'Türkiye; vatandaşlardan oluşan siyasi birlik; dil, kültür ve ideal bağları ile vatandaşları bir araya bağlamaktaydı. İçinde Türk milletinin eski ve parlak tarihini yaşamakta olduğu şimdiki siyasi hudutlar dahilindeki ve hala topraklarının derinliklerinde geçmiş zaferlerinin yaşamakta olduğu mukaddes ülke…. Her hangi durum ve şartlar altında olursa olsun ayrılığı kabul etmeyen birlik'. (Ernest Jackh)

Kuvay-ı Milliye deyimi, Milli Mücadelede iki anlamda kullanılmıştır. İlki; 'Milli Kuvvetler' yani 'Milis' anlamındadır. Diğer anlamı ise; çok daha geniş olup, Milli Mücadele'nin bütününü ifade eder. Gerçekten, yalnız silahlı halk kuvvetleri değil, Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak kuruluşları, Hey'et-i Milliye'ler, kongreleri Ankara'da toplanan Büyük Millet Meclisi, bunlara yardımcı olan bütün organlar ve hatta ordu, 'Milli Kuvvetler'in tamamını ifade eder. Bu kuvvetlerin ve yarattıkları hareketin, itilaf devletleriyle anlaşmalar imzalamış olan Osmanlı Devleti ile hukuki ve siyasi bir ilgisi yoktur. Başta ordu olmak üzere, Kuvay-ı Milliye olarak adlandırılan kuvvetler, devlet kuvvetleri olmaktan çıkmış, yalnız millete malolmuştur. Artık gelinen bu aşamada her türlü hareket, millete dayanmakta ve onun adına yapılmaktadır. Bu nedenle, Milli Mücadeleye katılan ve taraftar olan her bireye 'Kuvay-ı Milliyeci' veya kısaca 'Millici' denilmektedir. Zafere kadar geçen dönem, 'Kuvay-ı Milliye' dönemidir aslında. Ancak, teknik açıdan 'Kuvay-ı Milliye Devri', milis kuvvetlerinin kaldırıldığı tarihe kadar geçen bir buçuk yıllık bir zamanı kapsayıp, ondan sonra 'Düzenli Ordu' dönemi başlayacaktır. Yunanlıların İzmir'e çıkarak Anadolu işgaline başlamaları üzerine, yer yer oluşmaya başlayan milis kuvvetleri, o günün sosyolojik şartlarının zorunlu olarak ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Mondros Mütarekesi'nin ağır hükümlerini kabul ederek Birinci Dünya Savaşı'ndan yenilmiş olarak çıkan Osmanlı Devleti, ne hükümeti, ne de ordusu ile eylemsel bir müdahale olanağına sahiptir. Özellikle, Ferit Paşa Hükümeti'nin, Batı Anadolu'da olup bitenlere seyirci kalması, üstelik halka 'sükunet' ve 'itidal' tavsiye etmesi, bizzat halkın 'kendi kendini savunma' zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Bu aşamada ordunun durumu da ayrıca iki açıdan önemlidir. Öncelikle şu tespiti yapmak doğru olacaktır. Gelinen süreçte artık, 'Ordu' denilecek, gerçek bir olgu yoktur. Halk, ordusunu artık sevmemekte ve güvenmemektedir. Türk halkı, birbiri ardına gelen uzun savaşların yarattığı acılar ve yılgınlıklar sebebiyle savaşa ve orduya artık çok sempatiyle bakmamaktadır. Bir görüşe göre aslında halkın sevmediği subaylardır. Askerlik sevilen mesleklerden değildir artık. Subaylar, Birinci Dünya Savaşı felaketinin sorumluları olarak görülmektedirler. Kimsenin, düşman işgaline karşı durmak için de olsa asker olmaya hevesi ve niyeti yoktur. İşte bu durum da, milis kuvvetlerinin doğmasına zemin hazırlayacaktır.
İzmir'in işgalinden 15 gün sonra başlayan bu milis teşkilatı, yine aynı sebeplerle büyük ilgi görmüş ve günden güne gelişmiştir. Kuvay-ı Milliye'nin itibarı zamanla o derece yükselmiştir ki, subaylar ve TBMM üyeleri arasında bile orduya gerek olmadığı, milis kuvvetlerle zaferin kazanılabileceği kanısı yayılmaktadır. Kuvay-ı Milliye ile çalışan subayların çoğu resmi kıyafetlerini de terkederek birer 'Milis Reisi' gibi giyinmeye başlamışlardır. Bu psikolojiyi Yarbay İzzettin (Çalışlar) Bey hatıralarında şöyle ifade etmektedir ; 'Gediz taarruzuna karar vermek için Ali Fuat Paşa'nın başkanlığında toplandık. Benden başka yakası kapalı kimse yoktu'. Halbuki, İzzettin Çalışlar'ın bahsettiği toplantıda Çerkes Ethem'den başka sivil yoktur. Diğer askerler, başta Ali Fuat (Cebesoy) Paşa olmak üzere, Albay Kazım (Özalp), Albay Arif (Ayıcı Arif)'dir ve bunlar, Mustafa Kemal Paşa'nın en güvendiği komutanlardır. Ali Fuat Paşa, Ankara'ya bile bir milis reisi gibi omuzunda filinta ile gelecektir.
Kuvay-ı Milliye'nin, ordunun yeniden kurulurcasına teşkilatlanması sırasında büyük yararlar sağladığı inkar edilemeyecek bir gerçektir elbette. Ancak düzenli ordu karşısında başarılı savaşlar veremeyen bu kuvvetler, Yunan ordusunun 22 Haziran 1920 tarihinde başlayan genel taarruzuna kadar cephede düşmanın ilerleyişini az çok engellemiş ve bazı küçük başarılar da elde etmiştir. Kuvay-ı Milliye'nin cephe gerilerinde de önemli hizmetleri görülmüştür. Bütün bunlara rağmen Kuvay-ı Milliye'nin, Milli Mücadele'de sağladığı yararları şöyle sıralamak mümkündür;
  1. Dünya kamuoyunda, Türk halkının Yunan işgalini sessizce karşıladığı kanısının yerleşmesini önlemek ve Yunan Başbakanı Venizelos'un büyük devletlere bu konuda verdiği teminatı çürütmek.
  2. Yunan ordusunun, ilk zamanlarda Anadolu'da rahatça ilerlemesine engel olmak.
  3. Yunan işgal kuvvetlerini her yerde rahatsız ve tedirgin etmek, kayıp verdirmek.
  4. Türk köylerini, Rum ve Ermeni çetelerinin baskınlarından korumak, bu çeteleri temizlemek.
  5. Ordunun teşkilatlanmasına imkan ve zaman kazandırmak.
  6. Gerek Türk Hükümetine, gerekse dünya kamuoyuna Anadolu hareketini bir Milli ayaklanma olarak göstermek.
  7. Müdafaa-i Hukuk oluşumlarının kurulmasına, çalışmasına destek olmak, bu alanda mücadele karşıtlarını sindirmek, bertaraf etmek.
  8. Karşı ihtilal hareketlerini bastırmak.
  9. İstanbul-Ankara yolunu açmak (Kocaeli bölgesindeki Kuvay-ı Milliye'nin etkisi büyük olmuş, İstanbul'dan Ankara'ya kaçanlar bu sayede Kocaeli'nden geçebilmişler ve silah, cephane, malzeme nakliyatı mümkün olabilmiştir).
  10. Büyük Taarruz'dan önceki çatışmaların hemen hepsinde orduya yardımcı olarak savaşmak.
Kuvay-ı Milliye'nin İç Yapısı
Kuvay-ı Milliye bünyesi içinde dövüşenlerin birçoğu gönüllü vatanseverler olmalarının yanında hepsi, elbette birer milli kahraman değildir. Kuvay-ı Milliye müfrezeleri, genel olarak şu unsurlardan oluşmuştur;
  1. Dağda gezen eşkıya ve zeybekler
  2. Asker kaçakları (Milli Mücadeleden önce kaçanlar, mücadele sırasında kaçanlar ve askere alınmamak için Kuvay-ı Milliye'ye katılan kaçaklar)
  3. Herhangi bir suç işleyip adaletten kaçan suçlular
  4. Hapishanelerden çıkarılan mahkumlar ve zanlılar
  5. Soyguna, vurguna hevesli maceraperestler ve belalı takımı
  6. Karşı ihtilal hareketlerine karışmış olup, bu hareketler bastırıldıktan sonra affa uğramak için iltica edenler
  7. Bir tür askere alma şeklinde köylerden, kasabalardan toplanan kişiler (Bunlara 'mükellefler' de denebilir)
  8. Gerçekten Milli ve vatani duygularla, başka amaç gözetmeksizin mücadeleye atılan gönüllüler

Bazı Kuvay-ı Milliye müfrezelerinde her çeşit insan bulunduğu gibi, bazıları, daha az ve karışık veya bir tip insandan ibarettir. Bunların dışında, suçlarını affettirmek için bir veya birkaç kişi tarafından hazırlanıp, teçhiz edilerek cepheye gönderilen milis kuvvetlerine de rastlamaktayız. Bunlar da Kuvay-ı Milliye'nin ayrı bir kolunu oluşturmuştur. Ayrıca, Kuvay-ı Milliye müfrezelerinden bir kısmı her taraftan kopup gelmiş insanlardan, bir kısmı ise özelikle belli bir yerin , kasabanın veya aşiretin insanlarından meydana gelmiştir. Bu cümleden olarak, Kuvay-ı Milliye birliklerini belli etmek için çeşitli isimler kullanılmıştır. Kuvay-ı Milliye, Milli Kuvvetler, Çete, Müfreze, Milli Müfreze, Mücahidin, Milis, genel olarak kullanılan deyimlerdir. Bazıları için tabur, alay gibi askeri deyimler de kullanılmıştır. Ayrıca her birliğin özel bir ismi de vardır. Bu isimler ya komutanın, reisin ismi veya birlik mensuplarını toplandığı yerin ismi veya sembolik bir isim olmaktadır. Bunlardan bazılarını şöyle örnekleyebiliriz; Ödemiş Kuvay-ı Milliyesi, Alaşehir Kuvay-ı Milliyesi, Osmancık Milli Müfrezesi, Bursa Müfrezesi, Eskişehir Milli Taburu, Milli Kütahya Alayı, Balkan Akıncıları, Ziver Bey Müfrezesi, Teğmen Kadri Müfrezesi, Binbaşı Nazım Müfrezesi, Arnavut Kazım Çetesi, Yahya Kaptan Çetesi, Gökbayrak Müfrezesi, Fatih Taburu, Müdafaa-i Vatan Taburu, Karakeçili Alayı, Demir Alayı, Çelik Alayı, Albayrak Müfrezesi.
Çok nadir olmakla birlikte, Kuvay-ı Milliye birliklerine bir kültürel veya siyasi düşünceyi çağrıştıran isimler de verilmiştir. Örneğin ; Bolşevik Taburu gibi. Bunun yanında Kuvay-ı Milliye genişleyip, cephe teşkilatı kurulduktan sonra, bir kumanda altında toplanan çeşitli Kuvay-ı Milliye birlikleri, tuttukları cephenin adıyla da anılmıştır. Örneğin; Menderes Alayı, Aydın Alayı, Adagide Dağ Taburu gibi.
Kuvay-ı Milliye birlikleri düzenli ordu haline getirilirken bunlardan taburlar ve alaylar oluşturularak, ordu birliklerinde olduğu gibi bunlara numara da verilmiştir. Eskişehir- Kütahya çarpışmaları sırasında ordu, grup teşkilatı yaparken, Afyon bölgesinde oluşturulan 12. Grup, 57. Tümen ve 4. Süvari Tugayı ile tayin edilmiş bir tümenden kurulmuştur. Bu sonradan oluşturulmuş tümenin teşkilatı bir nizamiye alayı ile 1. ve 2. milis alaylarından, 35. Süvari Alayı ve Süvari Milis Alayından ibarettir. Kuvay-ı Milliye'nin önemli bir kısmına, uzun bir zaman 'Kuvay-ı Seyyare' de denilecektir. (Devam Edecek).