Geçen hafta içinde Mihalıççık Belediye Başkanı Haydar Çorum' la uzunca bir telefon görüşmesi yaptık. Öncelikle atlattığı sağlık sorunu için kendisine geçmiş olsun dileklerimi ilettim.

Sonra da 'Ne var, ne yok?' sorumun arkasından gelen söyleşimizin ağırlığını 'Yunus Emre' konusu oluşturdu.

Bilindiği gibi, 'Yunus Emre'nin Ölümünün 700. Yıl Dönümü', UNESCO'nun 12-27 Kasım 2019 tarihlerinde gerçekleştirilen toplantılarda alınan karar gereğince, 2021 UNESCO Anma ve Kutlama Yıl Dönümleri arasına alındı.

Başkan Haydar Çorum, göreve başladığı ilk günden beri bu yıldönümü konusunda çok duyarlı, çok azimli ve kararlı; hatta tüm sevdalılar gibi çok iyimser. Bana Yunus Emre'nin doğduğu ve öldüğü yer olan Mihalıççık Yunusemre Mahallesinde (Sarıköy) yapılmasını planladığı çalışmalarla ilgili birçok bilgi notu verdi. Ve şöyle özetledi:

'Bu amaçla, hiçbir gurubun, hiçbir siyasi görüşün öne çıkarılmadan, toplumumuzun her kesimince kabul göreceği ve yapılacak çalışmalar sonunda da, bugün olduğu gibi herkes için 'Bizim Yunus' olarak anılmaya devam etmesini sağlayacak, akademik ve bilimsel bir çalışma gerçekleştirmek istiyoruz.'

31 Mart 2019 Yerel Seçimlerinde çok özgün bir biçimde başkan seçilen Haydar Çorum'un taşımakta olduğu eğitimli, liyakatli, çağdaş düşünceli niteliklerinin Mihalıççık için çok büyük bir avantaj olduğunu düşünüyorum ve başarılar diliyorum.

Mihalıççık kökenli bir yurttaş olarak, bu konuda Haydar Başkan'a, diğer ilgililere ve okurlarıma tarihten bir yaprak sunmak istedim.

22 YIL ÖNCESİNDEN NOTLAR

Öncelikle 'Toplumsal yaşamda dün- bugün- yarın zincirinin önemli olduğu' gerçeğini bir kez daha anımsamak gerekiyor.

Eskişehir İl Kültür Müdürlüğü yaptığım 1992- 1996 yıllarında, Eskişehir'de her yıl 6- 10 Mayıs tarihlerinde düzenlenen 'Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası' dolayısıyla konunun yoğun olarak içinde yer aldım. Bu deneyimler doğrultusunda 22 yıl önce Sakarya gazetesinde yayımlanan köşe yazımdan aldığım bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

***

(…) Konuyla ilgili üç gerçeği vurgulamak gerekiyor.

Birincisi, büyük bir halk ozanı, büyük bir düşün ve sanat insanı olan 'Yunus Emre' gerçeğidir. Yunus Emre'nin kimliğinin, kişiliğinin ve eserlerinin önemini hiç kimse yadsıyamaz.

Hiçbir zaman unutulmaması gereken ikinci gerçek ise şudur: Yunus Emre, yüzyıllardır halkın içinde yaşamasına rağmen, gerçek değerine Cumhuriyet Döneminde yapılan araştırmalar sayesinde kavuşmuştur. Arap ve Fars kültürünün egemen olduğu Osmanlı Döneminde, Türkiye halk kültürünün tüm alanlarında olduğu gibi Yunus Emre konusunda da devletçe yapılan bir çalışma yoktur. Bunun için Yunus Emre'yi anarken 'Cumhuriyet değerlerinden kopmamak' gerekir.

Vurgulanması gereken üçüncü gerçek ise, Eskişehir'in Yunus Emre'ye sahip çıkmasının önemidir. Aslında geniş bir coğrafyaya mal olmuş Yunus için, Eskişehir'deki ( Mihalıççık Sarıköy'deki) tarihsel veriler ve uzun yıllardan beri yapılan anma törenleri elbette çok önemlidir.

Konuyu bu gerçeklerin ışığında değerlendirince karşımıza çıkan bazı yanlışlar şöyle özetlenebilir:

* Eskişehir'de yapılan etkinlikler sırasında Yunus Emre 'salt dinsel ve mistik yönden' anlatılmaktadır. Koca Yunus'a bir din adamı misyonu yüklenmekte; bilimsellikten uzak, kuru inançlarla ve hatta çoğu zaman anti laik yaklaşımlarla kimliği saptırılmaktadır. Oysa Yunus bir halk insanıdır, ozandır ve Türkçenin ustasıdır. Şiirlerinde ise gericiliğe, eşitsizliğe, sevgisizliğe ve hoşgörüsüzlüğe karşı barışçı bir başkaldırı vardır.

* Eskişehir'deki kutlamalar bir 'devlet töreni' havası içinde yapılmaktadır. Oysa devlet törenlerinin katı, kuru ve bol protokollü ortamında 'Yunus sevgisini anlatabilmek' olanaklı değildir. Dahası, törenler sırasında siyasetçiler Yunus Emre'yi sahiplenme (aslında siyaset malzemesi olarak kullanma) yarışına girmektedirler. Özellikle bazı totaliter rejim heveslilerinin kışkırtıcı nutuklarını dinledikçe herhalde Yunus'un kemikleri sızlıyordur…

* Yunus Emre Haftası boyuna sergilenen kültür ve sanat etkinliklerinin niteliği çok düşüktür. Sanatsal etkinlikler salt dinsel temalarla sınırlı kalmaktadır. Bu anlayışın temelinde 'Yunus Emre gibi ermiş bir kişi (!) oyunla oynaşla anılmaz...' düşüncesiyle, sanatsal etkinlikleri bir günah gibi algılayan gerici yaklaşımlar yatmaktadır.

* Etkinliklerin daha nitelikli ve daha katılımlı olabilmesi için, öncelikle kutlamaları resmi tören havasından çıkarmak gerekiyor. Çünkü 'Yunus'un Dertli Dolap'ı devlet çarkı içine sığmıyor.'

* Başta belediyelerimiz olmak üzere üniversitelerimiz ve sivil toplum örgütlerimiz mutlaka işin içine girmelidir.' (Sakarya, 11 Mayıs 1988)

***

HAZIRLIKLAR YUNUS SEVGİSİNE HAZIR DEĞİL…

Eskişehir Valiliğinin resmi web sitesinde yer alan 12 Kasım 2020 tarihli bilgilere göre: 2021 UNESCO Yunus Emre Anma ve Kutlama Yılı kapsamında Eskişehir Valiliği Yunus Emre Salonu'nda hazırlık toplantısı gerçekleştirildi.

Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr. Serdar Çam ve Vali Erol Ayyıldız başkanlığında yapılan toplantıya katılanların listesinde konuyla yakından- uzaktan ilgisi olan tüm kurum ve kuruluş temsilcilerinin adı olduğu halde, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanının (ya da temsilcisinin) adı yok.

İşte sorunun şah damarı da ülkemizde son yıllarda kronikleşen 'Merkezi yönetim- yerel yönetim kopukluğunda' yatıyor. Yasal olarak tüm Eskişehir'den sorumlu ve yetkili olan ve halkın doğrudan oylarıyla seçilen Büyükşehir Belediye Başkanının Yunus Emre'yi anma etkinliklerinde 'yok sayılması', bilime de demokrasiye uygun değildir.

En iyisi biz konuyu Yunus'un bir deyişiyle bağlayalım:

'Gelin tanış olalım/ İşi kolay kılalım/ Sevelim sevilelim/ Dünya kimseye kalmaz…'

Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla...