TAÇ KOLONİSİ KIBRIS

16 Ağustos 1924'te İngiliz Parlamentosu, Lozan Antlaşması'nı onaylar. Kral V. George, Kıbrıs'ın İngiltere'nin bir 'Taç Kolonisi' olduğunu ilan eden beratı ise 10 Mart 1925'de imzalayacaktır. Bu beratla birlikte adadaki en yüksek İngiliz yöneticisi, artık 'Yüksek Komiser' değil, 'Vali' olarak anılmaya başlar. Ancak bu durum, Kıbrıs'ın hukuki statüsünde önemli bir değişikliğe neden olmaz ve 1960'da iki toplumlu bağımsız 'Kıbrıs Cumhuriyeti' kuruluncaya kadar devam edecektir. Ancak, Adanın İngiliz 'Taç Kolonisi' olmasıyla birlikte anayasasında da değişiklikler yapılacaktır. Bu anayasa değişikliği, 10 Mart 1925 tarihli 'Taç Kolonisi Beratı' ile birlikte 1 Mayıs 1925'de Sarayönü'nde düzenlenen bir törenle halka açıklanır.
Yeni anayasaya göre mecliste Rum üye sayısının, Türk ve resmi üyelerin toplamıyla eşitlenmesinin devamı ile ; yönetimin Rumların eline geçmesinin önlemesi, iki toplumlu hükümet arasındaki dengelerin koruması, iki toplumun birbirleri üzerinde egemenlik kurmalarının önlemesi, böylece adanın geleceği yönünden iki toplumluluk esasının devamının sağlanması amaçlanmaktadır.
Adanın bağımsızlığını sağlayan 1959- 1960 'Kıbrıs Antlaşmaları' hazırlanırken de bu ilkeler dikkate alınmış, Kıbrıs Cumhuriyeti anayasası da iki toplumun siyasi eşitliği esasına dayandırılmıştır. Ancak 15 Ekim 1930 'Kavanin Meclisi' seçimlerinde, Rumların 'Enosis' çığırtkanlığı ve hükümete karşı çeşitli eylem kampanyalarının öncülüğünü üstlenen fanatik adayları seçmek suretiyle, Vali Storrs'a karşı sertlik politikasını öne çıkarırlar. Öte yandan 1930 seçimlerinin yapıldığı gün, adayı ziyaret eden Sömürgeler Bakanlığı Müsteşarı Dr. Drummond Shiels, Yunan bayrakları ve Enosis sloganlarıyla karşılanır. Yeni seçilen Yasama Meclisi üyeleriyle 20 Ekim günü mecliste bir toplantı düzenleyen Shiels'e Rum üyeler, Yunan konsolosu ile birlikte hazırladıkları bir muhtıra verirler.
Bu muhtırada, plebisit sonucu halkın ulusal duygularının ve kararının belirleyici olacağı, adanın Yunanistan'a ilhakı sonucu, buradaki Türk azınlığı ile bu azınlığın kurumlaşan haklarının ve ayrıcalıklarının tehlikeye düşmeyeceği sözü verilirken, Yunanistan'ın kendi yönetimindeki azınlıklara saygılı davrandığı ve Kıbrıs'taki azınlık haklarının özel koruma altına alınabileceği de belirtilmektedir. Ancak, Girit ve Tesalya katliamlarının üzerinden henüz çok zaman geçmemiştir. Kavanin Meclisi Türk üyesi M. Zeka'nın Türk üyeler adına Shiels'e sunduğu muhtırada ise ; Müftülük makamının yeniden ihdası, Şeriye Mahkemeleri'nin yeniden düzenlenmesi ve Evkaf'la ilgili konsey kararının iptali gibi isteklere yer verilmektedir.
Shiels'in, gerek Yasama Meclisi'nde gerekse gittiği her yerde Rumların 'Enosis ve sadece Enosis' sloganlarıyla ve Yunan bayraklarıyla karşılanması, Shiels'in Limasol'u ziyareti sırasında yaptığı bir konuşmada Rum halkına 'Kıbrıslılar' olarak hitap etmesi Rumların tepkilerine neden olur. Rum ileri gelenleri Shiels'e Kıbrıs'ta bir Kıbrıs milleti bulunmadığını ve kendilerinin 'Helen' olduğunu söyleyerek, 'Biz Helenizmin en temiz ve en gerçek bir uzvuyuz' sözleri gerçek niyetin ne olduğunu göstermektedir.
Bu anlayış, Rumlar arasında, 1960 yılında bağımsız bir Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduktan sonra da devam edecektir. 1960 antlaşmalarının imzalanmasından kısa bir süre sonra, ilk Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios ; 'Bu antlaşmalar bir devlet yarattı ama bir millet yaratmadı' diyerek, 'Kıbrıslılık' kavramına karşı çıkacak ve Rumların Helen ırkının bir parçası olduğunu vurgulayacaktır.

RUMLARIN İSYANI VE VALİ KONAĞI'NIN YAKILMASI
Vali Storss döneminde, Rumlar 'Enosis' için bir isyan hareketi başlatırlar. Bu başkaldırı, adanın İngilizlere devredildiği 1878 yılından beri devam eden ve Yunanistan'la birleşmeyi (Enosisi) hedef alan eylemlerin ve kışkırtmaların bir sonucudur aslında. 1931 ayaklanmasının en önemli yanı, Rumların Enosis hayallerini gerçekleştirmek veya adada tam bir Rum egemenliği kurmak için tedhiş, terör ve kanlı eylemlere başvurmaktan kaçınmayacaklarını, içten ve dıştan sürdürülen kışkırtmalara açık bir toplum olduklarını göstermesidir.
20 Ekim 1931 günü Limasol'da yapılan 'Enosis' mitingi, isyan hareketinin ilk kıvılcımı olur. Piskopos Milonas bu mitinge Yunan bayrakları taşıyan büyük bir araba konvoyu ile gider. Limasol stadyumunda toplanan 3 bin kişilik bir topluluğa hitap ederek sömürge yönetimine karşı direnişe geçilmesini ister. Daha sonra 'Enosis' adındaki spor kulübüne gidilir. Milonas, kulübün balkonundan yaptığı konuşmada şunları söyler ; 'Tanrı ve halk adına Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakını ilan ediyorum. Helen bayrağı altında özgürce yaşamak istediğimizi yabancı yöneticilere göstermek zamanı gelmiştir. İlhak çok yaşasın!'. Limasol'da yer alan bu olayların Lefkoşa'da duyulması üzerine, aşırı milliyetçi Rum kurum ve kuruluşları, gençlik örgütleri, milliyetçilikte Limasol Rumlarından daha daha geride olmadıklarını kanıtlamak, artık eylem zamanının geldiğini İngilizlere göstermek için harekete geçerler. Bu gelişmeler karşısında, Rum Yasama Meclisi üyeleri istifa eder. Lefkoşa'da kilise çanları çalmaya, Rumlar gösterilen yerlerde toplanmaya başlarlar. Dükkanlar, işyerleri Rum gençleri tarafından kapatılır. Ticaret kulübü önünde toplanan 3 bin kişiyi aşkın kalabalığa kışkırtıcı konuşmalar yapılır. Lefkoşa papazlarından Dionisos Kikkotis, elinde bir Yunan bayrağı ile öne fırlar ve 'İhtilal' ilan ettiğini haykırır. Halk yürüyüşe geçer. Önde papazlar ve öğrenciler, arkalarında ise binlerce Rum ellerindeki değnekler, odun parçaları ve taşlarla 'Enosis ve sadece Enosis' sloganları atarak vali konağının önüne gelirler. Buradaki polisleri döverek etkisiz hale getirip, binaya saldırırlar ve konağa Yunan bayrağını çekerler. Daha sonra ise binaya atılan yanıcı maddeler sonucu bina yanar ve çöker.
Vali Storss canını güçlükle kurtarıp Sömürge Müsteşarının evine kaçınca ilk iş olarak Mısır'daki İngiliz askerlerinden takviye ister. Akdenizdeki İngiliz donanma komutanına bir telgraf göndererek birkaç zırhlı savaş gemisi gönderilmesini rica eder. Ayrıca dışarıya gönderilen telgraflara sansür uygulanmasını da emreder. İngiliz kamu görevlilerine silah dağıtılır, geceleri sokağa çıkma yasağı konulur. Toplantılar ve ateşli silah bulundurmak yasaklanır. Trodos'daki İngiliz askerlerinin bir bölümü Lefkoşa'ya getirilir, Yasama Meclisi ve okullar kapatılır. Lefkoşa'ya ve diğer kasabalara giriş çıkışlar denetim ve hükümet binaları koruma altına alınır. Tüm bu önlemlere karşın Lefkoşa'da başlayan isyan hareketi ertesi gün diğer kasabalara ve hatta bazı köylere de yayılır. Hükümet binalarını, kaymakamların oturduğu evleri, bazı köprüleri, kamu araçlarını yakma, yıkma ve sabotaj hareketleri bir süre daha devam eder. Vali Storss'un çağrısı üzerine, 23 Ekim günü, 4 İngiliz savaş gemisi adaya gelir ve bunlardan çıkan askerler, gruplar halinde kasabalara dağıtılırlar. 25 ve 26 Ekim de birkaç savaş gemisi daha gelerek Adanın tüm limanları denetim altına alınır.
Girne'de en ciddi olay 24 Ekim'de meydana gelir. Yunan uyruklu Girne Piskoposu ve peşinden gidenler, Girne Hükümet binalarının bulunduğu yere gelirler, burada göndere çekili İngiliz bayrağı, gösterici Rumlar tarafından indirilip parçalanır ve yerine Yunan bayrağı çekilir. 24- 25 Ekim günleri, Magosa kasabasında da olaylar meydana gelecektir. 24 Ekim de 8 bin kişilik bir Rum kalabalığı, bölgenin kıdemli papazının kışkırtıcı konuşması üzerine hükümet binalarına saldırır. Maraş polis karakolunun pencereleri ve kapıları kırılır, içerideki eşyalar sokağa atılır. Emniyet, Vali Storrs'un raporuna göre, 70 Rum köyünde hükümet binalarına ve tesislere büyük zarar yapıldığını rapor edecektir. 389 köyde, daha küçük çapta tahribat yapıldığı raporlara yansımıştır. Storss, hükümet binalarından büyük çapta yağma ve hırsızlık yapıldığını, Larnaka tuz gölünden çok miktarda tuz çalındığını da bildirmiştir.
Vali Storss, Londra'nın onayını aldıktan sonra, isyan hareketinin ele başlarını tutuklamaya başlar. Tutuklananlar savaş gemilerine gönderilir. İsyanın lideri durumundaki Kitium Piskoposu Milonas, Limasol'da düzenlenen bir operasyonla ele geçirilip, İngiliz zırhlısına götürülür. Tutuklamaların duyulması üzerine, Lefkoşa'da ve diğer kasabalarda gösteriler yapılacak, olay protesto edilecektir. Lefkoşa elektrik santraline, merkezi hapishaneye saldırılar olur. Kalabalık dağılmayı reddedince polis ateş açar, bazı göstericiler yaralanır. İsyancı liderler yaşam boyu sürgün cezasına çarptırılarak 3 Kasım 1931 tarihinde İngiltere ve Cibraltar'a doğru yola çıkarılırlar. Toplam olarak 10 kişi sürgüne gönderilir. Bunlar arasında Girne Başpiskoposu Yunan vatandaşı, diğerleri ise Kıbrıs sömürge vatandaşıdırlar. Yasama Meclisini fesheden Kraliyet Konseyi kararının ardından Vali Storrs, bu karara dayalı olarak 3 yasa çıkarır. Bunlardan birincisi, izinsiz bayrak çekmeyi veya sergilemeyi yasaklamakta, ikinci yasa, kilise çanlarının çalınmasını izne bağlamakta, üçüncü yasa da, köy yöneticilerini (muhtarları) atama yetkisini Vali'ye vermektedir. Böylece Türk döneminin uyguladığı 'Millet' sistemine dayalı özerklik ortadan kaldırılır ve muhtarların köy halkı tarafından seçimi yöntemine son verilir. Vali'nin 21 Aralık da çıkardığı bir başka yasa da; verilen zararın, bunu yapanlarca ödenmesi veya aynen yerine getirilmesini öngörmektedir. Bu yasanın verdiği yetkiye dayanarak, sorumluların ödemesi için saptanan zarar miktarı 34. 315 sterlin olarak belirlenir. 10- 12 gün kadar devam eden ayaklanma hareketi ve saldırılar esnasında güvenlik kuvvetlerinin açtığı ateş sonucu göstericilerden 10 kişi ölmüş, 30 kişi yaralanmıştır. Yaralanan 38 polisten 15'i Rum, 23'ü ise Türk'tür.
Adaya geldiği günden beri kışkırtıcı faaliyetlerde bulunan Yunan konsolosu Aleksi Kiru, bir daha İngiliz İmparatorluğu'nun hiçbir yerinde görev yapmasına olanak tanınmaması koşuluyla 'istenmeyen adam' ilan edilir ve Yunan Hükümetince geri çağırılır. 1931 isyanı esnasında, Türk toplumu hiçbir şekilde bu harekete katılmamış, aksine emniyet kuvvetlerinin en az yarısı Türk kuvvetlerinden oluştuğu için, isyanın bastırılmasında da Türk polisler, İngiliz askerlerine yardımcı olmuşlardır.
Evkaf Murahhası Mehmet Münir, İngilizlerin, adadaki eğitim ve öğretimi daha sıkı halde denetim altına almalarını önerir ve asıl sorunu öğretmenlerin yarattığını ileri sürer. 75 bin Kıbrıslı Türk'ün 'Enosis'e şiddetle karşı olduklarını belirtir. Ancak, İngiliz yönetimine karşı başkaldıran, adada günlerce bir isyan havası estiren, hükümet binalarını yakıp yıkan Rumların bu hareketine, sanki Kıbrıs Türk halkı da katılmış gibi, alınan baskı önlemleri Türk halkına karşı da uygulamaya konulur. Özgürlükleri kısıtlayan ve ağır bir baskı dönemi yaratan bu önlemlerin başlıcaları arasında; basına sansür ve diğer kısıtlamalar ile, muhtarların seçim yerine sömürge hükümeti tarafından atanması, ulusal Türk ve Yunan bayraklarının çekilmesinin yasaklanması ve özel izne bağlanması, siyasi partilerin her türlü siyasi faaliyetinin durdurulması, Türk ve Yunan tarihinin okullarda okutulmasına son verilmesi de bulunmaktadır. Bu önlemlerin, İngilizlere karşı ayaklanarak adayı Yunanistan'a katmak için şiddete başvuran Rumlar yanında, İngilizleri desteklemiş olan Türk halkına karşı da uygulanması çok büyük haksızlıktır. Bu durum Türkler tarafından protesto ve tepkilere yol açar. Ancak Yunan hayranı Vali Sir Ronald Storrs ve İngiliz Sömürgeler Bakanlığı, aldıkları baskı kararının uygulanmasında kararlıdırlar ve özgürlükleri kısıtlayıcı eylemlerini büyük bir kararlılıkla ve her iki toplum için de uygulamaya koyarlar (Devam Edecek).