Tepebaşı Belediyesi'nin Kültür Gezileri zaman zaman eleştirilere hedef oluyor.
Bu eleştirilerin en serti ise geçtiğimiz hafta içinde Ak Partili Ahmet Yapıcı tarafından kaleme alınmıştı. Yapıcı'ya, Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç Sonhaber Gazetesi'ne verdiği demeç ile sert şekilde cevap vermiş ve eleştirilerin altında cahillik yattığını söylemişti.
Ahmet Ataç ayrıca CHP Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel'in de gezilerden rahatsız olduğuna ilişkin iddialara yanıt vermiş ve 'Hem eleştiriyor hem de davetli olmadığı halde katılıyor' değerlendirmesinde bulunmuştu.
Eskişehir'de ses getiren bu söyleşinin ardından tartışmaların nedeni olan Ankara ziyaretine Ahmet Ataç beni de davet etti.
Eskişehirli 43 kadının katıldığı bu etkinliği ES TV'den kameraman arkadaşım Mustafa Dizman ile birlikte takip ettim. İlk olarak söylemem gereken, Ataç'ın belirttiği 'Geziye katılan vatandaşlar da Genel Başkan Kılıçdaroğlu da etkinlikten son derece memnun' ifadesi tamamen doğru. Zira 43 kadından en az 15 tanesi ile sohbet ettim, etkinliği nasıl bulduklarını sordum. Aralarından bir tanesi, 'Evde izdivaç programı izlemek yerine, komşularımla bu etkinliğe katıldım. 15 Temmuz'da hainlerin saldırdığı Meclis'i ziyaret ettik. Hep televizyondan görüyorduk, çok mutlu olduk' dedi.
Zaten katılımcıların etkinlikten mutlu olduğunu duymak, beni çok da şaşırtmadı. Peki, Kemal Kılıçdaroğlu bu ziyaretlerden Ataç'ın dediği gibi gerçekten memnun muydu? CHP Lideri Kılıçdaroğlu'nun yoğun programı arasında her hafta onlarca Eskişehirliyi makamında kabul etmesi, tek tek tokalaşması, sohbet etmesi, şikayetler ile soruları dinlemesi, cevaplaması… Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı için acaba artık zahmetli bir hale gelmiş miydi? Salı günleri makamının kapısında yüzlerce kişi bekleyen bir siyasetçi için 30 hafta 'Yeter artık' dedirtmiş olabilir miydi?
Bu soruyu da Kılıçdaroğlu'na bizzat ben sordum. Kemal Bey, gazetemizden de okuduğunuz üzere Eskişehirlileri ağırlamaktan son derece memnun olduğunu söyledi. Ahmet Ataç'a yapılan eleştirilere yanıt vererek, 'Eleştirenler de gelsinler. Başkanımız çalışıyor, ben kendisinden ve çalışmalarından elbette çok memnunum' diye konuştu.
Peki, Ahmet Ataç'ın da kendi etkinliğinden şikayetçi olmadığını düşünürsek geriye kim kalıyor?
Gezi kapsamında TBMM'ye gelen Eskişehirlileri orada karşılayan ilk isimlerin Eskişehir Milletvekilleri Gaye Usluer ve Utku Çakırözer olduğunu (Cemal Okan Yüksel buradaki buluşmaya gecikmeli olarak katıldı) belirtmeliyim. Gaye Hoca'dan duyduk ki bu hafta; 43 Eskişehirli kadının 3 CHP'li milletvekili tarafından karşılanmasını ve gerekli alakanın gösterilmesi talimatını da Kemal Kılıçdaroğlu vermiş.
Vatandaşlar ile milletvekillerimizin toplantısında ise Eskişehir'de bile görmeye alışık olmadığımız bir tabloya şahit olduk. Bence burası çok önemli; Eskişehirli kadınlar Ankara'da, 3 milletvekiline ve Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç'a soru, istek ve şikayetlerini iletti.
Kimisi Suriyeli mültecileri sordu, kimi Hasan Polatkan Havalimanı'nı, kimi başkanlık sistemini, kimi KOBİ'lere sağlanan kredi imkanı hakkında bilgi istedi. Hatta bir vatandaş gündüz kuşağı TV programlarından dert yanarak, 'Bu izdivaç programları toplumun ahlak anlayışına uymuyor. Bunlara karşı ne yapılabilir' diye sordu.
Ardından milletvekilleri bu soruları yanıtladı. Ben Eskişehir'de yıllardır bir vatandaşın 3 milletvekili ve bir belediye başkanına bu kadar rahat ulaştığını, iletişim kurduğunu, dert yandığını, şikayetlerini ilettiğini görmedim.
Ayrıca gezileri eleştirdiği söylenen Cemal Okan Yüksel'in de Eskişehirlilerle yakından alakadar olduğunu, şakalar yaptığını, gündemi değerlendirdiğini, anayasa değişikliği konusunda endişelerini aktardığını belirtmeliyim.
Mesleğin Kötü Yanı
Ankara'ya gerçekleştirilen geziyi sevgili Mustafa Dizman ile birlikte takip ettiğimizi yazımın başında belirtmiştim. Kendisi ile birlikte sabah hava aydınlanmadan uyandık. Eskişehir'den yola çıktığımızda saat 08.00 sıcaklık ise -4 dereceydi. 10 saatin üzerinde süren mesaimiz boyunca benim yüküm çok ağır değildi belki ama Mustafa 13 kg ağırlığındaki kamerasını elinden-omzundan hiç düşürmedi.
Dönüş yolunda ise ben kayıtları dinleyerek haberimizi gazeteden arkadaşlarıma telefonda aktardım. Uzun uzun yazdırdım, fotoğrafları mail attım. Gün boyu devam eden bu yorucu tempoya rağmen bir gazeteciyi en çok mutlu edebilecek şeyin, özel ve önemli bir haber yapmanın hazzı vardı içimizde.
Polatlı'yı geçtiğimizde, biz daha Eskişehir il sınırlarına bile girmemişken bu hazzın kursağımızda kaldığını anladık. Kılıçdaroğlu'nun makam odasında benden başka hiçbir gazetecinin olmadığı halde nasıl olduysa bir internet sitesi haberimizi geçti. Üstelik belediyenin basın bürosu da bu konuda emeğimize saygı gösterip haber geçmemişken. Kendisi de bir gazeteci olan Utku Çakırözer de mesleki hassasiyet gösterip fotoğrafçısına 'Haber geçmeyelim, Güray'ın özel haberi ve emeği' talimatı vermişken. Bizim haberimizin başkası tarafından geçilmesi bize hiçbir şey kaybettirmedi. Peki, kime ne kazandırdı? Bunun da cevabı hiç'ten öteye gitmez elbette.