şey aynı...
Herkes dümbelek gibi gergin...
Eskişehirlilerin bile, gülümseyen yüzlerine anlamsız bir öfke yerleşmiş,
Herkes, biraz hır çıksa da, şöyle bağırıp çağırsak birbirimize diye bakınıyor...
İster istemez gazetelere göz atıyorum,
Bakıyorum, her şey aynı, hep yeni baştan...
Akşam olsa da eve gitsem, kedilerimle baş başa kalsam...