'Parti devleti'.
Sürekli söyleniyordu, ama ne menem bir şey olduğunu anlayamamıştım. Merak bu ya! Yazılanları, çizilenleri biraz karıştırayım dedim.
Meğer bizi sürekli içine çeken Ortadoğu bataklığı dediğimiz;
'Bu coğrafyanın kadim gerçeğiymiş!'

***

Devletin yürütme, yasama ve yargı alanına giren tüm görevlerin, toplum hayatıyla ilgili tüm uygulamaların bir partinin çıkarına göre düzenlenmesiymiş.
Bu düzen de, sade/normal vatandaşlık işe yaramaz bir statüyken, partizan/yandaş bir vatandaş olmak önemliymiş.
Onlar 'meşru birinci sınıf vatandaş'mış.
İhale almak, krediden yararlanmak, koltuk kapmak, memur olmak, işçi ya da esnaf olmak için icazetli sayılmak hep onların hakkıymış.
Muhalif muhalif düşünüyor, konuşuyor, yazıyorsan; 'hain vatandaş' gibi garip bir kategoriye yerleştirilirmişsin.
Şanslıysan -arada bir yerde- ikinci, üçüncü sınıf vatandaş sayılabilirmişsin. Böylece, sadece birinci sınıf vatandaşların rekabetine izin verilen rant paylaşım ortamını, sesini çıkarmadan izleme hakkına sahip olabilirmişsin.

***

Parti devletlerinin her zaman dışarıda ve içeride düşmanları olurmuş; nedense! Geliştirdiği istihbarat ağı, -dışarıda prestij kaybına uğrasa da- tüm enerjisini 'içerde düşman avlama' seanslarına harcarmış.
En önemli yardımcıları da, farklı düşünenleri 'ihbar' etmeyi görev edinen, birinci sınıf 'muhbir' vatandaşlarmış.
Yönetenler, sonunda kendilerini yanılgıya sürükleyen istihbaratın etkisiyle 'iktidar körlüğü'ne yakalandıklarını anlasalar da, iş işten geçermiş.

***

Parti devleti, en çok seçimlerde kendini gösterirmiş.
Adaylarının yasaklara uymasına gerek yokmuş. Devletin tarafsız (!) görevlileri ellerindeki devlet olanaklarıyla adayların hizmetine amadeymiş.
Yandaşlaşmış medya, iktidar adaylarını parlatma, muhalif adayları karalama görevini kusursuzca yerine getirirmiş.
Yetmezse miting alanı yasakları, çöp kamyonu engelleriyle kurumlar; hapis ve para cezası sopalarıyla yargı imdada yetişirmiş.
Seçimin her aşamasını istediği gibi tasarımlamak, parti devleti alışkanlığıymış.

***

Parti devleti sevdalısı siyasiler, 'bizi ancak millet denetler' klişe söylemiyle, demokrasinin sadece 'sandık'tan ibaret olduğuna inandırırmış kitleleri.
Halk bir kere inanırsa, beş yılda bir oynanacak,
'Ortada sandık oyunu'na gönüllü katılırmış.

***

İran, Irak, Suriye, Mısır vb. ülkelerin birer 'parti devleti' olduğunu hepimiz biliriz.
Bizde olmaz, halen demokratik 'Cumhuriyet İlkeleri'ne sahibiz, diyordum ki;
Şimdiye kadar 'parti devleti sevdası'nı sadece dillendirenlerin, referandumla başladıkları inşaatın çatısını 24 Haziran'da çatmaya niyetli olduklarını fark ettim.
Oysa İkinci Dünya Savaşı'ndan beri, demokrasiyle yönetilen ülkelerde, bu sevdayı;
'Düşünmek ayıp, eyleme geçirmek suç sayılıyor.'

***

Şimdi,
Türk milletinin Atatürk önderliğinde kurduğu 'Türkiye Cumhuriyeti Devleti',
'Demokratik devlet' özelliklerini yitirirken,
'Parti devleti'ne dönüşme süreci içine sokulmuştur.
Haberiniz olsun, sonradan 'kandırılmışız' falan diye ağlamak yok!
'Buna izin vermek de, engel olmak da 'MİLLET'in elindedir!'