Gemi demir almış, kalkacak.
Üç tayfa, maaşına zam istemiş.
Kaptan da kendilerine daha fazla ücret ödeyemeyeceğini söyleyince, üçü birden tası tarağı toplayıp gemiyi terk etmiş.
***
Kaptana tayfa lazım…
Sağa sola bakınırken, rıhtımın kenarına oturmuş ayaklarını denize sallandıran üç genç adam görmüş.
Haber göndermiş.
'Kendilerine iş vereceğini,' söylemiş.
Arayıp da bulamadıkları şey! Koşup gelmiş üçü de.
Kaptan,
'Tayfalıktan anlar mısınız?' diye sormuş.
'Anlamaz olur muyuz hiç? Tayfalık bizim işimiz. Üstelik işinize yarayacak üstün yeteneklerimiz var bizim!' demişler.
Kaptanın acelesi var.
'İyi hadi. Alındınız işe,' deyip demir almış kaptan.
Gemi denize açılmış. Kıyıdan epey uzaklaşmışlar. Önlerinde uçsuz bucaksız deniz…
Yeni tayfaları aramış kaptanın gözleri.
Merak ediyormuş üstün yeteneklerinin ne olduğunu.
Sonunda onları bulmuş. Geminin kenarına yan yana oturup ayaklarını denize sallandırmışlar dalga geçiyorlar.
Kaptan seslenmiş,
'Gelin bakalım buraya. Şu üstün yetenekleriniz neymiş bir anlatın.'
Biri,
'Ben iyi görürüm,' demiş.
'Neyi görürsün? Uçsuz bucaksız denizin ortasında neyi göreceksin ki?' demiş kaptan.
Elini gözlerine siper yapmış.
Başı sonu görünmeyen deniz ile gökyüzünün birleştiği ufka bakmış.
Başlamış anlatmaya.
'Önümüzde Hint Padişahının sarayı var.'
'Eee?'
'Sarayın üçüncü katında soldan ikinci pencere açık. Bu açık pencereden içeriyi görüyorum. Padişahın kızı elindeki altın iğneyle atlas yorgana ipek ibrişimle nakış işliyor.'
Kaptan şaşkın.
Diğerine dönmüş.
'Senin yeteneğin nedir?' diye sormuş.
'Ben de çok iyi duyarım.'
'Neyi duyarsın, denizin dalga sesinden başka ne duyacaksın ki?'
'Hani biraz önce arkadaşım, Hint Padişahının sarayında altın iğneyle atlas yorgana nakış işleyen padişahın kızını görmüştü ya?'
'Evet?'
Elini kulağına götürmüş. Bir süre dinlemiş.
'Düşürdü!' demiş.
'Kim, neyi düşürdü?'
'Padişahın kızı altın iğneyi atlas yorganın üzerine düşürdü, iğne yorgana düşünce 'tınn' diye bir ses çıkardı, onu duydum.'
Kaptanın şaşkınlığı öfkeye dönmüş. Üçünü de gemiden denize atacak ama merak etmiş, bir de üçüncüye sormuş,
'Senin yeteneğin ne?' diye.
'Ben çok iyi kızarım!'
'Kime kızarsın?'
'Palavracılara! Öfkeden deliye dönerim onları dinledikçe!'
***
Günümüzde de ne palavracılar var. Ne palavralar atıyorlar!
Ne palavralar!
Hem de her alanda.
Birkaç gün önce, ortalıkta dolaşan bu palavralardan birini de bana sordular,
'Doğru mu, var mı böyle bir şey?' diye.
Söylemelerine göre, Atatürk sık sık kendisinden söz edilmesini istemezmiş. Bazı kurumların başındakiler milli bayramlarda o nedenle Atatürk'ün adını anmadan bayram mesajı yayımlıyormuş.
Mesela Cumhuriyet Bayramında; vatanın nasıl kurtarıldığından, Cumhuriyetin kuruluşundan Atatürk'ün adını hiç anmadan söz etmelerinin nedeni buymuş.
Palavranın böylesine ne demek lazım bilmiyorum.
Bu palavracılar karşısında insan öfkeden deliye dönüyor!