'Hüsnü (Hüsnüyadis) Bey 1917-1922 yıllarında Manisa mutasarrıfıdır. İzmir işgal edildiğinde, Yunanlılara; 'İşgal buraya kadar uzanmayacak, İzmir civarında kalacaktır. Manisa'yı terk etmenize lüzum yoktur' demiştir. Bir alay Yunan askeri Manisa'ya girer girmez katliama başlamış ve şehirde bulunan cephanelikten 48 bin tüfek, 88 top ve bütün cephaneye el koyduğunda Hüsnü Bey, devletin bütün resmi evrakını da Yunan alayına teslim etmiştir. Hüsnüyadis'in akıllarda kalan en çarpıcı sözü; 'Yunan işgal ordusu ile egemenliğimizi paylaşabiliriz' olmuştur. Türk halkına tam üç yıl, üç ay, on gün kan kusturduktan sonra Manisa'yı yakan işgal ordusu ile birlikte kaçacaktır.'

İşgal güçleri bozguna uğramış, perişan durumdaki Yunan askerleri yakıp yıkarak, katledip, tecavüz ederek geri çekilmektedirler. Türk ordusu altı günde Turgutlu'ya kadar gelir. Buradan 5. Kolordu Komutanı Fahrettin Altay Paşa Gördes, Demirci, Akhisar yörelerini katliamlardan kurtararak, düşman ordusunun artıklarını temizleyecektir. Bu arada Manisa'ya giriş gecikeceğinden Fahrettin Altay Paşa, Süvari Yüzbaşısı Hüsnü Bey'i çağırır ve bir öncü süvari birliği ile Gediz sol sahil hattını izleyerek Akpınar üzerinden Manisa'nın üzerine yürümesini, durumun acil olduğunu, çünkü düşmanın Manisa'da bir katliam yapabileceğini bildirir. 8 Eylül'de küçük bir süvari birliği, Yüzbaşı Hüsnü Bey komutasında Manisa'ya doğru yola çıkar. Halide Edip'in anlatımıyla bu esnada Manisa ateşler içinde yanmaktadır.
Gerçekten de bu sıralarda Manisa'da büyük yangınlar yaşanmaktadır. Yunan devriyelerinin sokak başlarını tutarak bütün güçleriyle saldırmalarına rağmen yanan evlerinden çıkan halk, şehrin dışına çıkmaya çalışmaktadır. Yunan işgal güçleri komutanı General Bagorci, halkın evlerinden çıkmalarını bir emirle yasaklamış, çıkanları 'vurun' emri vermiştir.
Yangınlar esnasında vurulanların, hatta yanan evlerin içlerine atılanların sayısı hiç de az değildir. Bir gün içinde Manisa'da 3500 kişi diri diri yakılarak, 1500'e yakın kişi de vurularak şehid edilir. Panik içinde dağ ve ovalara kaçanların bir kısmı da Rum çetelerine yakalanıp yok edilir.
Manisa'da yığılmış olan Yunan vandal ordusu, Sipil Dağı'na çıkmış olan Manisa halkını da yok etmek için Doğu'da Alaybey Deresi, Batı'da Çaybaşı Deresi yönünden bir taarruz hareketine başlamışlar, neredeyse Manisalıların tamamının sığınmış olduğu Sipil Dağı'nda kitlesel bir soykırım başlatmışlardır.
Gediz Irmağı'nın karşı sahilinde 5. Kolordu Komutanı Fahreddin Altay Paşa, 1. Süvari Tümen Komutanı Mürsel Paşa, Tugay Komutanı Cemil Bey kuvvetleri Gediz Irmağı'nı aşmaya çalışırlarken, Manisa'nın Doğusundan Akpınar üzerinden ansızın çıkan Yüzbaşı Hüsnü Bey komutasındaki süvari birliği Manisa'nın Doğu mahallesine girer. Devlet Hastanesi önünden karşı ateşe başlar. Bunun üzerine işgal kuvvetleri paniğe kapılarak Sipil Dağı'nı kuşatma hareketinden vazgeçerek, Batı'ya, İzmir'e doğru geri çekilmeye başlarlar. Bu sırada Fahreddin Altay Bey kuvvetleri de Gediz'i aşmış ve Manisa bu katılımla tamamen düşmandan temizlenmiştir.
Bütün bunlar olurken Manisa'nın bir Mutasarrıfı vardır. O'nun adı Hüsnü Bey'dir. Hüsnü Bey ve sülalesi daha yirmi yıl önce Türk tabiyetine geçtikleri için Girit'ten kovulmuşlar ve Manisa'ya gelerek yerleşmişlerdir. Bu işbirlikçi Vali, şimdi kaçan Yunan birlikleriyle birlikte İzmir yollarındadır.
Manisa Mutasarrıfı (Valisi) Hüsnü (Hüsnüyadis) Bey son ana kadar Manisa'yı terk etmemiştir. Yunan askerlerine sahip çıkmış, onlara panik yapmamalarını öğütlemektedir. Ayrıca Türk ordusunun Manisa'dan geri döneceğini umut ederek, Yunan ordusunun Manisa'da mevzi alması için işgal güçleri komutanı General Bogorci'ye akıl vermekte ; 'Ellerinde çok sayıda Manisalı Türk esir olursa o durumda Türk ordusunun şehre giremeyeceğini' salık vermektedir.
8 Eylül günü Kuvay-ı Milliye milisleri kenar mahallelere sızmışlar, Mutasarrıf Hüsnü Bey'i elegeçirmeye çalışmışlardır. Talih adeta tersine dönmüştü. Üç yıl önce Türkler akın akın Doğu'ya göç ediyordu. Şimdi ise bu göç tersine işliyordu. Köylerden, kasabalardan yerli Rum halkı, üzümleri, tütünleri sergilerde bırakarak İzmir'e doğru kaçıyorlardı. Rum halkı Sabuncubeli üzerinden İzmir'e ulaşmaya çalışıyordu. Yunan subayları ve seçkinler ise aileleriyle birlikte trenlerle İzmir'e taşınıyordu. Manisa Mutasarrıfı Hüsnü Bey ise kendi ahfadı için özel bir vagon hazırlatmıştı. Bu esnada Hüsnü Bey, Yunan askerleriyle birlikte onca katliamın ve yangınların içinde soygunlar yapıyor, iz bırakmamak için hükümet binasını ile yakıyor, topladığı ganimetleri Yunan subaylarıyla birlikte özel vagonuna taşıtıyordu.
Manisa Mutasarrıfı kendi şehrini soymuş, büyük bir servetle trene binmiş, Türk ordusu Manisa'ya girerken küçük bir zaman farkıyla şehri terk ederek Türk ordusunun elinden kaçmıştır.
Trende Akhisar'dan kaçan işgal güçleri artıkları ile yanlarında 15 kişilik bir Akhisarlı Türk rehine grubu da vardır. Yunan işgal güçleri Akhisar'ı yakmamak için kasabanın ileri gelenlerinden 15 kişiyi rehin istemişler, onlar da gönüllü olarak rehine olmuşlardır.
Manisa Mutasarrıfı Hüsnü Bey yanındaki grupla birlikte 8 Eylül gecesi İzmir'e gelir. Hüsnü Bey Çeşme'yi iyi bilmektedir. Grubu alarak Urla üzerinden Çeşme'ye oradan da Sakız Adası'na geçeceklerdir. Yanlarındaki Akhisarlı rehinelerle birlikte Çeşme'ye gelirler ve oradan Çiftlik Köy'e geçerler. Buradan Sakız Adası'na geçmek kolay olacaktır. 13 Eylül günü Yunan askerleri Akhisar'dan getirdikleri on beş gönüllü rehineyi öldürmeye başlamışlardır. Manisa Mutasarrıfı Giritli Hüsnü (Hüsnüyadis) Bey Sakız'dan Pirayus'a, oradan da Elefsis'e geçmiş, çok zengin bir adam olarak Elefsis'e yerleşmiştir. Manisa İriköy'den yanında getirdiği Rum ailenin kızı Paraskevulo ile evlenmiş, Aya Triyada Kilisesi'nin papazı tarafından vaftiz edilerek Hırıstiyan olmuş ve adını Hüsnüyadis olarak değiştirmiştir. (Devam Edecek).