'Sevinç çığlıkları değil bunlar, acı dolu haykırışlar.
Biliyorsunuz kırlangıçlar göçmen kuşlardır. Çok hızlı uçarlar.
İşte o göç sırasında yüzlerce kırlangıç fırtınaya yakalanıp ölürmüş. Göçü başarıyla tamamlayan kırlangıçlar geldikleri ülkenin gökyüzünde uçarken yollarda kaybettikleri arkadaşlarını anımsar acıyla öfkeyle böyle çığlıklar atarlarmış.' (s.289)
***
Başat polisiye yazarımız Ahmet Ümit'in yarattığı kahraman Başkomiser Nevzat, 'Elveda Güzel Vatanım' eserinin yazımı sırasındaki bir romanlık dinlenmeden sonra, mart ayında çıkan 'Kırlangıç Çığlığı' kitabıyla yeniden iş başı yapıyor.
Yazarın deyişiyle 'insan ruhunun karanlık bahçesinde gizemli bir yolculuk'a çıkıyor.
***
Romanda ana konu güncel 'çocuk tacizi' ve tacizciler…
Yanına eklemlenen yoğun 'Suriyeli mülteci sorunu' ve 'organ mafyası' sosuyla, çok usta bir dille okurun önüne servis ediliyor.
Tescilli bir çocuk tacizcisini öldüren katilin peşine düşen kahramanımız,
Geçmişte 12 çocuk tacizcisini öldüren seri katil 'Körebe'nin yarım kalan dosyasının içinde buluyor kendini.
Cinayetlerin hepsinin ritüeli aynı. Çocuklarla ilgili bir mekan, gözde kırmızı bir bağ, yanına konmuş bir oyuncak ve boynundan tek kurşunla öldürülen çocuk tacizcileri…
Taciz, mülteci, mafya sarmalında çözüme doğru ilerliyor.
***
Ülke gündemindeki sorunlara ışık tutmaya çalışan Ahmet Ümit,
Cerrah neşteri gibi kullandığı kalemini, yüreğimizin en yaralı alanlarına sallayarak içimizi sızlatıyor.
Güçlü polisiye kurgusuyla yazarlık görevini yaparken;
Okuru, sadece cinayeti soruşturan ekibin peşinden koşturmakla kalmıyor;
Tacize, tecavüze, mülteci sorununa, organ mafyasına duyarsız kalan ve yozlaşan toplumun irdelenmesini sağlıyor.
'Zihinlerinin derinliklerinde başkalarının günahlarını taşıyan suçlular' diye tanımladığı ikincil karakterlerine 'hem mağdur hem suçlu' kimliği giydirerek, okurun kişi analizinde ikileme düşmesine neden oluyor.
Dolayısıyla, toplumsal bir öfkeyle zihinlerde peşinen kesilen cezaların doğruluğunu sorgulatıyor.
***
Romanın her cümlesi, 'bana dokunmayan bin yaşasın' kafasındaki bireylerden oluşan,
Çevresindeki olaylara göz yuman, sessiz kalan toplumla ilgili sosyo-politik bir tartışmanın kapısını aralayacak nitelikte.
'Vicdanını yitirmiş bir dünyadan başka nedir ki cehennem?' diyerek,
Başta peşine düştüğü sorunun iliklerde hissedilmesini sağlıyor:
Toplumsal vicdanlarda oluşan karanlığı aydınlatmak için, okurun eline bir fener tutuşturup,
'Kendisi tacize uğradığında sesini duyuramayan tacizciler' ile,
'Yaşamak için kaçarken yaşamından olan mülteciler' üzerinden,
Yüzeysel çözüm arayışlarını eleştirerek, karanlıkta gerçeğin aranabilmesi için bir yol açıyor.
Yozluğun karşısında, ancak insani değerle ayakta kalınabileceğini vurguluyor.
***
Özgün bir konu ve güzel kurgusuyla,
Sürükleyici ve akıcı diliyle,
Sinematografik yalınlıktaki anlatımıyla,
'Okunacak kitaplar' listenizde yer almaya değer bir eser olduğuna inanıyorum.
O nedenle okuyun isterim.
***
'…ceza verilerek çözülecek mesele değil (bunlar).
Önemli olan toplumu iyileştirmek, insanın ruhunu yüceltmek, sapıklığı, suçu ortadan kaldırmak.' (s.333)