Türkiye'de 18 milyon 242 bin öğrenciden yaklaşık 1 milyon 500 bini özel okullarda okuyor. 13 bin 870 özel okulda 175 bin öğretmen görev yapıyor.

MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan payın yüzde 4,65'e kadar düşürülmesinin yanı sıra devlet okullarının nitelikli/niteliksiz ayrımcılığı ile örselenmesi ve okul tercihi dayatmaları yurttaşları kamusal eğitimden soğuttu. Bu süreçte MEB'in teşvik politikaları ile desteklenen özel okulların sayısı hızla ve kontrolsüz bir şekilde arttı.

Özel okulları karlı bir yatırım olarak görenlerin bir bölümü, okulları 'ticarethane' mantığı ile yönetip kazandıklarını başta inşaat sektörü olmak üzere farklı rant alanlarına yatırmaya başladılar. Doğru bir düzenleme ve denetleme olmadığı için kötü yönetilen özel okullardan başlayan uzaklaşma eğilimi; ekonomik kriz ve pandemi ile birleşince sistem çökmeye başladı.

UZAKTAN EĞİTİM OLUR MU?

Türkiye'de salgının başlaması nedeniyle 13 Mart 2020 tarihinde tüm okullar kapatılarak 'uzaktan eğitim sürecine' geçildi. Özel okullar 'uzaktan da olsa eğitim yapıyoruz' diyerek, önceden yapılan sözleşmeler gereği okul ücretlerini tahsil etmeye devam ettiler. Bu yüzden okul sahipleri ile veliler arasında 'ücret' tartışması başladı ve hala sürüyor.

Veliler, özel okulların salgın sürecinde yemek, temizlik, elektrik, su, servis hizmeti gibi harcamaları olmadığını ve personel giderlerini kısa çalışma ödeneği kapsamında İş-Kur üzerinden karşıladıklarını vurgulayarak kendilerine ücret iadesi ve indirimi yapılmasını istiyorlar. Özel okul sahipleri ise, bu süreçte öğrenci kayıpları olduğunu, uzaktan eğitim için yeni yatırımlar yaptıklarını, telafi eğitimleri yapacaklarını belirterek ücret ödemesine yanaşmıyorlar.

'MAHSUPLAŞMA' İLE HESAPLAŞMA!

30 Ağustos 2020 tarihinde yayımlanan karar ile özel öğretim kurumlarında yüzde 8 olan KDV oranı yüzde 1'e düşürüldü. Bu durum yeni bir tartışmaya yol açtı.

Salgın sürecinde kendi koşullarını zorlayarak velileri ile görüşmeler yapıp, 'mahsuplaşma' ile belli indirim ve iadeler yaparak ortak çıkış noktaları bulan özel okullar, öğrencilerinin kayıtlarını yenileyerek bu süreçten en az zararla hatta karla çıktılar. Velileri ile iletişim sorunu yaşayan, ortak çözüm arayışı içinde olmayan özel okulları ise sıkıntılı günler bekliyor.

FATURA YİNE ÖĞRETMENLERE ÇIKTI!..

Atanamayan öğretmen konusunun bazı özel okul sahipleri tarafından kullanılan bir süreç olduğu çok uzun zamandır biliniyor. Bu okullarda öğretmenlerin çok düşük ücretlerle, esnek çalışma koşullarıyla ve güvencesiz çalıştırıldıklarına dair iddialar çok yaygın.

Okullarda yüz yüze eğitime ara verilmesinin ardından, özel okul öğretmenleri yoğun bir şekilde çalışmaya devam ettiler. Buna rağmen, İş-Kur üzerinden kısa çalışma ödeneği desteği alan özel okul kurucularının öğretmen ücretleri konusunda farklı uygulamaları gözleniyor.

Özel okullarda çalışan eğitim emekçileri yeni öğretim yılına başlarken; hem maaş ödemeleri, hem de sigorta prim günlerindeki belirsizlik nedeniyle oldukça endişeliler.

Uzaktan eğitim kapsamına fazla katılamayan uygulamalı ders öğretmenlerinin sözleşmelerinin iptal edilmesi ya da uzatılmaması sorunu ise her geçen gün daha büyüyor.

ESKİŞEHİR'DE DURUM…

Türkiye çapında yaşanan 'özel okul açma' furyasından Eskişehir'de nasibini(!) aldı. Düşük kayıt ücretleri ile öğrenci, yüksek ücret vaatleri ile öğretmen toplayan okullar bir süre sonra verdikleri sözleri tutamayarak kapandılar veya el değiştirdiler.

Kendilerine ait binaları olmadığı için yüksek kira bedelleri ödemek zorunda kalan ve öz sermayeleri yeterli olmayan bazı kurumların bu süreci atlatmakta zorluk çektikleri biliniyor.

Eskişehir'de bazı özel okulların çağdaş olanaklara ve geniş alanlara sahip büyük yerleşke yatırımları yapması bu sektörde kentimizin kalite çıtasını oldukça yükseltti.

Kurucuları eğitimci olan veya uzun yıllar eğitimin içinde yer alan kişilerden oluşan; kamusal alanda deneyim kazanmış, kişilikli saygın eğitimcilerin yönettiği demokratik, laik ve bilimsel ilkelerden sapmayan özel okulların varlığı kentimiz için 'her şeye rağmen' bir olumluluk olarak değerlendirilmelidir.

Salgının süreci uzadıkça özel okullar ve devlet okulları için farklı uygulamaların gündeme getirilmesi, okullar ve öğrenciler arasındaki eşitsizliği daha da derinleştiriyor.

Öğrencilerin fırsat eşitliğini, eğitime erişimini sağlamanın sosyal devletin öncelikli görevi olduğu ve nerede yaşarsa yaşasın her çocuğun kaliteli eğitim alma hakkının temel ve anayasal bir hak olduğu unutulmamalıdır.