Üniversiteyi yetmişli yılların sonlarında okuyanlardandı ağabeyim.
Yani seksen öncesi…
Seksen öncesi kendini yetiştiren kuşaktan…
Seksen darbesini yapanlar…
Yani kitap yakanlar, işte o kuşağın kitaplarını yakmıştı.
Ama boşunaydı, kitapları yakmaları.
Çünkü çoktan okumuşlardı onlar o kitapları.
Gogol'ün 'Ölü Canlar' romanını da ağabeyim sayesinde okumuştum.
Sonra Fakir Baykurt'un; 'Tırpan' romanı…
'Kaplumbağalar'
'Irazca'nın Dirliği'
'Kara Ahmet Destanı'
Hele, Yaşar Kemal'in, 'İnce Memed'i…
Bunların hepsi ağabeyimin okuduğu, evin orasından burasından bulup okuduğum kitaplardı.
Hatırlıyorum, her gün, köyün ilçeye gidip gelen dolmuşuna gazete getirtirdi.
Okurdu.
O kuşak böyle bir kuşaktı.
Ufku geniş…
Sosyal, toplumsal olaylara duyarlı…
Ülkede ne olup bittiğinin farkında…
***
O yıllarda, ağabeyimin söylediği bir söz vardı.
'Bizim aile bugüne kadar büyük bir acı yaşamadı,' demişti.
Çeşitli aralıklarla birkaç kez daha duymuştum bunu ondan.
Henüz daha çocuklukla gençlik arasındaki bir çizgideydim o bunu söylediğinde.
Ama dikkatimi çekmişti söylediği bu söz.
O zamanlar içimde yer etmişti, insanın, hayatta umulmadık…
Büyük acılar yaşayabileceği.
Sanırım onu kastediyordu ağabeyim.
Yani yaşamak…
Hayatta kalmak zor, diyordu.
Ne üzücü ki ağabeyimin henüz daha otuz yedi yaşındayken trafik kazasında hayatını kaybetmesiyle yaşadık onun sözünü ettiği o büyük acıyı.
Ve can kaybının ne korkunç bir şey olduğunu o zaman anladık.
Kim ne derse desin…
Kim gönlünü almak isterse istesin…
Büyük, dayanılması zor, telafisi imkansız bir acıydı o.
***
Ve yine deprem…
Bu kez İzmir'de…
Ve yine can kayıpları…
Ve yine, depreme karşı hangi önlemlerin alındığından çok; duyguların, duygu sömürüsünün öne çıkarılması…
Siyasilerin, belediyelerin; geride kalanlara hizmet yarışına girmesi…
Yıkılan, insanların ölümüne neden olan yapıları denetlemekle sorumlu olanların, deprem bölgesinde, yüzleri hiç kızarmadan boy göstermeleri…
Depremzedelere şöyle yardım yapacağız böyle yardım yapacağız demeleri…
Evlerini, yakınlarını kaybedenlere yardım sözü vermeleri…
***
Bütün bunlar neyi değiştirir?
Depremde yıkılan binayı denetlemekle sorumlu olanların, yıkılan binanın altında annesini, babasını, kardeşlerini kaybetmiş çocuğu hastanede, yüzleri hiç kızarmadan ziyaret etmeleri, çocuğun hangi acısını dindirir?
Ben o çocuk olsaydım, sanırım o esnada gözlerimi sıkı sıkı kapatırdım, bu insanların yüzlerinin hiç kızarmadığını görmemek için.