Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kararı ile kısa çalışma ödeneği (KÇÖ) uygulaması iki ay daha uzatıldı. Karara göre, KÇÖ'ye başvuran şirketlerde çalışanlar eylül ve ekim maaşlarını da tam alamayacak.
Eğer KÇÖ, aralık ayına dek uzatılırsa çok sayıda çalışan, bu yıl ocak ve şubat ayları dışında hiç tam maaş almamış olacak.
Peki Dünya geneliyle birlikte ülkemizde de etkili olmaya devam eden koronavirüs pandemisi nedeniyle kurumlar tarafından ücretsiz izne ayrılan çalışanların mağduriyet yaşamaması adına yapılan bu uygulamalar gerçekten kimseyi mağdur etmiyor mu? Birlikte değerlendirmekte fayda var.
Öncelikle İşkur'u baz alarak bazı hatırlatmalar yapalım;
Kısa Çalışma Uygulaması; Genel ekonomik, sektörel, bölgesel kriz veya zorlayıcı sebeplerle işyerindeki haftalık çalışma sürelerinin geçici olarak en az üçte bir oranında azaltılması veya süreklilik koşulu aranmaksızın işyerinde faaliyetin tamamen veya kısmen en az dört hafta süreyle durdurulması hallerinde, işyerinde üç ayı aşmamak üzere sigortalılara çalışamadıkları dönem için gelir desteği sağlayan bir uygulamadır.
Kısa çalışma uygulaması bakımından 'Zorlayıcı Sebepler' İşverenin kendi sevk ve idaresinden kaynaklanmayan, önceden kestirilemeyen, bunun sonucu olarak bertaraf edilmesine imkan bulunmayan, geçici olarak çalışma süresinin azaltılması veya faaliyetin tamamen veya kısmen durdurulması ile sonuçlanan dışsal etkilerden kaynaklanan dönemsel durumları ya da deprem, yangın, su baskını, heyelan, salgın hastalık, seferberlik gibi durumlardır.
Kısa Çalışma Kapsamında;
- İşçilere kısa çalışma ödeneği ödenmesi,
- Genel Sağlık Sigortası primleri ödenmesi,
hizmetleri sağlanmaktadır.
Bu tanımları okuyunca bunda ne var? Yapılan uygulamalar ve alınan kararlar gayet mantıklı diyebilirsiniz. Ancak çalışma hayatı içerisine girdiğinizde kısa süre içerisinde öyle olmadığını anlayabilirsiniz. Maalesef sistem çalışanlardan daha çok işverenleri koruyan kollayan bir uygulama olmuştur. İşverenler asgari ücretin üzerinde yüksek maaş ödedikleri tüm ücretleri geriye çekmiş buradan kazandığı yetmediği gibi bir de uzun vadeli Sigorta kollarını yatırmayıp sadece genel sağlık sigortası primlerini yatırarak milyonlarca çalışanın emeklilik için ihtiyaçları olacak yaşlılık aylığı için ödenmesi gereken sigortalarını ödememiştir. Daha doğrusu devlet eliyle muaf olmuştur.
Anlatmaya çalıştığım bu duruma da tepkiler sendikalardan geleceği yerde sesi belli bir noktaya kadar eren ve yetersiz kalan çalışanlardan geliyor. Konuyu daha iyi ortaya seren ve sosyal medyaya yansıyan tepkilerden bazıları şöyle:
- 'Artık kısa çalışma ödeneğini kaldırın, işverenler devleti dolandırıyorlar, devlet işçinin parasını veriyor diye işçiyi işe çağırmıyorlar. Tazminat vermemek için işçi kendisi bırakıp gitsin diye yıldırma politikası uyguluyorlar. Yarım maaşla nasıl geçinelim?'
- 'Kısa çalışma ödeneğinden yararlanmasına rağmen, halen haftanın her günü ve günde 10 saat çalışan insanlar var. Bu insanların SGK prim kayıpları nasıl telafi edilecek?'
-'Kısa çalışma ödeneğinde tam gün çalışarak prim günümüzün 0 olması hak mı? Ezilen yine işçi.'
-'Kısa çalışma ödeneğinin patronların ekmeğine yağ sürmek dışında bir faydasını gören var mı? Devlet işverenin sahtekarlık yapmasına ısrarla müsaade ediyor.'
Bu tepkilerin tamamı doğrudur yerindedir ve yaşanmaktadır. Devletin görevi ise çalışma hayatını takip etmek denetlemek ve kurallara uymayanlara hukuk çerçevesinde en ağır yaptırımları uygulamaktır. Sendikaların görevi ise üyeleri olsun bu inanılmaz mağduriyeti yaşayan işçilere sahip çıkmaktır. Virüs ortamının vurduğu dar gelirlilere sahip çıkmaktır.