Edebi endişelerden uzak olan bu eserler, ilk etapta dini bir vazife, bir hayra vesile veya mensup olduğu milletin İslam tarihinin bir kısmını öğrenmelerine, kendi dillerinde okumalarına rehber olma arzusuyla yazılmışlardır. Kerbela'ya dair yazmanın en büyük şeref olduğu, yazarın kendisine hayır duayı temenni ettiğini, bütün maktellerin çeşitli yerlerinde görmek mümkündür. Yazarına sevap kazandırmak amacıyla yazılan bu eserlerin pek çok yerinde Yezid'e sık sık lanet edildiği gözlenir.
Örneğin, Kastamonulu Şazi'nin maktelindeki beyitler Hz. Hüseyin'in şahadetiyle birlikte alemde meydana gelen ayrılık ve kavgayı dile getirir. Bölünmüşlük adeta burada başlar.

Yüzü üstüne bıraktı Seyyidi
Çaldı bıçağı işit kim neyledi
Kesti başını hemandem ol lain
Hem şehit oldu Hüseyin-i pak-din
Kanı yere dün döküldü ol zaman
Düştü gavga aleme oldu figan.

Olayın sonucunda yeryüzünde, tarih kitaplarındaki rivayetlerde de görülen, olumsuzluklar dizelere yansır:

Zelzele düştü yere u darügir
Göğe değin çıktı feryad u nefir
Gulgula kıldı melayik ağladı
Ay güneş nurunu oldem bağladı
Yer gök oldu karanu ol zaman
Yaradılmış cümlesi kıldı figan.

Hz. Hüseyin'in ölümüyle yeryüzünün karanlığa büründüğü, hatta üç gün böyle kaldığı meleklerin ağlama seslerinin semadan işitildiği ve feryatlarının göğe yükseldiği olaydan sonra anlatılan efsanevi hikayelerdendir.
Kerbela insanlarda öyle hisler uyandırmıştır ki çocuklarını kaybeden Gelibolulu Cami, Kerbela hakkındaki bir kitabı çevirirken, aslında kendi çocuklarını kaybetmenin vermiş olduğu acıyı yok etmek amacı gütmüştür. Kendini avutmak için Hz. Peygamber'in torununun çektiği büyük acıları kendisine teselli gören Cami'de Kerbela, psiko-sosyolojik bir rol üstlenmiştir.
Makteller arasında Fuzuli'nin eseri Hadikatü's Süeda'sı gerçekten önemli bir yere sahiptir. Yazar, Hz. Hüseyin ile ilgili hikayeler anlatarak bunu Kerbela ile kıyaslamış, Kerbela olayının ne denli büyük bir lanetli facia olduğunu vurgulamaya çalışmıştır. Büyük şairin, maktelinde kendisi için ümit ettiği en büyük ödülün, sevap kazanmak olduğu açıkça görülür. Bunu eserinin birçok yerinde de belirtmiştir. Fuzuli'nin eseri, Tanzimat'tan sonraki devir içinde, birçok Kerbela kitabının yazılışı üzerinde manevi bir etkiye sahip olmuştur.
Maktel-i Hüseyin'lerin ortak yönlerini kısaca özetlersek hikaye edilen olaylar ve anlatım öncelikle, lanetli Kerbela faciası temeline oturmaktadır. Diğer çeşitli hikayeler, anlatılanlar, olayın dehşetini ve faillerin büyük günahlarını göstermek amacıyla hikaye edilmişlerdir ve sonra yine hepsi bu vak'a etrafında düğümlenirler. Anadolu Türkçesi'nin bu edebi ürünleri, genellikle birer 'Izdırap' kitabı, birer destandırlar. İslam dünyasını derinden sarsmış olan Kerbela vak'ası, İslam-Türk yazarlarının elinde yüzyıllar geçtikçe büsbütün tarihi mahiyetten ayrı bir şekil almıştır ; 'Efsanevi' bir karaktere bürünmesi yüksek kıymetini göstermek ve böyle bir facianın büyüklüğünü ve mesuliyetinin genişliğini, halk beyninde canlandırmak için konuya karıştırılmışlardır.' Ayrıca sevap kazanma ve kazandırma düşüncesi maktellerin ortak amacını oluşturur.Yani 'Lanet'i kınamak ve bu amaçla faaliyette bulunmak inanç gereğidir.
Horasanlı Ebu Müslim ve Seyyid Battal menkıbeleriyle Hamzanamelerdeki ruh ve duyguyu kısmen de olsa bu maktellerde bulmak mümkündür. Buralarda da kahramanlar, bazen hakikaten birer dev gibi çarpışır; ölümü davet ederler. Yalnız maktelde dini unsur, daima yiğitlik veya kavmi unsurdan daha açık ve güçlüdür. Şiddetli bir Ehl-i Beyt sevgisinin bu çeşit eserlerin yaprakları arasında teneffüs edildiğini hemen herkes sezer. Bunda maktel yazarlarının büyük kısmının ya tekke şeyhi ya da tarikat mensubu olmasının etkisi olduğu gibi, 'Anadolu'yu zaman zaman bir mezhep meddü cezri içinde bilerek veya bilmeyerek sallayan Şiîlik propagandalarına kapılmanın veya Şia'isna aşeriyye'ye mensup bulunmanın' da büyük etkisi olsa gerek.
Ehl-i Beyt'e ağlamanın, onu tekrar hatırlamanın manevi büyük ödülü fikri, bu çeşit ürünlerin bolluğu üzerinde etkili olmuştur. Ayrıca hayırla anılmak için vesile teşkil eden bir eser bırakmayı herkes istediğine göre, maktel yazarları bu suretle iki arzuyu birden yerine getirmiş olur. Böylece, halkın bu eserlere gözyaşı döküp günahlarından temizlenmek umudunun psikolojik olarak büyük etkisi olmuştur. Bu nedenle bu eserler halka ulaşması açısından lirik-epik bir üsluba ve özellikle sade ve samimi bir dile sahiptir.

Mersiyelerde Kerbela

Mersiye, bir kimsenin ölümü üzerine duyulan üzüntüyü dile getirmek amacıyla yazılan manzum parçadır. Bu nedenledir ki mersiyedeki hususiyeti aksettirebilmek için şairin, mersiye yazdığı kimseyi yürekten sevmesi gerekir. Makteller sadece Hz. Hüseyin'in şahadetini konu edinirken, mersiyeler başkaları için de yazılmış olabilir. 'Her maktel aynı zamanda bir mersiyedir, fakat her mersiye maktel değildir.'
Eski Türk şiirinde sagu, Anadolu halk şiirinde ağıt denilen bu tür, divan şiirinde mersiye olarak adlandırılır. Ağıt bütün eski kültürlerde yaygın bir gelenek halinde mevcuttur ve bu eski geleneğin çeşitli izlerini bugün hem ilkel kabilelerde hem de gelişmiş topluluklarda da görmek mümkündür.
Kerbela olayını konu edinen mersiyeler, zamanla diğer mersiyelerden farklı bir grup oluşturmuştur. Gerçekten de Kerbela mersiyeleri ayrı bir çalışma konusu olacak kadar çoktur ve yazılmalarına neden olan hadisenin üzerinden yüzlerce yıl geçtikten sonra bile yazılmaya devam edilmesi, onlara farklı bir özellik kazandırır. Mersiyeler yas ve üzüntü ifade eden şiirlerdir; bu şiirler Kerbela'da yaşanan olayları konu alınca anlatılmaya çalışılan acı, çok daha büyük demektir.
Bu konuda Arap, Fars ve Türk dilindeki edebiyat oldukça büyük bir periyoda yayılmış olup çok boldur. Mersiye olarak bilinen Arapçadaki ağıtsal şiir sanatı geleneğine dikkatle bakıldığında İslam öncesi dönemlerdeki şekil-biçim özelliklerine sahip olduğu görülür. Arapça mersiye, bazen kaside şeklinde uzadığı gibi İslam öncesi şiirler gibi yüksek oranda görenekselleşmiştir. Fani ölümün acıma duygusu uyandıran niteliği üzerinde durulmuş, yaşlı kimselerin kayıp ve ölülerinin erdemi tanımlanmıştır. Sık sık yaşlı kimse düşmana beddua eder ve intikam için çağrıda bulunur. İslam öncesi mersiye görenekselleşmişken, o aynı zamanda yüksek özelliklere sahip bir şahsa övgü sunmaya yönelik olarak tasarlanmıştır.
Mersiyeyi ağıt olarak nitelersek bu Batı geleneğinin ağıtına benzemez. Latin ve Batı dillerinden tarzını ve adını alan, Yunan ağıtlarının ilk şekillerinde bile özel işlenmiş bir ölüm veya kayıp konuları görünmez. Eğer bu noktayı ele alırsak şehitlik edebiyatının vurgulanması Batı geleneğinde daha zayıftır. Müslüman mersiye geleneği, özellikle geniş martriolojiye (şehitlik edebiyatı) rağmen Batı Hıristiyanlığı geleneğiyle paralellik göstermez. Bunun için de bazı sosyolojik ve tarihsel görevli faktörler, bir bakıma tatmin edilmiş gelişmelerle zıtlık gösterir. Bir kere bu şiirsel geleneğin etkileri, Arapça ve Farsça konuşanlar arasında daha güçlüdür. Kerbela olayı, İslam öncesi Arap geleneğinin İslam'a girmesine ve İslam içinde devam etmesine izin vermiş, İslamî gelenek dilinde önemli yerini almıştır. Herhangi bir ağıt evrensel bir noktayı vurgulayabilir; aslında bu bir ağıtın gereksinimlerinden biridir de ama sadece birkaç örnek, derin duygular akla getirecek şekilde devam etmiştir (Devam Edecek).