Taşınacağız taşınmasına da…

Aşiyan'a!

Aşiyan falan değil tabii de…

Bildiğin ev işte! Batıdaki son ev! Her anlamda son ev!

Yani hayatımızın son raundu!

Bundan sonra nereye mi taşınacağız?

Doğduğumuz yerin yahut da yaşadığımız şehrin mezarlığına!

***

Taşınacağız taşınmasına da benim kitapları hangi nakliyece taşır ki?

Kitapları…

İnsanın üzerine devriliverecek gibi duran kitaplıkları…

Kitaplıkların rafları dolduğu için son birkaç yılda aldığım kitapları kitaplığın üzerine koymaya başlamıştım.

Tavana kadar yükseldi ki evin tavan yüksekliği iki buçuk metreden fazla.

Eve gelen olduğunda Sultan uyarıyordu,

'Kitaplıklara yaklaşmayın, üzerinize devrilebilir!'

Bende de bir mahcubiyet…

Bir utanma…

***

Evi taşımak kolay da…

Kitapları gören nakliyecilerin bu işe pek yanaşmayacağı kesin.

O zaman?

Yapılacak tek şey kalıyor geriye.

Ancak benim gibi bir eşek bu yükü taşır.

Neden aldım ki bu kadar kitabı?

Ve neden okudum ki bütün bu kitapları?

Ve neden bütün hayatımı bunlara harcadım ki?

Eşekliğimden elbette.

***

Kitapları büyük, otuz kiloluk poşetlere koydum.

Kitap dolu poşetleri, ilgisizliğim nedeniyle bir türlü değiştiremediğimiz, Bukowski'nin hipodrom yolunda sık sık bozulan arabasına benzeyen şu bizim eski arabaya taşımaya başladım.

Kitap poşetleriyle merdivenleri defalarca inip çıkarak, her defasında bine yakın kitap yerleştirdim arabaya. Üç gün boyunca gide gele yeni eve taşıdım bütün kitapları.

***

Yıllardır oradan oraya taşıyıp durdum bu kitapları. Sadece kitapları mı?

İçlerinde yazdığım öykülerin de olduğu edebiyat dergilerini, klasörler dolusu mektupları, yazı notlarını, kitap okurken tuttuğum notları, günlükleri…

Neye yarayacak ki bütün bunlar?

Aslında bu işe ucundan kıyısından bulaşan herkesin durumu aynı.

Oktay Akbal, biriken yazı notlarından, gazete kupürlerinden ve bunlar gibi bir türlü baş edemediği daha pek çok ıvır zıvırdan söz ediyordu günlüklerinde.

Nurullah Ataç'ın kızı da,

'Babam okumak istediği her kitabı, dergiyi, gazeteyi alıp eve getirirdi. Öyle olunca da ev gazete, kitap, dergi deposuna dönerdi. Annemle bu yüzden sık sık tartışırlardı,' demişti.

Marquez'in de yirmi yedi bin sayfalık arşivi bunlardan oluşuyordu.

Mektuplardan, yazı notlarından, senaryo taslaklarından, yıllar öncesine ait gazete kupürlerinden…

Marquez'in yirmi yedi bin sayfalık arşivi Teksas Üniversitesi tarafından 2.2 milyon dolara satın alındı.

Ama o Marquez!

Pekii Marquez, Marquez olacağını bilerek mi saklamıştı bütün o kağıtları?

Öyle de olsa bizimkiler pek çok insanın gözünde sadece bir çöp!

Onun için, bütün bunlardan bir an önce kurtulmalıyım. Hepsini yırtıp atmak en doğrusu…

Zaten zaman da öyle bir değişti ki…

Ne kağıt kaldı, ne kalem!

Ünlü yazarlar, şairler dahi sosyal medyaya düştü. Orada, başparmaklarıyla cep telefonu ekranına dokunarak yazdıkları anlık duygularını paylaşmakla yetiniyorlar.