Resesyon Fransızca bir kelime olup 'ekonomideki duraklama'yı anlatır.
'Durgunluk' anlamını taşır.
Bir ülke ekonomisi en az iki çeyrekte negatif büyüme gösteriyorsa, o ülke resesyonda demektir.
Ekonominin artış hızı, nüfusun artış hızından geride kalmıştır ki, bu da kişi başı milli gelirin yerinde saymasına, hatta gerilemesine neden olur.
Kısaca sıcak ve bol gelen paranın neşesini kaybedip 'cilveleşme döneminin sonu'nun geldiğini anlatır.

***

Resesyon, genellikle bir yıl sürer ve ürün maliyetlerinin ciddi oranda yükselmesine neden olur diyor aklı erenler.
Tüketim düşer ama az düşer. Üretimdeki düşüş çok fazla olur diyorlar. İşsizlik oranının artacağını, finansal piyasaların zarar göreceğini işaret ediyorlar.
Resesyonun sonu depresyondur.
Türkiye bunu 2001 yılında acı bir şekilde yaşamış, kullanılan acı ilaçlar o zamandan bu zamana özellikle toplumsal ve siyasal alanda yarattığı dönüşümlerle insanımızın ağzının tadının bozulmasına/değişmesine neden olmuştur.
Resesyona giren bir ülke sosyo-ekonomik yaşamda çıkmaz sokağa girmiş gibi olur.

***

Ülkemizde ekonomi resesyonda.
Enflasyonun yüksek olduğunu herkes biliyor ama açıklanan resmi rakamlara da inanmıyor. İktidarın ipi elinden kaçırmamak için merkez bankasının önlemlerinin yanı sıra psikolojik olarak ekonomik hayata uyguladığı dayatmacı uygulamaların herkes farkında.
Sizin anlayacağınız 'resmi olarak açıklanan enflasyon'la, 'cüzdandaki enflasyon'un faklı olduğunu herkes görüyor.
Bütçe açığı tavan yapmış durumda.
Kamu bankalarının iktidar baskısı/telkiniyle yandaşlara bol keseden dağıttığı krediler tehlike sinyalleri veriyor.
İşsizlik artıyor. Son rakamlar 14,7'yi gösteriyor. Hele genç işsizlik… Rakamlar nerdeyse üç gençten birinin işsiz olduğunu gözümüze sokuyor.

***

Şubatın ocaktan, martın şubattan, nisanın marttan, mayısın nisandan iyi olacağı söylenmişti ya; kısa sürede öyle olmadığını anladık galiba. Her ay bir öncekini aratacak şekilde canımızı yakmaya devam ediyor.
Çıkmaz bir sokakta olduğunu anlayan iktidar bu durumda ne yapacağını bilmiyor.
Ekonomiden anlayanlara göre iktidarın önünde iki seçenek var: Ya sıkı para politikası ya da genişlemeci bir politika izleyecek.
Sıkı para politikası uygulayabilir aslında.
Ancak, bu durumda durgunluğun derinleşeceğini biliyor. Yandaş rantiye kapitalizminin batacağını görüyor.
Sıkı para politikasının halka yansıması 'yoksullaşma' olacaktır.
Genişlemeci politikalar da izleyebilir.
Genişlemeci politika borç ve döviz krizi bataklığına sürükler ülke ekonomisini.
İlginçtir; bu politikanın sonunda da halkın payına yine 'yoksullaşma' düşüyor.

***

Sonuç bu kardeşim.
Dünya bizi kıskansa da (!),
Tarımda bir numara olduğumuz söylense de (!),
İthalat rakamlarını saklayarak ihracatın arttığı duyurulsa da (!)…
Hangi önlem alınırsa alınsın, 'halkın payına yoksullaşma düşecek' gibi görünüyor.

***

Geçim sıkıntısı, işsizlik, pahalılık, yoksulluktan oluşan 'esmer günler' yaşıyoruz.
Kayahan'ın şarkısını söylemeye hazır mısınız?
'Yine bana esmer günler düştü, eyvah!'