Sanayi Odası Başkanı Celalettin Kesikbaş 26 Ekim gece saat 00.02'de bir tweet attı.

O tweet'i okuyan çok kişi inanıyorum ki Sayın Kesikbaş'ı telefon veya mesaj yağmuruna tutarak kimi kastettiğini öğrenmek istemişlerdir.

O tweet'i Çarşamba günü gece saatlerinde gördüm.

Hızlı Tren gibi teknoloji üreten, çevre duyarlı firmaların Eskişehir'e gelmesini engellemek isteyenlerin olduğunu iddia etmiş.

Çok çarpıcı bir iddia ortaya atmış.

Doğrusu kimi kastettiğini bende çok merak ettim.

Celalettin Kesikbaş'ın tweet'i şöyle:
'Bundan 15 yıl önce bir otomobil fabrikasının Eskişehir'e yatırım yapmasını engelleyen köhnemiş zihniyet, bugün Hızlı Tren gibi teknoloji üreten, çevre duyarlı firmaların Eskişehir'e gelmesini engellemek için düğmeye bastı yine. Sebep küçük olsun, benim olsun'.

* * *

Yazdığı doğru mu?

Evet doğru.

O otomobil fabrikasının üst düzey yöneticileri dönemin Sanayi Odası Başkanı Savaş Özaydemir'in daveti üzerine Eskişehir'e geldiler.

Organize Sanayi Bölgesini gezdiler ve beğendiler de.

O günkü Sanayi Odası Yönetimi, otomobil fabrikasının üst düzey yetkililerine;

'Eskişehir Organize Sanayi Bölgesinin alt yapısı tamam, telefon, internet sorunu yok, doğalgaz santrali var. Bu santraldan elektrik enerjisi de üretiyoruz. Eğer tercihinizi Eskişehir'den yana kullanırsanız biz size araziyi ücretsiz verebiliriz. Yeter ki siz otomobil fabrikasını Eskişehir'e kurun' dediler.

* * *

Ücretsiz arazi, alt yapı sorunu yok.

Kafalarına yatmıştı.

Eskişehir'den ayrılırken tercihleri Eskişehir idi…

Sonra ne olduysa fikir değiştirip otomobil fabrikasını Eskişehir'e kurmaktan vazgeçtiler.

'Eskişehir OSB'nin raylı sistemle bir limana bağlantısı yok' gerekçesiyle vazgeçtikleri iddia edildi.

* * *

Firma yetkilileri yanlış hatırlamıyorsam vazgeçme nedenini açıklamadılar.

Yukarıda yazdığım gerekçe birileri tarafından kulaktan kulağa fısıldandı.

Ardından da Eskişehir'de herkes tarafından konuşulmaya başlandı.

Tabi ki bu olumsuz gelişmeye tüm Eskişehirliler üzüldü!

Eğer o otomobil fabrikası Eskişehir'e kurulmuş olsaydı, bugün belki de işsizlik oranı çok çok aşağıya inmiş olacaktı.

Otomobil fabrikasının Eskişehir'e gelmesiyle yan sanayisi de gelecekti.

Eskişehir komşu ilimiz Bursa gibi gelişmiş olacaktı.

* * *

Bursa dediğimde hemen aklıma geldi.

Yıllar önce idi.

1968'de Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş. kuruldu.

1969'da Bursa'da üretim fabrikasının temelleri atıldı.

1971'de ise ilk Tofaş modeli Fiat 124 (yerel adıyla Murat 124, daha sonraki versiyonu Serçe), Fiat lisansı altında üretildi.

* * *

Bu fabrika da Eskişehir'e kurulacaktı.

Tıpkı bugünkü gibi Eskişehir'in lobisi yoktu.

1961'de Bursa Senatörlüğü, Cumhuriyet Senatosu Adalet Partisi Grup Başkanlığı, 4. Koalisyon Hükümetinde Çalışma Bakanı, 1965'te Demirel Kabinesinde üç dönem Dışişleri Bakanlığı yapan, 1979'da Cumhuriyet Senatosu Başkanlığına seçilen 06.04.1980 - 12.09.1980 tarihleri arasında Cumhurbaşkanına Senato Başkanı olarak vekalet eden İhsan Sabri Çağlayangil gibi güçlü bir siyaset adamını da arkasına alan Bursa lobisi, Eskişehir'e kurulması düşünülen otomobil fabrikasını Bursa'ya kurdurmayı başardı.

İlk golü 1971'de kaçırdık!

İkinci golü de Celalettin Kesikbaş'ın da yazdığı gibi 15 yıl önce.

* * *

Şimdi dönelim tekrar yazımın baş kısmına.

'Bundan 15 yıl önce bir otomobil fabrikasının Eskişehir'e yatırım yapmasını engelleyen köhnemiş zihniyet, bugün Hızlı Tren gibi yüksek teknoloji içeren, çevre duyarlı firmaların Eskişehir'e gelmesini engellemek için düğmeye bastı yine. Sebep küçük olsun, benim olsun' iddiasını ortaya atan Sayın Kesikbaş, kimlerin engellemek için düğmeye bastığını Eskişehir kamuoyuna açıklamalı…

Bu gammazlık(!) değil.

Eskişehir'e kim veya kimler ihanet ediyorsa bunu Eskişehir halkı bilmeli.

Bilmeli ki ona göre de gardını alsın.

* * *

200 KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ

Eskişehir'de Mart ayından bu yana 200 kişi koronavirüs nedeniyle hayatını kaybetti.

Nisan, mayıs, haziran ve temmuz, hatta ağustos aylarına baktığımızda Eskişehir koronavirüs salgınının en az görüldüğü iller arasında yer alıyordu.

Sağlık Bakanlığının açıkladığı ısı haritalarında ilimizin 3-4, bazen 7-8 bölgesi kırmızı gösteriliyordu.

Yani salgın tehlikesinin o bölgelerde daha yaygın olduğu belirtiliyordu.

O bölgelerde yaşayanlar filyasyon ekipleri tarafından takip altında tutuluyor, virüsün daha yaygın olduğu bölgelere de insanlar çok mecbur olmadıkça gitmiyordu.

* * *

Eskişehir halkının kurallara harfiyen olmasa da uyduğu görülüyordu.

Ağustos ayına kadar koronavirüs salgınından dolayı hayatını kaybedenlerin sayısı 50'ler civarında idi.

1 Haziran'dan itibaren uygulanan katı kurallar 'yeni normalleşme' ile kısmen de olsa serbest bırakılınca, şehirlerarası seyahat yasağı kalkınca, plajlar açılınca, aylardır evlerinde hapis kalanlar, bazen mağazalar maliyetin altında ürün satışa çıkardığında insanlar nasıl ki, birbirlerini ezerek içeri girmeye çalışıyorlarsa ona benzer durum yaşanmaya başlandı.

Yasaklar kalkınca bazı insanlar 'virüs belasından kurtulduk' sanmış olacak ki eş dost, anne-baba, kardeş, ağabey, konu komşu ziyaretlerine başladılar.

* * *

Mahalle, salon düğünlerine uygulanması zorunlu olan şartlara uyulmak şartıyla izin verildi.

Şehirlerarası yolculuklar serbest bırakıldı, plajlar, bazı eğlence merkezleri açıldı.

Dolaşım serbest bırakılınca, insanlar uyulması gereken kuralları ve kendi sağlığını hiçe sayarak düğünlerde dans edip halay çekince, köy düğünlerde kurulan uzun uzun yemek masalarında fiziki mesafeye uymadan oturunca salgın kontrolden çıktı.

Eskişehir'de 40, 50, 60 derken vefat sayısı 200'e çıktı.

Sayı giderek artıyor.

Eskişehir'deki koronavirüs vakalarındaki artış Sağlık Bakanlığı'nın HES mobil uygulamasına da yansıdı.

Eskişehir'in risk haritası son 15 günde kentin neredeyse tamamında 'yüksek risk' anlamına gelen kırmızı renge boyandı.

Eskişehir'de kent merkezinin yanı sıra en çok koronavirüs vakasının yaşandığı ilçe Sivrihisar gözüküyor.

* * *

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Eskişehir'de 5 bin 200 pozitif vakanın evlerinde tedavi gördüğü açıkladı. Koronavirüs tedavisi sağlayan Yunus Emre Devlet, Şehir Hastanesi ve Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanelerinin pandemi servislerinde ise yaklaşık 550 kişinin tedavileri ise sürüyor.

Bakan Koca'nın koronavirüs vakalarının artış gösterdiği iller arasında gösterdiği Eskişehir'de, tedbirlere uyulmaması endişe yarattı.

İşte Eskişehir'in kısa sürede yaşadığı korkutan değişim…

* * *

'Eskişehir'de vakaların arttığını duydum. İnsanlara kurallara kesinlikle uymuyor, daha çok denetim yapılması gerekiyor' diye vali, emniyet müdürü ve belediye başkanlarına üstü kapalı mesaj verdi.

Maske takmak, sosyal mesafeye dikkat etmek ve ellerimizi sık sık yıkamak şu an için koronavirüsten korunmanın en önemli üç yöntemi.

Bir de mecbur olmadıkça evden çıkmamak gerekiyor.

Cumartesi Yenikent, Pazar günü ise Çankaya pazarlarına gittim.

Bazı pazarcı esnafının ve vatandaşların maske takmadıklarını gördüm.

Ürünleri seçmek yasak olmasına rağmen sebze meyvelerin üzerinde onlarca el geziyor.

Bunları denetleyen bir tek görevli görmedim.

* * *

Pandemin ilk aylarında pazar yerlerine giriş-çıkış kontrol altında idi.

Pazarın içerisinde olması gereken sayının üzerinde müşteri alınmıyordu.

Hem pazarcı hem de müşterilerin maske takıp takmadıkları denetleniyordu.

Fiziki mesafenin olması mümkün olmayan pazaryerlerindeki aşırı kalabalığın önüne geçilemediği, seçme yasağının uygulanıp uygulanmadığı denetlenmedikçe salgını kontrol altında tutmak çok ama çok zor.

* * *

Olan sağlık emekçilerine oluyor.

İzinleri kaldırıldı, emeklilik günü sayanların emeklilik hakları donduruldu.

Yoğun bakımlar Nisan-Mayıs aylarındaki gibi hastalarla doldu.

Bu artış devam ettiği sürece yine evlerine gidemeyecek, çoluk çocuklarından ayrı kalacak, misafirhanelerde, otellerde konaklamak zorunda kalacaklar.

* * *

Lütfen ama lütfen maske, mesafe ve fiziki kurallara harfiyen uyalım.

Maskelerimizi boynumuza, çenemize, kolumuza değil yüzümüze takalım.

Çok zorunlu olmadıkça evden çıkmayalım.

* * *

Millet can, onlar kumar derdinde

Salgının önüne geçilemiyor artık.

Hasta sayısı her geçen gün artıyor.

Vefat sayıları da öyle…

Eğer cumhurbaşkanı veya Sağlık Bakanı bir takım önlemler almazsa daha da yaygınlaşacağı öngörülüyor.

Oysaki Haziran, Temmuz aylarında hasta ve vefat sayısı çok ciddi oranda azalmıştı.

Alınan önlemlere harfiyen uyulması halinde kışa daha sorunsuz gireceğimiz konuşuluyordu.

Ama 1 Haziran itibarıyla alınan sıkı tedbirler yerini 'kontrollü sosyal hayat' adıyla bırakınca, birde şehirlerarası yolculuk serbest bırakılıp, plajlarda açılınca, Kurban Bayramında sokak kısıtlaması uygulanmayınca salgın ilk günlere geri döndü.

* * *

Neyse konumuz bu değil.

Ama bugünlerde herkes korku içerisinde yaşıyor.

Çalışmayanlar veya emeklilerin çoğu artık burnunu bile camdan çıkarmaya korkuyor.

Ama korkmayanlarda var!

Onlar kumar düşkünleri.

* * *

Lokaller ile kahvehanelerde kağıt ve okey oyunu yasak olunca kumar düşkünleri kendilerine farklı mekanlar bulmuşlar.

Bir apartman dairesi, bir dükkan veya bir atölye…

Apartmanların bodrum katları.

Polis hemen hemen her gün aldığı istihbaratlarla baskınlar düzenliyor.

Saymadım ama herhalde son bir ayda bine yakın kişi yasak olmasına rağmen kumar oynarken yakalandı.

* * *

İnsanlar evden çıkmaya, kapalı ve kalabalık ortamlara girmekten korkarken, kumar düşkünleri hiç umursamıyorlar.

Gittikleri mekanlarda salgına yakalanacakları hiç akıllarına gelmiyor!

Hadi kendilerini düşünmüyorlar diyelim.

O mekanlarda kaptıkları virüsü evlerine taşıyorlar.

Evde yaşlı anne-baba, kayın valide-kayın peder varsa onların canlarını tehlikeye attıklarının farkında bile değiller.

* * *

Kendinizi düşünmüyorsanız eşinizi, çocuklarınızı, ebeveynlerinizi bari düşünün.

Bırakın bu kumar hastalığını.

Ona ayırdığınız zamanı çoluk çocuğunuza ayırın, aile reisi olduğunuzu unutmayın.

* * *

Tebessüm

Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi.

Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu.

Bu hava içinde yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmediğini hatırladı.

Hemen bir not yazdı, yolladı.

Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki, her öğlen yemek yediği lokantada garson kıza yüklü bir bahşiş bıraktı.

Garson kız ilk defa böyle bir bahşiş alıyordu.

Akşam eve giderken, kazandığı paranın bir parçasını her zaman köşe başında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı.

Adam öyle ama öyle minnettar oldu ki.

İki gündür boğazından aşağı lokma geçmemişti.

Karnını ilk defa doyurduktan sonra, bir apartman bodrumundaki tek odasının yolunu ıslık çalarak tuttu.

Öyle neşeliydi ki, bir saçak altında titreşen köpek yavrusunu görünce, kucağına alıverdi.

Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu.

Sıcak odada sabaha kadar koşuşturdu.

Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sardı.

Bir yangın başlıyordu.

Dumanı koklayan köpek öyle bir havlamaya başladı ki, önce fakir adam uyandı, sonra bütün apartman halkı.

Anneler, babalar dumandan boğulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp, ölümden kurtardılar.

Bütün bunların hepsi, beş kuruşluk bile maliyeti olmayan bir TEBESSÜM'ün sonucuydu...

* * *