Evet,
Korku da bulaşıcıdır, cesaret de...
Yeter ki panik olmayalım...
Psikolojik ortamın her iki ucunda da olmamak gerekiyor...
Ne gereksiz bir endişe ve panik,
Ne de gereksiz bir umursamazlık ve boş vermişlik...
Geleneksel yaşantımızı bir türlü devre dışı bırakmıyoruz...
Yolda biriyle karşılaştık mesela...
Bir dost, bir tanıdık...
Elini uzatıyor...
Sen de elini uzatsan bir dert, uzatmasan başka bir dert...
'Canım sen de amma abartıyorsun'dan başlayıp...
'Amma tırsıkmışsın sen de'ye giden bir dizi latifeden sonra, şöyle bir ense...
Gerisi şapur şupur...
Geriye tek bir çare kalıyor;
'Aman öpüşmeyelim, çok hastayım...'
***
Türkiye'de ilk vaka 10 Mart günü ortaya çıktı...
16 Mart'a (dün) geldiğimizde sayı 16 idi...
Dünya genelindeki istatistikler gösteriyor ki, bu artış katlanarak devam edebilir...
Bu sayı binlere, hatta on binlere çıkabilir...
Yine kuvvetle muhtemel, ölümler de yaşanacak...
Eskişehir'de ahalinin haleti ruhuyesi ne alemde derseniz...
Örneğin 14 Mart Cumartesi akşamı,
Üniversite öğrencilerinin önemli bir bölümü memleketlerine dönmüş olsalar da,
Yine her yer cıvıl cıvıldı...
Gençler, yetişkinler, orta yaşlılar...
Sanki dünyada böyle bir sorun yokmuş ya da Türkiye ve Eskişehir, böyle bir sıkıntıdan muafmış gibi, bir aldırmazlık hali hakimdi...
Oysa duyduğumuz o ki,
İtalya'da da durum buna benzer bir ortamın ardından kontrol edilemez hale geldi...
İşte o yüzden,
İki uçta da olmamak gerekiyor...
Ne korku, ne gereksiz bir cesaret gösterisi...
Akılcı, gerçekçi ve bilimsel...
Böyle bir çerçeve içinde kalabilirsek, ülke olarak en az zarar ve kayıpla atlatmamız mümkün olabilir...
***
Nedeni şuymuş buymuş,
Oradan oraya gitmiş, öbür taraftan buraya gelmiş...
Bütün mışlar ve mişler bir tarafa bırakılıp, ülkelerin ve insanların neler yaptıklarını ve neler yapmadıklarını,
Hangi önlemleri aldıklarında başarılı olduklarını, hangi önlemleri almadıklarında sıkıntının daha da büyüdüğünü doğru takip etmek gerekiyor...
***
Toplumsal bir cinnet haline dönüşmeden yani...