Bilindiği gibi 'Mart, doğada umutların yeniden filizlendiği aydır…' Doğada filizlenerek baharı muştulayan umutlar, hemen insanların yüreklerini ve bilinçlerini de sarıverir. Ancak mart ayının değişken havası, insanlara tomurcukların titizlikle korunması ve geliştirilmesi sorumluluklarını da yükler.

Böylesi bir duyarlı yurttaş sorumluluğuyla, Türkiye tarihinde mart ayı içinde gerçekleşen ve toplumsal yaşamımızda derin izler bırakan bazı önemli olayları kısaca inceleyerek belleklerimizi birlikte tazeleyelim. Çağdaş bir toplumsal belleğin oluşmasında, 'dün- bugün- yarın zincirinin' çok önemli olduğunun sorumluluğuyla…

MEĞER NE '12 MART'LAR' VARMIŞ…

12 Mart 1971'de toplumumuzun tepesine balyoz gibi inen 'askeri müdahale', zaten güdük olan demokrasimizde derin yaralar açtı. O kapkara 12 Mart sürecinde nice demokrasi fidanları yok edildi…

12 Mart'ın arkasından 12 Eylül, daha da arkasından AKP dönemi geldi… 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan yapılan 'sözde Anayasa değişiklikleri için sözde halk oylaması…' ise meğer bugünlerin habercisiymiş...

Bugün toplumumuza dayatılan 'Güçler ayrılığına dayalı demokratik parlamenter rejimi kökten yok ederek; tüm güçleri tek adamda toplayan teokratik rejim' kurmak düzenlemesinin kapısı da 15 Temmuz 2016 günü yapılan sözde darbe girişimiyle açıldı. Zavallı demokrasimizin tepesine inen 12 Mart balyozları bir türlü tükenmiyor…

Böylesi kara lekeler taşıyan bir demokrasi tarihinde, 12 Mart 1921'de TBMM tarafından kabul edilen 'İstiklal Marşı'mızın sözleri' üzerine yöneltilen sözde eleştiriler çok anlamsız kalıyor.

TIP BAYRAMI'NDA SIZLAYAN YARALAR…

Türkiye'de 14 Mart 1827 tarihinde modern tıp eğitiminin başladığı bir okulun kuruluş günü, 'Tıp Bayramı' olarak kutlanmaktadır. Bu bağlamda 14 Mart, ülkemizde tıp alanında çalışanların hizmet sorunlarının tartışıldığı, bilime katkılarının ödüllendirildiği bir anma ve kutlama günüdür. Dünyada benzer kutlamalar, farklı tarihlerde yapılmaktadır.

Dünyanın yaşamakta olduğu küresel salgın sürecinde, ülkemizdeki tüm sağlık çalışanlarının gösterdiği olağanüstü özveri, her türlü bayram övgüsünü sapına kadar hak etmektedir.

Onun içindir ki 14 Mart Tıp Bayramı'nda, 'Kan damlayan yüreklerimize/ Sızlayan yaralarımıza…' rağmen ve 'Bayram gelmiş neyime…' demeden ve 'Sebep olan zalimleri…' unutmadan; Tüm sağlık çalışanlarımıza teşekkürler ve saygılar sunuyoruz.

ÖĞRETMEN YETİŞTİRME SİSTEMİMİZİN DÜŞTÜĞÜ DURUM

16 Mart 1848 tarihi, ülkemizde 'Darülmuallimin' adı altında açılan Öğretmen Okullarının kuruluş tarihidir.

Türkiye'de 'öğretmen yetiştirme' konusu gerçek kimliğine Cumhuriyet döneminde kavuşmuş ve yıllar boyunca 'nitelikli ve aydın düşünceli öğretmenler' yetiştirilmiştir. Örneğin:

* Cumhuriyet döneminde geliştirilerek çağdaş bir nitelik kazandırılan 'İlköğretmen Okulları',

* Köylere öğretmen yetiştirmek amacıyla 17 Nisan 1940'ta çıkarılan yasayla kurulan 'Köy Enstitüleri',

* Ortaokullara öğretmen yetiştiren 'Eğitim Enstitüleri',

* Liselere öğretmen yetiştiren 'Yüksek Öğretmen Okulları'; özgün ulusal koşullarımız içinden doğmuş ama aynı zamanda evrensel özellikler de taşıyan kurumlardı.

Geçmişte kurulan o güzelim öğretmen eğitimi kurumlarının, çeşitli dönemlerde ve çeşitli sudan bahanelerle kapatılmaları, bu alandaki deneyim birikimine çok büyük zararlar vermiştir.

1982 yılından beri öğretmen yetiştirme görevi üniversitelerin eğitim fakülteleri tarafından sürdürülüyor. Ancak eğitim fakültelerinin olanaklarının çok farklı olması, MEB ve YÖK arasındaki iletişim kopukluğu gibi nedenlerle öğretmen eğitimi konusunda çok ciddi sorunlar yaşanıyor.

Bugün ülkemiz eğitim tarihinde 173 yıllık öğretmen eğitimi deneyimi görünmesine rağmen, 'Öğretmen yetiştirme işi imam yetiştirmeye dönüştürülmüştür…'

Son yıllarda ülkenin başına çöreklenen çağdışı teokratik otokrasi sisteminin 'dindar ve kindar eğitim' yaklaşımları yüzünden 'öğretmen yetiştirme programlarımız ve dolayısıyla eğitimimizin kalitesi yerlerde sürünmektedir…'

ÇANAKKALE ZAFERİ CUMHURİYET DEĞERLERİNDEN KOPARILAMAZ

18 Mart 1915 günü doruğa ulaşan Çanakkale Savaşı'nın üzerinden 106 yıl geçti. Bu savaşın en belirgin özelliği 'emperyalist işgale karşı anayurt savunmasıdır' ve sonuçları dünyanın geleceğini etkilemiştir. Bu nedenle Çanakkale olgusunun 'hurafelerle ve dogmalarla değil, bilimsel verilerin ışığında doğru olarak irdelenmesi' çok önemlidir.

Ancak özellikle son 18 yıldan beri her 18 Mart'ta 'Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü' adı altında yapılan etkinliklerde 'Irkçı ve dinci propagandalarla Cumhuriyet değerlerimizin yıpratılması ve savaş kışkırtıcılığı yapılması…' içler acısıdır. Oysa Çanakkale bir 'barış' simgesidir.

Bu bağlamda Çanakkale anmalarında 'Emperyalizmin, savaşın ve ölümün değil; halkların kardeşliğinin, barışın ve yaşamın kutsanması…' çok önemlidir.

Bu konuda duyarlı yurttaşlara ve özellikle 'sosyal demokrat belediyelere' önemli görevler düşüyor…

NEVRUZ SOĞUKLARI(!) ARTIK BİTMELİ…

Dünya coğrafyasının orta kuşaklarında insanlık tarihi boyunca 'baharın gelişi' hep heyecanla kutlanmıştır. Özellikle Orta Doğu ve Orta Asya ülkelerinde bu kutlamaların Nevruz ( Yeni Gün) adı altında 3 bin yıldan beri yapılmakta olduğu biliniyor.

Bunun içindir ki BM Genel Kurulu 2010 yılında 21 Mart tarihini 'Dünya Nevruz Bayramı' olarak kabul etmiştir.

Sözün özü Nevruz, 'Yenilik, sıcaklık, umut ve kardeşlik günü olarak dünya insanlığına mal olmuş bir gündür.'

Bu sıcacık günün ülkemizde 'Türkler ve Kürtler arasında soğukluk günü…' durumuna düşürülmesi çok anlamsızdır. Bir bayramdan bile 'ayrımcılık' üretilmesi, büyük bir insanlık ayıbıdır.

Doğrusu, her Nevruz'da ülkemizdeki barış ve kardeşlik tomurcuklarının güçlendirilmesidir. Çünkü 'Doğada umutların yeniden filizlendiği süreçtir Nevruz…'

Ülkemizde son yıllarda tehlikeli boyutlara ulaşan 'Barış ve demokrasi yangını' elbette söndürülecektir. Bu yangın, 'Barış ve demokrasi güçlerinin birleşe birleşe ve direne direne verecekleri mücadelesiyle ' söndürülecektir. Bu mücadele, 'Bilimin ve demokrasinin evrensel ilkelerinden kesinlikle sapmadan' sürdürülecektir…

Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla…