Bektaşi'ye iki koca testi şarap vermişler, 'Erenler, tat bakalım hangisi daha iyidir, bize bir fikir ver, aydınlat' demişler. Bektaşi birinci testiyi kafasına dikip biraz içtikten sonra, 'Öbürü daha iyi' demiş. Çevresindekiler, 'Erenler, daha diğerini tatmadan nasıl karar verebiliyorsun?' diye sormuşlar. Baba Erenler 'Bundan daha kötüsü olamaz' diye cevap vermiş.
Halkımız, yıllardır yukarıdaki fıkrada olduğu gibi; sağduyusuyla uyuşmayan kişilere, uygulamalara, yasa ve yönetmeliklere karşı tepkilerini 'örnek kişilerin' ağzından 'ince sözlerle' göstermeye çalışır. Bu kişilerin her birinin ayrı yeteneği ve ustalıkla konuşabileceği bir söz alanı vardır.
50 yıla yaklaşan bir zaman diliminde ilköğretimden liselere geçiş sistemlerinin büyük bir çoğunluğunda fiilen görev yapan bir eğitimci olarak, uygulanmakta olan mevcut Liselere Geçiş Sistemi'ni (LGS) gördükten sonra, rahatlıkla 'bundan daha kötüsü olmaz!..' diyebilirim.

SINAV MERKEZLİ EĞİTİM....
Türkiye'de liselere geçiş sınavları 1955 yılından günümüze kadar çeşitli farklılıklar göstererek yapılmaya devam ediyor.
Son on beş yılda Türkiye'de ilköğretimden ortaöğretime geçişte LGS, OKS, üç aşamalı SBS, tekli SBS ve son olarak da TEOG (Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş) sistemi uygulandı.
Sekizinci sınıfta, altı dersin yazılı sınavlarından birinin merkezi sınavla yapılması, sınavların iki gün içinde gerçekleştirilmesi, telafi sınavı olanağı verilmesi, okul başarı puanlarının sınav puanına katkısı gibi hususlar TEOG'u önceki sınav uygulamalarından daha farklı kılıyordu. TEOG sistemindeki temel sorun sınav aşamasından ziyade yerleştirme sürecinde yaşanıyordu.
Acaba TEOG 'eksik yönleri giderilerek' neden geliştirilmedi?

HANİ SINAV KALKACAKTI?
2018'de 'bir gece ansızın' TEOG sistemi uygulamadan kaldırıldı.
Mevcut sınavın kalkacağı, 'Mahalli Yerleştirme Sistemi' ile herkesin evine en yakın okula gidebileceği iddiası ile 'havalandırılan' öğrenciler önce okulların nitelikli ve niteliksiz olarak ikiye ayrılması ile şaşırdılar. Daha sonra 'nitelikli(!) okullara' ancak merkezi sınav ile girilebileceği açıklandı. En sonunda mahalli yerleştirmelere zorunlu tercih dayatmaları da eklenince; 'örtük hedefler' ortaya çıkmaya başladı. LGS'de öğrenciler, gerek merkezi sınavdaki kısıtlı okul kontenjanları, gerekse mahalli yerleştirme sistemindeki zorunlu tercih dayatmaları ile açıkça imam hatiplere ve meslek liselerine yönlendiriliyor. Bu okullara gitmek istemeyen öğrencilerin 'açık lise, mesleki eğitim merkezleri (çıraklık eğitim merkezleri) ya da özel okullara' gitmekten başka seçenekleri kalmıyor.
Bir Cumhuriyet eğitim kurumu olan imam hatip okullarına bütünüyle karşı çıkmak sağlıklı bir düşünce yapısı değildir. Ancak hiçbir okul herhangi bir siyasi düşüncenin veya bir partinin arka bahçesi gibi değerlendirilmemelidir. Bu tarz yaklaşımların, mevcut eğitim kurumlarına, saygın din adamlarımıza hatta kutsal değerlerimize zarar verdiği unutulmamalıdır.
Yeni sistemler, toplumsal ayrışmalara, sınıfsal çatışmalara yol açacak olumsuzluklar içermemelidir. Bu nedenle, eğitim ile ilgili ulusal ölçekli planlar yapılırken; siyasi iktidarların ihtiyaçları değil eğitime ilişkin hedefler dikkate alınmalıdır.
Sınavı kazanamadığı takdirde 'niteliksiz bir okula' gideceği algısı, istemediği halde imam hatip veya meslek liselerine gönderileceği kaygısı çocuklarımızda büyük travmalara yol açmaktadır.
Nitelikli-niteliksiz okul ayrımcılığı ile örselenen, zorunlu tercih dayatmaları ile istemediği okul türlerine yerleştirilen, 2 milyona yakın çocuğu açık liseye göndererek örgün eğitimin dışına iten bir sistem ile; devletine kırgın, tüm hayalleri ellerinden alınmış, 'çocuk işçilerin, çocuk gelinlerin' çoğaldığı, mutsuz, umutsuz bir nesil yaratırsınız.
Ulusal egemenliğe kavuşmamızın 100. yılında; Mustafa Kemal Atatürk'ün bayram armağan ettiği tüm çocuklarımızın eşit koşullarda en iyi eğitimi alma hakları vardır. Bu nedenle eğitim konusunu her türlü siyasi ihtirasların dışında, partiler üstü bir konu olarak ele alın ve lütfen 'çocukları üzmeyin, ağlatmayın...'