Sürrealist sanatçıların, caddelerinde aylakça dolaşan bireylerin anonim kalabalıklığı bol miktarda görülen janjanlı tabelalar, afişler bazen güzel, bazen gereksiz olsa da merak uyandırıcı çekicilik imaj sanrısının şok boyutta gerçekleşmesi gibi.
Hızla artan nüfusla birlikte ulaşım, çevre, altyapı sorunları kapısına dayanmış, başka bir dünyanın mümkün olmadığına inandırılmış hız merkezli kentler… İnsan beynini yakan şeytansı kapitalizm siyasi yandaşlarıyla kentlerde oluşan büyük vurgunlar ve bu ütopya sarmalında kaybolmuş toplumlar. Bir yük haline gelmiş, anlam kayması yaşamış adap-ı muaşeret ilişkileri… Ne yazık ki teknolojik esaret, tüketim gibi patolojik sorunlar geleneksel yaşantımızı, insan ilişkileri gibi değer koruyucu nitelikleri zedeleye zedeleye varlığını sürdürmekte. Konuşulan dilde ciddi değişimlerde yaşama estetik bir anlam katmak için oluşturulan akıl almaz teknoloji ile birlikte emojiler üzerinden akan ve ritmi gittikçe hızlanan sanal iletişim... Mimari dürtü ile ortaya çıkmış, benzer hayat kodları yaşayan, giriş çıkışlarında güvenlik sistemi, toplumdan kendisini izole etmiş site yaşamlarında bulunana zengin gettolar. Toplumsal ayrışmayı da beraberinde getiren tüketerek statü kazanma çabası içinde olan, yalıtılmış ayrıcalıklı toplumlar.
Diyebilirim ki moderniteyi savunmak veya reddetmekten çok sağlıklı bir kent fenomenini bilme konusu yapan bir etiğe ihtiyacım vardır. Modern yaşamlardan kaçmak gibi paradokslarla kenti temaşa etmek mümkün müdür? Ya da metropol yaşantılarla teslim olmak kaçınılmaz bir yol mudur? Ne dersiniz?