'Krallıklar zamanında kralın büyük oğlunun yönetmeye en ehil yönetici olduğunu düşünmek nasıl saflıksa,
Bizim zamanımızda demokratik olarak seçilmiş birinin en ehil yönetici olduğunu düşünmek öyle saflıktır.' (s.23)
***
Bir dostumun elime tutuşturuverdiği 'Kötü Bir Günün Güncesi' eseriyle tanışmış oldum J. M. Coetzee'yla. Meğer 2003'te Nobel Edebiyat Ödülü almış.
Güney Afrika'da doğmuş, bir süre Amerika'da yaşamış, sonra Avustralya'ya yerleşmiş.
Fazla kalın olmayan kitabın içeriği oldukça zengin ve ben bu zengin yoğunluğun hazzını tadarak okudum.
***
Bu bir roman.
Ancak roman mı, deneme mi olduğuna karar veremedim. Nitelik olarak bakınca yarı deneme, yarı roman sanki.
Önemli olan kurgusuyla günceli ve düşünceleri uyumlu bir şekilde sunuyor olması.
Çok farklı bir teknikle yazılmış.
Aynı sayfada üç ayrı sese kulak vererek ilerleyen, çizgilerle ayrılmış üç ayrı bölüm var.
Birinci bölümü oluşturan denemeler devlet, anarşi, demokrasi, terör gibi 'baba konular' üzerineyken;
Roman kurgusuna sahip ikinci ve üçüncü bölümlerde yazar ile sekreter kızın duygu ve düşünce alışverişinin etkisiyle;
Önce ortalama hayatın sorunlarına, sonuna doğru da çocuk, kuş, erotizm gibi 'duygusal konular'a evriliyor.
Yaşanan dönüşümün üç bölüm arasında paralellik kurularak sunulması tam bir usta yazar işi.
***
Konu; yaşlı bir yazar, güzel sekreter kız ve onun sevgilisi sarmalında geçiyor.
Bir yayınevi beş ayrı yazardan, özgürce seçtikleri her konuya ilişkin görüşlerini yazmaları ister. Bunlar sıradan olmayan 'çarpıcı görüşler' olacaktır.
Olaylar, bizim yaşlı yazar Senor C.'nin, titrek el yazısı ve sesiyle kaydettiği görüşlerini daktilo etmek üzere, 'afet' derecesinde güzel genç Filipinli komşusu Anya'ya iş teklif etmesiyle başlar.
Anya yazıları daktilo ederken, yazarla arasında düşünce ve duygu aktarımları yaşanır. Bu iletişimin yarattığı düşünsel dönüşüm giderek sayfalara da yansır.
Sonradan devreye giren Anya'nın mali danışman sevgilisi ise hayatın çelişkilerini ortaya seren bir kişiliğin örneğidir adeta.
Coetzee olay örgüsünü kurgularken, kişilerin bilgi birikimiyle düşüncelerde oluşan 'dönüşüm'ün yanı sıra,
Yaşlı yazarın sevgiye olan ihtiyacını da baş gösterecek şekilde satır aralarına yerleştirmeyi başarmış.
***
Okurlar genellikle kendi düşüncesini destekleyen kitapları okumayı sever. İşte bu kitap öyle bir kitap değil. Kitaptaki görüşler herkese batacak, acıtacak cinsten.
Denemelerin doğal sıkıcılığını aşan akıcı bir anlatımı var.
Burada Suat Ertüzün'ün çevirideki nitelik ve 'anlam'a verdiği önemden dolayı hakkını vermek gerekiyor.
İster üç bölümü ayrı ayrı, isterseniz aynı anda okuyabilirsiniz.
İlginç tekniğe sahip bu kitabı okuduğunuzda,
Zihninizde ilginç bir tat bırakacağını sanıyorum.
***
'Mevcut kültürde, samimiyetle samimiyet gösterisi arasında ayrım yapma kaygısı güden pek yok,
İmanla ibadet arasında ayrım yapma kaygısı güden olmadığı gibi.' (s.107)