Para Meseleleri ve Borçlar


Türkiye'nin İngiliz teklifini kolayca kabul etmesinin nedenleri konusu çok tartışılmıştır. Bunlardan birincisi, Türkiye'nin 'para konuları' tartışılırken İngiltere'nin desteğini aramasıdır. Fransa'yla ilişkiler çok iyi gitmesine rağmen, işin içine para grince bu ilişkiler kaçınılmaz olarak bozulacaktır. Nitekim olaylar bu şekilde gelişir. İkinci neden, Türkiye'nin Moskova'ya fazla güvenmemesidir. O dönemde Rusya Türkiye'nin en yakın dostudur. Fakat uluslararası ilişkilerde kalıcı dostluk kavramlarının bulunmadığını bilen Mustafa Kemal, yarın Rusya ile ilişkiler bozulursa, Rusya'ya karşı yalnız kalmak istememiş olabilir. Konferansın bu aşamasında içinden çıkılmayan sorun 'para işleri' olur. Bu konularda anlaşmaya varmak bir türlü mümkün olmaz. Gerek Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda ve gerekse sonrasında Ankara'yı sürekli desteklemiş bulunan Fransa, Fransız firmalarının ve yatırımcılarının çıkarları söz konusu olduğunda, katı bir tavır takınmıştır. Türkiye, Osmanlı borçlarını kabul ediyor fakat 'toprak esası' getirilmesini istemektedir. Yani Osmanlı İmparatorluğu'nun topraklarından ne kadarını alabilirse, Osmanlı borçlarını o oranda üstlenmek istiyordu. Fransa'nın ve Fransız şirketlerinin buna itirazı yoktur. Fakat borçların Fransız Frangı değil, altın lirayla ödenmesini istemektedirler ki Türkiye'nin bunu kabul etmesi mümkün değildir. Zira Fransa devalüasyon yapmış ve Fransız Frangı çok ucuzlamıştır. Her şey bir yana Fransa kapitülasyonların hem de genişletilerek yeniden yaşama geçirilmesini istemektedir ki, Türkiye için böyle bir şey söz konusu dahi değildir. Ocak 1923'te Ankara'ya gelen Hasan Bey, Lozan'daki gelişmeler hakkında TBMM'ye bilgi verir ve barışın pek de yakın görünmediğini vurgulayarak Meclis'in ve Mustafa Kemal'in görüşlerini alır. Aynı günlerde müttefikler İsmet Paşa'ya kabul edilmesi mümkün olmayan bir antlaşma metni vermişlerdir. İsmet Paşa bunu kabul etmeyince, konferansa ara verilir. Müttefiklerin iyi niyetli olmadıklarının somut bir göstergesi, anlaşmaya varılan konularda bir metnin hazırlanarak, en azından bunun imzalanması konusundaki Türk önerisinin dikkate alınmamasıdır.

Konferans Yeniden Toplanıyor

İsmet Paşa Ankara'ya döndükten sonra TBMM'de açık ve gizli oturumlar şeklinde çok uzun ve sert tartışmalar yaşanır. Meclisteki İkinci Grup, Lozan'daki delegelerin özellikle Musul konusunda çok ödün verdiklerini ve Misak-ı Milli'nin delindiğini ileri sürmektedir. Aslında 2. grup milletvekilleri bu tartışmalarla, temel de Mustafa Kemal'i yıpratmaya çalışmaktadırlar. Nitekim bu kıyasıya tartışmalardan sonra, ortaya hiçbir somut şey konulamaz. Bu arada başta İtalya olmak üzere, konferansı yeniden toplama konusunda çabalar gösterilmektedir. Bu türden çabaların sonucunda 23 Nisan 1923'te konferans yeniden toplanır ve çalışmalarını sürdürmeye başlar. Konferansın bu ikinci aşamasında Yunanistan'dan istenen tazminat konusu bir biçimde çözümlenir. Yunanistan Türkiye'nin tazminat talebini haklı bulmakla birlikte, kendisinin de perişan bir duruma düştüğünü ve para ödeyecek durumu olmadığını ileri sürmektedir. Sonunda Trakya'daki demiryolunun Edirne istasyonu olan Karaağaç, Meriç'in Batısında olmakla birlikte Türkiye'ye bırakılır ve Türkiye tazminat talebinden vazgeçer. Bu aşamadaki görüşmeler sonucunda kapitülasyonlar kaldırılır ve Osmanlı borçlarının 'ülke esasına göre' ve Fransız Frangıyla yapılması konusunda anlaşmaya varılır. İstanbul hariç olmak üzere Türkiye'deki Rumlarla, Batı Trakya hariç Yunanistan'daki Türklerin 'mübadelesi' konusu daha sonra ikili görüşmelere bırakılır. Lozan Barış Antlaşması 24 Temmuz 1923 de imzalanır.
İsmet Paşa'nın belirttiği gibi ; 'Birinci Cihan Harbi'nden kalan muahedelerin hiçbiri yaşamaz. Yalnız Lozan Muahedesi ayaktadır. Lozan Muahedesi Türkiye için esaslı değerini ve uluslararası münasebetlerde kılavuz olacak ilkeleri taşımakta devam etmektedir'.
Lozan Antlaşmasının 1. maddesine göre, Türkiye ile Fransa, İngiltere, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya arasındaki savaş durumu antlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bitmiş olmaktadır. Meriç Nehri'nin Batısına değin Doğu Trakya Türkiye'nin olacaktır. Suriye sınırı 20 Ekim 1921 tarihli Türk- Fransız antlaşmasının 9. maddesine göre düzenlenen sınır olacak, daha sonra diplomatik bir mücadele sırasında İskenderun sancağı sınırlarımız içine alınacaktır.
Irak sınırının saptanması, konferans sonrasına ertelenmiştir. İmroz, Bozcaada ve Tavşan Adaları Türkiye'ye, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adaları Yunanistan'a bırakılmaktadır. Ancak Yunanistan bu adalarda hiçbir deniz üssü kuramayacak, tahkimat yapamayacak, fazla asker bulunduramayacak ve Anadolu kıyıları üzerinde askeri uçak uçuramayacaktır. Türkiye Mısır'la ilgili borç yükümlülüklerinden tümüyle kurtulmuş olur. Ayrıca Türkiye, Libya'daki ayrıcalıklarından vazgeçiyor, Kıbrıs'ın İngiltere'ye katılışını tanımaktadır. Kapitülasyonlar her bakımdan ve tümüyle kaldırılmaktadır. Ege denizinde İtalyan işgalinde bulunan adalar İtalya'ya bırakılır. 5 Kasım 1914 başlangıç olmak üzere Türkiye, Mısır ve Sudan üzerindeki tüm haklarından vazgeçer.
Azınlık hakları karşılıklı eşitlik temelinden yola çıkılarak ve bu konudaki uluslararası antlaşmalar çerçevesinde çözümlenmektedir. Osmanlı borçları 'ülke temeline' göre taksite bağlanır. İlke olarak Boğazlardan geçiş serbestisi kabul edilmekte, boğazlar rejimini düzenleyen aynı tarihli bir sözleşme, 'Bu antlaşmanın içindeymiş gibi, aynı güç ve değerde' oluyor ya da öyle sayılıyordu. (Boğazlar rejimi daha sonra Montrö Sözleşmesi'yle yeniden düzenlenmiş ve günümüzdeki statüsüne yani ilke olarak Türkiye'nin kontrolündeki boğazlar statüsüne kavuşturulmuştur).


Bağımsız Bir Devlet Olabilme

Lozan Antlaşması, TBMM'nin 23 Ağustos 1923 tarihli toplantısında 227 üyeden 213'ünün olumlu oyu ile onaylanmış, aynı gün İstanbul ve Boğazlar bölgelerindeki müttefik donanma ve askeri kuvvetlerinin Türk topraklarını derhal terk etmeleri istenmiştir. Gerçekten de günümüz Türkiyesi sınırları açısından önemli ölçüde Lozan'da belirlendiği gibi, felsefe olarak tümüyle Lozan'da ortaya konulmuş ve zamanın emperyalist devletlerince de zorunlu olarak kabul edilmiştir. Türkiye Lozan'dan sonra uygar dünyanın tüm haklarına sahip, eşit, bağımsız ve saygın bir devlet olarak dünya siyaset sahnesinde görülecektir. Günümüzde bazı kalemler Lozan'ın bir başarı olmadığını dile getirmektedirler. Günümüzde de yaşayan bir antlaşma olması bile, Lozan'ın akılcı ve mantıklı ve haklı bir zemin üzerinde durduğunu gösterir. Lozan'dan önce yapılmış ve uygulama olanağı bulamamış Sevr'le karşılaştırdığımız zaman, Doğu Trakya, İzmir ve hinterlandı, Ermenistan, Kürdistan vb. toprak kayıpları bir yana, 'bağımsız bir devlet' olma iradesinin ve niyetinin gösterilmesi ve bunun mücadelesinin başarıyla yapılması bile aradaki inanılmaz farkı göstermektedir.
Sevr ile tüm kapitülasyonlar, genişletilmiş bir biçimde geri gelecektir. İsmet Paşa Lozan'da bunu kabul etmemek için toplantının kesilmesini bile göze almıştır. Lozan Antlaşması'nın değerini anlamak için, Sevr'le karşılaştırmak da yetmez. Ankara'nın Lozan'dan beklentisi ; Bağımsız ve eşit haklara sahip bir devlet olarak kendini kabul ettirmektir.' Sevr, mağlup bir imparatorluğu yenen devletlerin, bu imparatorluğa zorla imzalatmaya çalıştıkları ve ricalarla yumuşatılmaya çabalanmış onur kırıcı bir metindi. Lozan ise, onurlu bir devletin çetin pazarlıklarla gerçekleştirdiği ve geçmişin yüklerinden ve geleceğin 'ipoteklerinden' kurtulmak amacına yönelik onurlu ve akılcı bir antlaşmadır.