Böyle giderse insanlar korkunun tutsağı olur, hiçbir konuda aklıselim davranamaz demiştik zamanında.

Ve öyle bir zaman dilimine geldik.

Mevsimsel rahatsızlığı yüzünden aksıran tıksıran insanların mağazalardan, ulaşım araçlarından atılma haberlerini okumaktayız her gün. Şanssızca virüse tabi kalmış ya da korona şüphesiyle tecrit yaşamış kişilere, uzaydan gelmiş mahlûka bakar gibi bakmaktayız.

Sabitlenmiş tek bir fikirle çalışmaya zorlanan beynimiz, insanları selektörden geçirip yargılama ve ayrıştırmaya çok müsait.

Gözle görülmeyen varlık duygularımıza, aklımıza egemen oldu.

Devasa bir 'virüs korkusu' sardı hepimizi.

Hepimiz hijyene önem veriyoruz.

Hepimiz sosyal mesafemize dikkat ediyoruz.

Hepimiz maskeliyiz.

Hepimiz endişeliyiz.

***

Beyin bu, akıl bu; korumak gerek!

Korktuğumuz için, aklımıza başkasının fikirlerinden bir şeyler bulaşmasın diye de hijyene (!) önem veriyoruz.

Özgür düşüncelerle ve düşünenlerle de aramıza sosyal mesafe koyuyoruz.

Düşünmek, sorgulamak yerine; gücü elinde bulunduranların dikte ettirdiklerini kendi düşüncelerimiz olarak kabul etmek daha kolay geliyor.

Biz maskeyi sadece yüzümüze değil, vicdanımıza da taktık.

***

Puslu havaları sevenlerin, tam da virüs salgını günlerinde yangından mal kaçırırcasına ülkemizin geleceğini şekillendirecek 'emeklilikte kıdem tazminatı, çoklu baro sistemi, sosyal medyanın kontrol altına alınması, vergi artırımı' gibi yasal değişiklikleri desteklemesini görmezden geliyor, sesimizi çıkarmıyoruz.

'Maskeli yüz' ortamında yapılan cambazlıkları, 'maskeli vicdan'ımızla içimize sindirebiliyoruz; ne yazık ki!

Yüzümüzde maske!

Vicdanımızda maske!

'Korku ikliminde yaşıyoruz.'

***

'Düşünce özgürlüğü', sadece 'düşünme özgürlüğü' değildir; düşünme, düşündüğünü söyleme ve paylaşma özgürlüğüdür.

Düşünebilen insan; başka düşünceleri de dinleyen, sorgulayan, sentezleyen ve başkalarıyla paylaşabilen insandır.

Dikkat edin 'paylaşma' dedim.

Gücü elinde bulunduranların yaptığı gibi;

'Dikte etme' eylemi demedim.

***

'Sizin düşüncelerinizin önemi yok, biz size ne düşünmeniz gerektiğini söyleriz' diyenler, ellerindeki gücü insanları şekillendirmek, düşüncelerine/beyinlerine pranga takmak amacıyla kullanırlar.

Bunun için sanatçı, gazeteci, yazar, akademisyen, politikacı gibi düşünce sahibi ve düşüncesini paylaşan insanlar arasından,

'Seçilmiş sanıklar'ı hapishanelere tıkar; toplumdaki düşünen ve düşüncesini paylaşan diğer insanları korkutup susturmak isterler.

Böylece tüm topluma; düşünme, sorgulama, içsel yargılama, eleştirme, hakkını arama, yanlışa direnme gibi yeteneklerini kullanmasınlar diye 'sus mesajı' vermiş olurlar.

'Başıma gelmesin' korkusuyla yaşayan bireylerden müteşekkil bir toplum oluştururlar.

***

Biliyoruz ki, 'birey kavramı'nın anlamı da değişti artık.

'Toplumu oluşturan ve topluluk içinde bağımsız varlığı olan, düşünsel, duygusal, istençsel nitelikleri toplum içinde belirlenen insanların her biridir' şeklinde açıklanan birey;

Güdüsel ihtiyacına ve çıkarına odaklanmış; düşünmeyen, sorgulamayan, itiraz etmeyen, karşı gelmeyen; inisiyatif kullanmak yerine talimat bekleyen insana dönüştü.

Hedeflenen 'robot bireyler' oluşuyor işte.

Tıpkı görünmeyen bir virüsün korkusuyla yüzüne maske takanlar gibi,

'Vicdanına maske' takanlar da çoğaldı.