İddianame, tarikatlar ile tekkelerin kapatıldığı halde, gizlice devam ettirildiği yolunda çok sayıda delil ve belge zikreder. İddianamenin birinci dayanağı, aramalar sırasında ele geçen belgelerdir. Bunları şöyle özetlemek mümkün;

Erbilli Şeyh Esad Efendi'nin Evrad-ı Esadiye ve Mektûbat adlı çalışmaları

Bursa seyahatından bahseden mektup

Tarikata ait ele geçen mühürlerden ve Laz İbrahim Hoca'nın evinde bulunan şeyhliğe dair defter

Diğer şeyhlerin evlerinde bulunan mektup ve vesikalar

İddianameye göre; Şeyh Esad Efendi, oğluna yazdığı vasiyetnamede 'hizmet-i şeriat ve tarikatı size ve sizi de Allah'a tevdi ediyorum' diyerek tarikatın kapanmadığını zaten kendisi belirtmiş olmaktadır. Sözde Manisa halifesi Laz İbrahim Hoca dolaştığı yerlerde Erenköy Köşkü'nün kutsiyetinden, kuş tüyleri içinde oturan şahsın ilim ve irfanından bahsederek, ona ilahi kudret bahşediyor, bu telkinlere kapılanlar da Şeyh Esad'ı görmek için İstanbul'a gidip günlerce köşkünde kalarak, arz-ı ubudiyet ediyorlardı. Karahisar sabık müftüsü Hacı Ali Efendi'nin Şeyh Esad'a yazdığı H.930 tarihli 'Hadimü'l- fakir- Esseyyid Mehmet Esad' imzalı mektup, tarikatın siyasi teşekkül halinde devamının delilidir.

İddianamenin bu yazılı delillerini destekleyen sözlü ifadeler de şöyle sıralanmaktadır ; Nalıncı Hasan, manifaturacı Osman'la Manisa'dan kalkıp İstanbul'a gitmiş, Laz İbrahim ile 13 gün Esad efendinin köşkünde kalmışlardır. Tarikatın halifesi Laz İbrahim Hoca, Menemen olayından üç ay önce İzmir'de oturan Mehmet Ali Hoca ile Manisa'ya gelerek toplantılar yapmış, tabur imamı İlyas'ın evindeki toplantıya katılmışlardır. Toplantıya katılanlar şunlardır ; Hatip Cemal, Manifaturacı Osman, Ragıp Efendi, Çırak Mustafa, Hüseyinoğlu Ali, Laz İbrahim, Keçili Süleyman Çavuş, Laz Hoca Mehmet Ali, Topçu Hüseyin, Nalıncı Hasan, Hoca Hakkı, Hafız Ahmet. Nalıncı Hasan'a göre, Horoz köylüler bir defa değil birçok kere Laz İbrahim'i Hoca İlyas'ın evinde ziyaret etmişlerdir. Şeyh Esad'ın zikir yapılması için istek gösterdiği, tabur imamı İlyas'ın tarikata mensup bulunduğu ve Şeyh Esad'ı İstanbul'da ziyaret ettiğine dair pabuçcu Hüseyinoğlu Ali'nin, Hoca Hakkı Efendi'nin, Ragıp ve çırak Mustafa'nın açık ifadeleri mevcuttur'

Zikirlere katılan Hafız Ahmet, olaydan dört ay önce Giritli Derviş Mehmed'i mehdilik sınavından geçirmiştir. Bunun için fırıncı Mustafa oğlu Ahmet, Tarakçı Hüseyinoğlu Ethem, Çulha Mehmet Çavuş ve Kurabiyeci Ahmet oğlu Hasan ile Kısık Camii'nde buluşmuşlardır. Zanlı Mehmet Emin ve Alioğlu Hasan bunu açıkça ifade etmişlerdir. Bu ifadelerden de hareketle Mehmet Emin, Küçük Hasan, Nalıncı Hasan'ın ikrarları durumu pekiştirmiştir. Savcının son mütalaasında tarikat aleyhinde 21 ayrı bölüm halinde 'Delillendirme' yapılmıştır. Bu delillendirmeleri şöyle özetlemek mümkündür;

Menemen vakıasını hazırlayan faillerin son toplanma yeri olan Tatlıcı Hüseyin'in evinde, Çırak Mustafa, Topçu Hüseyin, Keçili Süleyman Çavuş ve bilhassa Nalıncı Hasan'ın bulunması.

Toplantılarda bulunan Şeyh Hakkı Efendi'nin yönlendirmesi olduğu Mehmet Emin tarafından ifade edilmiş, Nalıncı Hasan'ın manifaturacı Osman'la 13 gün Erenköy köşkünde kaldığı anlaşılmıştır.

Menemen faillerinin istisnasız hepsinin bu olayda 'Hocaların' ilgili olduklarını beyan etmeleri, toplantılardan sonra Laz İbrahim'in, Laz Hoca Mehmet, İmam İlyas ve Ragıp Efendilerle Horoz Köyü'ne ve Muradiye'ye gidip beraber ve gizlice zikir yapmaları.

Hafız Ahmet tarafından Giritli Mehmet için mehdilik sınavı yapılması ve hocalarla ilgisinin anlaşılması. Amaçlarının tekkeleri açıp, açıktan zikir yapmak, hükümeti yıkmak ve sultanları geri getirmek olduğunun zanlılar tarafından beyanı. Laz İbrahim'in, Horoz Köyü'ndeki vaazında teceddüdün, asriliğin aleyhinde bulunması, Recep ve Halil oğlu Bekir Çavuş'u tarikata sokmak için tehdit etmesi.

Menemen'de ölü ele geçirilen Derviş Mehmet'in üzerinde kendi şeyhi Alaşehirli Şeyh Ahmet Muhtar'ın yazdığı 'kurşun işlemez' muskasının çıkması.

İddianamenin en önemli delili Laz İbrahim Hocanın aramada ele geçirilen mektubudur. Laz İbrahim'in Anadolu'daki faaliyetinden kuşkulanan Esad Efendi ; 'Sen ilan-ı istiklal ettin' diye hitapta bulunmuş, Bursa faaliyetinden bahisle Laz İbrahim Hoca şu cevabı göndermiştir; 'Ben ilanı istiklal etmedim. Bütün faaliyetimde sizin namınıza hareket ediyorum, iradeniz veçhile vazifemi yapıyorum, faaliyetlerimde bir dakika olsun efendimizden ayrılmış değilim, halkın aşk ve muhabbetini size tevcihe çalışıyorum. Tarikata alacağım eşhasa evvela beni gördükten sonra efendimizi görmeye mezun olduklarını söylüyorum. Yalnız vazifemin cazip tesirleri altında bazen kendimi kaybediyorum. Efendimizin kapısının kölesiyim, ilanı istiklal etmek aklımın ucundan bile geçmez'. Laz İbrahim her ne kadar, 'zikir yaptığımdan dolayı Şeyh Esad Efendi bana kızmıştır. Onun affı için ben bu mektubu yazdım iddiasında' bulunsa da, mektubun genel içeriği samimi olmadığını göstermektedir.

Laz İbrahim Hoca'nın 'Hafız Ali Osman ve emsali harekatımızı tasvip ediyorlar, size bu cesaret nereden geldi', yolundaki Şeyh Hafız Ahmet Efendi'ye yazdığı mektup.

Akhisar Şeyhi Celil Efendizade Hüseyin Fehmi imzalı Hacı Hilmi Efendi'ye yazılan mektupta, 'tarikatın tamim ve tevsii tavsiye edilmekte ve hassaten zarar iras etmeme' kaydı bulunuyordu.

Şeyh Esad'ın oğlu Mehmet Ali Efendi'nin Laz İbrahim'e karşı, 'bu adam serkeştir, adamla temas etme demiştim' yolundaki sarih ikrarı mevcuttur.

Bu deliller, Menemen olayının amilleri içinde, Kutbü'l- azam Esad Efendi'yi yerleştirmek için yeterli olup, maddi ve hukuki olarak, Laz İbrahim Hoca'nın oluşturduğu şebekeyi ispat için de yeterli sayılmaktadır. Menemen asilerini bu şebeke bünyesinden çıkarmış, siyasi amaçlarını bu zümrenin dinci-gerici eylemleriyle elde etmiştir. Şebekenin başında halife olma sevdasına düşen Laz İbrahim Hoca vardır. Bu zehirli tohumun yan kollarından olan Şeyh Esad Efendi, adalet karşısında hesap vermelidir. İddianame işte bu delillere dayanarak tarikat faaliyetini yönetmeye devam eden ve bunlara katılan 50'ye yakın faili, 677 Sayılı Tekaya ve Zevayanın Seddine Dair Kanun'a muhalefet, tarikata girerek şeyhlik, müritlik, halifelik yapmakla suçlamaktadır.

Şeyh Esad Efendi ve oğlu Mehmet Ali ve bazı müritleri İstanbul'da tutuklanır. Anafartalar vapurunun ambarında ve biraz da aşağılanarak Menemen'e getirilirler. Esad Efendi 21 Ocak 1931 günü oğlu Mehmet Ali ve diğer sanıklarla duruşmaya çıkarılırlar.

Kaç seneden beri bu tarikatın müdavimi bulunuyorsunuz? Sorusuna; '60 seneden beri efendim' cevabını verir. Saltanat ve hilafet makamı dahil, toplumdan yıllardır itibar devşiren bir tarikat Şeyhi, ilk defa mahkeme önüne çıkmaktadır. Gerçi Abdülhamit devrinde on yıllık bir sürgün yaşamıştır ama, bu sürgün bir mahkeme kararına değil, irade-i seniyyenin tebliği ötesine geçmemiştir.

Reis Paşa'nın ; 'Ne vakit devamınıza nihayet verdiniz' sorusuna, 'Tekkelerin kapatılmasını müteakip' cevabını verir. Bununla Cumhuriyet kanunlarına uyduğunu göstermek istemektedir. Reis Paşa ; 'Evladınız Mehmet Ali Efendi, sizinle beraber mi bulunuyor?' diye bir soru daha sorar. 'Onun çoluk çocuğu vardır. Yirmi otuz seneden beri benden ayrı bulunuyor' diyerek gece gündüz beraber olduğu, kendine müşavirlik yapan veliahdını tehlike çemberinin dışına çıkarmak ister.

Tekke ve zaviyeler kapatılınca Erenköy köşküne çekilen Esad Efendi'nin ziyaretine gelip gidenler eksik olmamıştır. Bunu elbette inkar edecek değildir. Reis Paşa ; 'Şeyh Efendi, bu ziyaretçilerin bazıları 13 gün gibi uzun bir misafirlik devresi geçiriyorlarmış, bunları geçindirmek çok güç olmuyor mu?' sorusunu yönetir. Aslında sorunun ucu Menemen'den gelen ziyaretçileri işaret etmektedir ama Esad Efendi bu tarafı gölgede bırakmak için duymazdan gelir ve tarikat imparatorluğunun hayır hasenatını, ekonomik gücünü öne çıkararak cevap verir ; 'Efendim, servet menbağımız çoktur. Beş çiftliğimiz vardır, bütün varidatımız 300.000 liraya baliğ olur. Kimseye ihtiyacım yoktur. Birçok kimseleri geçindirmek için vakti halimiz müsaittir.' Esad Efendi bu cevabıyla, tarikatın sosyal tabanından çok, ekonomik gücünü vurgulamak istemektedir. Reis Paşa da yargılama konusuna girmeyen bu servetin meşruiyetini sormaz. Allah yolunda 'Fenafillah'a yoğunlaşan, herkese dünya malından uzak durmayı tavsiye eden biri bu serveti nasıl edinmiştir ? Tarikatın bu sömürü düzenini ortaya çıkarmak da bir başka sorundur aslında. Dönemin koşullarında, Esad Efendi'nin utanmadan söylediği 300.000 liralık servet, çok büyük ve inanılmaz bir servettir. Oğlu Mehmet Ali Efendi'de babası gibi sorulmadığı halde 'evlad-ı ayalime 30 bin liralık servet bıraktım' diyerek mal varlığını istemeden olsa gerek açıklamıştır. Verilen bu cevaplar şu anlama gelmektedir ; Cumhuriyet ve Devlet, Karun gibi zenginleşmiş bir tarikat ve insanları din ile sömüren bir çete ile karşı karşıyadır (Devam Edecek).