Toplumlarda inanç veya gelenekten kaynaklanan bazı önemli günler, geceler ve aylar vardır. Aşure günü olarak da bilinen Hicri takvimin birinci ayı olan Muharemmin onuncu günü, tarihi kaynaklarda geçen bilgilerin ışığında, Adem Peygamberin tövbesinin kabul edildiği, Halil Peygamberin Nemrut'un ateşinden kurtulduğu, Hz. Musa'nın kavmini Firavun' un zulmünden kurtardığı, Yunus Peygamberin balığın karnından kurtulduğu, Eyüp Peygamberin dertlerine şifa bulup yaralarının iyileştiği, Hz. Yakup' un, oğlu Hz. Yusuf 'a kavuştuğu ve gözlerinin açıldığı, Nuh Peygamberin gemisinin karayı oturduğu kısaca, birçok peygamberin kurtuluşu ve başarısının yaşandığı inancıyla Arap, İsrail ve Fars milletleri tarafından kutsal kabul edilmiş ve kutlana gelmiştir. Aşurenin yazılı olduğu ilk kaynak Evliya Çelebi'nin (1611-1685) Seyahatnamesidir. Aşurenin çıkış noktasının, Hz. Nuh'un ve ona inananların tufandan kurtulduktan ve gemi karaya oturduktan sonra gemide kalan yiyecekleri bir araya toplayıp bir yemek pişirmeleri olarak belirtilmektedir. Bu yemek birçok toplumun ortak geleneği olarak yüzyıllar boyunca süregelmiştir. Aşure geleneği Türk mutfak kültüründe geniş şekilde sürdürülmüştür. Osmanlı'da aşure Sefer ve Muharrem aşuresi olmak üzere iki farklı anlamda gerçekleştirilmiştir. Muharrem aşuresi hüznün temsilcisi olurken, Sefer aşuresi ise kutlama anlamında ortaya çıkmıştır. Saray mutfağında Muharrem ayının her onuncu gününde yapılan aşurenin içerisinde kullanılan malzemelerin ülkenin her yerinden temin edilen en iyi malzemelerle yapıldığı bilinmekte ve geleneksel aşurenin buğdaylı, baklagilli, şekerli ve bol kuru üzümlü bir tatlı olduğu ve bu temel tarifin beş yüz yıl boyunca hiç değişmeden günümüze kadar geldiği bildirilmektedir. Aşureye yapısı itibarıyla bir nevi tatlı veya yemişli bir çorba da denebilir. İçine konanlar temel olarak; buğday, pirinç, nişasta, nohut, fasulye, ceviz içi, badem olurken, bazıları bunlara kuru incir, bir cins kuru beyaz hurma, çekirdeksiz üzüm de ilave etmiştir. Aşurenin süzme denen bir çeşidi de var olup, bunun dövülmüş (helmelenmiş) buğday, biraz pirinç, badem ve bir miktar nohut ile pişirilip, soğumaya başlayınca içine yeterince misk eklenerek yapıldığı bilinmektedir. Her iki tip aşurede de buğday ve diğer malzemeler ayrı ayrı pişirilir, sonra birbirleriyle karıştırılır, yeterince şeker ilave edildikten sonra tekrar pişirilir. Karadeniz bölgesinde aşurenin içerisine ilave olarak süt, yeşil mercimek, zerdeçal, ayva, çam fıstığı, erik, gül suyu, nişasta, dolmalık fıstık ve tuz, şeker yerine ise pekmez konmaktadır. Süt konmasının sebebi aşure renginin açık olması, tuz konmasının sebebi ise Alevilerin aşureyi Muharrem ayında 9 gün boyunca tuzlu tüketmelerindendir. Aşure yapımında kullanılan malzemelerle ilgili olarak ''aşurenin bereket'' olduğu ve ''elde ne varsa'' konduğu belirtilir. İç Anadolu bölgesinde aşurenin içerisine ilave olarak portakal kabuğu ve vanilya konulmaktadır. Aşurede kullanılan malzemelerde dikkat edilmesi gereken noktanın malzemelerin sırasına göre konması olup, özellikle incirin aşurenin rengini karartmaması için sonradan konmasının uygun olduğu yapılan araştırmalarda vurgulanmıştır. Aşureyi oluşturan bileşenler, yörelere ve kültürlere göre değişmekte, kullanılan malzemeler ve oranları da farklı olduğu için tadı da buna bağlı olarak değişmektedir. Aşure bitkisel protein, karbonhidrat, bitkisel yağ, vitaminler, mineraller ve posa yönünden zengin bir tatlıdır. Aşurenin üç temel malzemesi; yarma adı verilen buğday, kuru fasulye ve nohuttur. Aşurelik buğday, sert buğdayın kaynatılarak kurutulduktan sonra kabuğunun ayrılması ile elde edilir. Kuru fasulye ve nohut iyi birer bitkisel protein kaynağı olup, yarmada eksik olan proteinin ana yapı taşı olan bazı amino asitleri karşılamaktadırlar. Tahıllarda lizin içeriği düşükken, metionin, sistein ve glutamik asit miktarı yüksektir. Fasulye ve nohut ise lizin, triptofan, aspartik asit gibi amino asitler yönünden zengindir. Baklagillerde bolca bulunan lizin amino asidi kolajen oluşumu, hormon üretimi, kalsiyum emilimi, bağışıklık sistemine destek için gerekli olurken ; triptofan iştahı, uykuyu, ruh halini ve ağrı toleransını düzenlemekte olup, serotonin (mutluluk ve enerji hormonu) ve melotonin (karanlık hormonu) üretiminin vazgeçilmezidir. Tahıllarda bolca bulunan metionin kükürt içeren bir amino asittir, metabolizma işlevinde ve toksinlerden arınmada rol oynayan antioksidan üretimine yardımcı olmaktadır. Yeni kan damarları üretimine, yaraların iyileşmesine, karaciğer yenilemeye yardımcı olmakta ve çinko ve selenmyum gibi minerallerin emilmesini sağlamaktadır. Sistein, metionin gibi sülfür içeren amino asit olduğundan ağır metallerin vücuttan atılması, alkol ve sigaranın beyinde ve karaciğerde yaptığı hasarın önlenmesi, mide ve bağırsak içindeki koruyucu tabakanın güçlendirilmesinde yararlıdır. Aşure insan için gerekli olan lizin amino asidinin %83 ünü, metionin +sistein'in ise %86 sını karşılamaktadır. Aşure yapılırken yapılan ısıtma ve sıcaklık uygulamaları proteini azaltırken, sindirilmesini artırmaktadır. Aşurede kullanılan ana kaynak olan üç maddeye ilave olarak tatlandırmak için konulan şeker ve kuru meyveler de iyi birer karbonhidrat kaynağıdır. Gerek aşurelik buğdayda gerekse iki baklagilde bulunan karbonhidratın kaynağı olan nişasta, kan şekerini hızlı yükseltmeyen türdendir. Aşurelik buğday, nohut ve fasulyede A, B1, B2, B3, B5, B9 (folik asit) grubu vitaminler çok olup, her yaştan insan için önemlidir. B2 vitamini vücudun bir çok fonksiyonuna faydası yanında, enerji üretimi sağlamakta, şeker seviyesini dengelemeye yardımcı olmakta, amino asit ve yağların işlenmesine yardımcı olmakta, ayrıca yaşlanmayı yavaşlatmakta, serbest radikallerin verdiği zararı da azaltmaktadır. B3 eksikliği halinde halsizlik, kas zayıflığı, iştah kaybı, cilt enfeksiyonları ve sindirim sistemi rahatsızlıkları artabilmektedir. B5 stresi azaltmakta, B6 kan yapımı, beynin çalışması, bağışıklık sisteminin güçlenmesine katkı yapmakta, B9 (folik asit) hamilelere ve yaşlılara faydalı olmaktadır. Bir porsiyon aşure günlük folik asit ihtiyacının hepsini, B1 in %80, B6 nın %67, B3 ün %40, B5in %35, E vitamininin %23 ünü karşılamaktadır. Aşureye bazı yerlerde pirinç konulması, tencerede dip tutmasına neden olacağı ve sadece B vitaminleri yönünden zenginleştireceği için konulması isteğe bağlıdır. Aşurenin inmesine yakın pirinç unu sulandırılıp aşureye eklenirse kıvam artırılıp, pirinç eklenmiş gibi olacaktır. Aşureye diğer lezzet veren grup olan kuru meyveler (üzüm, kayısı, incir) ise A, B, C, E vitaminleri ile potasyum, çinko, magnezyum, kalsiyum, fosfor, demir, bakır, manganez minerallerince zengin olup, iyi bir antioksidan kaynağı oldukları için bağışıklığı güçlendirmede önemlidirler. Bu üç meyve kurusu da kan oranını artırarak, halsizliği, baş dönmesini ve sindirim bozukluğunu önlemeye yardımcı olmaktadır. Meyveler kuruduklarında, C vitamini içerikleri azalsa A, E vitaminleri ile göz ve cilt sağlığını korumaktadırlar. Potasyum ile tansiyon ve kolestrolü dengeleyerek kalp-damar sağlığının korunmasına yardımcı olmaktadırlar. Magnezyum ile vücudun asit dengesini sağlamakta, solunum hastalıklarını engellemekte, kalsiyum ile de kemik ve diş sağlığını korumaktadır. İçerdikleri bakır ile kan hücrelerinin yapımı ve romatizmanın oluşumunun azaltılmasında rol oynamaktadırlar. Aşurenin içinde bulunan besinlerin içerdiği diğer vitamin ve amino asitler çinko alımını artırarak bağışıklığın güçlenmesine yardımcı olmaktadırlar. Aşureye konulan meyveler haşlanmak yerine bir gece önceden suya ıslatılıp, aşurenin ocaktan inmesine yakın sudan çıkarılıp, eklenmelidir. Aşure içerdiği besin maddeleri ile bol lif (posa) içermektedir. Bu liflerden çözünebilir olanlar kolestrol ve tansiyonu kontrol ederek kalp-damar sağlığını önlerken, çözünmez lifler ile bağırsak kanserine karşı koruyucu olmaktadır. Bu lifler açlık hissinin azaltılmasında da önemli rol oynamaktadır. Aşurenin içine tat ve lezzeti artırmak için portakal kabuğu, gül suyu, karanfil konulmaktadır. Portakal kabuğu, gül suyu, içerdiği A ve C vitamini ile cildin esneklik, parlaklık ve canlılığına katkıda bulunmaktadır. Portakal kabuğunda olan pektin kalın bağırsaktaki bakterileri artırmaktadır. Yenilebilir bir esans olan gül suyu sindirim sorunlarını (şişkinlik, karın ağrısı, kabızlık) azaltmakta, kan şekerini düşürüp, solunum yolu hastalıklarına iyi gelmektedir. Karanfil, antioksidan içeriği ile bağışıklığı güçlendirmektedir. Bazen içine bazen de süslemek için üzerine kullanılan, sağlığımıza farklı faydaları olan tarçın, antioksidanca zengin olduğu için virüsler, mantarlar ve bakteriler ile savaşıp bağışıklığı güçlendirirken, kan şekerinin dengelenmesinde, kötü kolestrolün azaltılmasında ve hafızanın güçlenmesinde önemlidir. Aşureye en son konulan gül suyu, portakal kabuğu, karanfil miktarı fazla olursa istenmeyen bir tat oluşumuna neden olmaktadır. Aşurenin kıvamı ne koyu ne de sulu olmalıdır. Aşurenin süslenmesinde genel olarak en ekonomik olarak ceviz, yerfıstığı ve kavrulmuş susam kullanılmaktadır. Bu ürünler Omega 3 yağ asidi kaynağı olup, kalp hastalığı ve iltihaplanmayı azaltmaktadır. Bir porsiyon aşure günlük Omega 3 ihtiyacının %18 ini, Omega 6 ihtiyacının ise %42 sini sağlamaktadır. Bu yağ asitleri A, D ve K gibi yağda eriyen vitaminlerin alımı ve hormonların işlevine de yardımcı olmaktadır. Aşure, hamurdan yapılan tatlılar, pastalar vb. gibi yağ ve şeker içeriği yüksek pek çok ürünle karşılaştırıldığında, protein, vitamin, mineral ve posa içeriğinin yüksek olmasıyla 'sağlıklı bir tatlı' olma özelliğine sahiptir. Aşurenin inmesine yakın içine bir bardak süt konması hem rengini beyazlatmakta hem de protein içeriğinin artması ile kan şekerinin hızla yükselmesini engellemektedir. Aşureyi, kalorisi de yüksek olduğu için yanında bir bardak sütle birlikte bir öğün yemeği olarak tüketmek de mümkündür. Her yaştaki insan için besleyici bir gıda olduğu için yıl içinde farklı zamanlarda da yapıp tüketmek sağlığımıza önemli katkıda bulunacaktır.