İktidar çevrelerinden pompalanan kısır tartışmaların senaryoları çok ince (!) hazırlanıyor ve bu yüzden toplumsal yaşamımızda bazen 'ağaca bakarken ormanı göremiyoruz…' Yandaş medya ve sosyal medya trollerince hınzırca hazırlanan bu senaryolar, çoğumuzu 'Cambaza bak!' senaryolarının figüranları durumuna düşürüyor…

Oysa bu ülkede 'salgın' ve 'diktatörlük' gibi iki tehlikeli yangın ortalığı yakıp kavuruyor. Bu yangın ortamından 'İlk kurtarılması gerekenler' ise açıkça belli: 'Sağlık ve Demokrasi'

HER ŞEYİN BAŞI 'SAĞLIK' DEĞİL MİDİR?

Bireyler ve toplumlar için sağlıktan daha önemli sorun var mıdır? Öyleyse bu ülke Covid- 19 salgınında dünya rekorları kırarken, toplumca nedendir bizim bu keşmekeşliğimiz?..

Dünyanın gelişmiş ülkeleri salgını kontrol altına alarak toplumsal yaşamlarının yelkenlerini özgürlüğe açarken, biz gecikmiş bir 'desteksiz kapanma döneminin' maskaralıklarını yaşıyoruz.

İktidarımız, sanki cülûs töreni yapar gibi saraydan yapılan açıklamalarla 'virüse değil, insanların özgürlüklerine ve yaşam tarzlarına konulan yasaklar' duyuruluyor. Ama halkımız 'Peki, bizim aşı'mız ve ekmeğimiz nerede?' diye soramıyor…

Evlere kapatılan insanların aşı, ilaç, beslenme ve diğer sağlıklı yaşam gereksinimlerinin daha planlı/ programlı bir biçimde karşılanması gibi hiçbir toplumsal önlem yok.

Üstelik yaşlıları inciten tutumlar öyle noktaya geldi ki, bu sözde önlemler yaşlılara daha çok zarar vermeye başladı. Oysa böylesi salgın ve afet durumlarında 'tüm demokratik toplumlarda özürlülere, yaşlılara ve çocuklara pozitif ayrımcılık yapılmaktadır.'

Unutmayalım ki, 'yaşamakta olduğumuz salgının günah keçileri 'emekçilerimiz' ve 'emeklilerimiz' değil; artık iyice yaşlanan kapitalist sistemdir…'

NEREDE BİZİM 'SOSYAL DEVLETİMİZ?'

Toplumbilim kitaplarında 'Ekonomik ve toplumsal yönden yurttaşlarının tümüyle ilgilenen, onların yaşam düzeyi, sosyal güvenliği vb. konularında gereken önlemi alan devlet…' diye anlatılan sosyal devlet kavramı Türkiye siyaset borsasında neden beş para etmiyor?

Ülkemizde özellikle son yıllarda sağlık alanında neden kamusal sağlık hizmetleri yerine özel sektör yatırımları şahlandı?

Türkiye'de zaten adaletsiz olan gelir dağılımı, Covd-19 salgınının yarattığı ekonomik krizle daha da derinleşti. Salgının ve ekonomik krizin bütün ağırlığı emekçilerin, yoksulların, çiftçinin, esnafın, kayıtsız çalışanların sırtına yüklendi. Milyonlarca kişi işsiz, intihar vakaları birbirini izliyor, esnaflar kepenk indiriyor. İnsanlar çöplerden çürük sebze meyve topluyor. Bizim iktidar ise patates ve soğan reklamlarıyla (!) meşgul…

İnsanların en temel gereksinimlerini karşılayamaz hale geldiği salgın ve afet koşullarında, korkunç boyutlara ulaşan gelir adaletsizliğine ve güvencesizliğe karşı dünyanın her yerinde 'temel gelir güvencesi' talebi yükseliyor.

Dünya emek ve demokrasi güçleri, devlet tarafından ülkede yaşayanlara aylık periyodlar halinde düzenli ve karşılıksız olarak ödenecek temel gelir güvencesinin kademeli olarak, en az refah düzeyinin altında yaşayanlardan başlayarak acilen hayata geçirilmesi için mücadele ediyor.

Peki, Türkiye demokrasi güçlerinin de 'temel gelir güvencesinin acilen hayata geçirilmesi talebini bir toplumsal çağrı haline getirmek için' ortak projeler üretmeleri gerekmiyor mu..?

Dahası, böyle bir durumda ülkemizin tüm muhalif güçlerinin, zamanında sormadıkları '128' sorusuna takılıp kalmadan, hep birlikte 'Nerede bizim sosyal devletimiz?' diye haykırmaları gerekiyor mu?..

DEMOKRASİ OLMAZSA OLMAZ…

Dünyada ve özellikle ülkemizde son yıllarda artık iyice azgınlaşan 'totaliter sistem virüsü' de demokrasimizi hoyratça kemiriyor… Hatta 'Covid- 19 ortamını totaliter sistem fırsatına dönüştürmenin ince uygulamaları yapılıyor…'

Demokrasinin askıya alınmakta olduğu ülkemizde, demokrasiden yana olan örgütlerce/ kişilerce; 'geciktirmeden, belirsiz olarak ertelemeden, savsaklamadan' ivedilikle yapılması gerekenler konusu şöyle özetlenebilir:

  • Demokratik Parlamenter Sisteme yeniden işlev kazandırılmalıdır.

Son on yıl içinde ince taktikler sonunda uygulamaya sokularak ülkemizin başına büyük sorunlar getiren ve bizde 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi' ya da 'Şahsım Hükümet Sistemi' diye adlandırılan otokratik sisteme, demokratik yöntemlerle son verilerek güçler ayrılığı sistemine yeniden işlev kazandırılmalıdır…

  • 'Demokrasi İttifakı' genişletilmeli ve geliştirilmelidir.

Otokratik tek adam sistemine karşı birlikte mücadele verecek olan 'demokrasi ittifakının yelpazesi genişletilmelidir'. Mevcut 'Millet İttifakı' bileşenleri yanında; merkez sağ ve liberal kesimlerden, sosyalist kesimlere uzanan bir birliktelik hedeflenmelidir. Bu birliktelik içinde HDP'nin ve sosyalist partilerin de yer alması mutlaka sağlanmalıdır.

Bu bağlamda, 'Üçüncü ittifak' arayışına girmek, mevcut potansiyelin parçalanmasına neden olabilir.

Ülkemizin başına çöken tehlikeli salgınlara karşı, aklın ve bilimin önerdiği tüm çözümler için öncelikle 'birlik' gerekiyor. Covid- 19' a karşı: 'Sağlık için birlik…' Totaliter sistem virüslerine karşı: 'Demokrasi için birlik…'

Güncel örnekleriyle, ' 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü'nden, ' 6 Mayıs Fidanlarına' uzanan bir birliktelik zinciridir bu…

Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla ama mutlaka 'birlikte'...