Said Molla, Mustafa Neşet Molla'nın oğlu ve mütareke dönemindeki Şeyhülislam Cemaleddin Efendi'nin yeğenidir. Bu nedenle, dini çevrelerde önemli bir nüfuz sahibi olmuş ve 'Molla' lakabını almıştır. Özellikle 'Mollalık' sıfatını kullanmak suretiyle önder bir kimlik olarak ön plana çıkmaya ve halk üzerinde etkili olmaya çalışan Said Molla, çıkarlarına son derece düşkün biridir. Uzun yıllar yurtdışında geçen karanlık bir dönemi de vardır. 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından hemen sonra yurtdışından İstanbul'a dönmüştür. İstanbul Gazetesi'nde yazdığı yazılarda, İngilizleri öven ve İngiliz Mandasının kabul edilmesi yönünde ateşli yazılarıyla dikkat çekmiştir. Şûray-ı Devlet üyeliği ve Adliye Nezareti Müsteşarlığı yapmış, İngilizlerden aldığı paralarla İstanbul Gazetesi'ni satın almıştır. Aslında, İngiliz Büyükelçiliği'nden ayda 300 lira maaş aldığı bilinen bir İngiliz ajanıdır.

İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin Kuruluşu

Mondros Mütarekesi'nden sonra, Osmanlı ordusu dağıtılmış, silahlarına el konulmuş olsa da, kocaman bir ülkeyi ele geçirmek ve büyük bir milleti kolayca dize getirmek pek mümkün olmayacaktır. Emperyalist İtilaf Devletleri İstanbul'da ve Anadolu'da nüfuzlarını güçlendirmek için kendilerine yerli işbirlikçi bulmak amacıyla işe girişirler. Böylece bazı cemiyetler kurdurarak hedeflerine ulaşmayı planlamaktadırlar. Dönemin bazı sözde aydınlarına göre, İngilizlerin sempatisi kazanılır ve himayeleri sağlanırsa, İngilizlerin himayesinde olmak suretiyle kendilerini kurtarabileceklerini sanmaktadırlar. Sözde aydınlar için vatanı kurtarmak değil, kendilerini kurtarma telaşı ön plandadır. İngilizler amaçlarına ulaşmak için Protestan Misyoneri Papaz Frew'i İstanbul'a gönderirler. Papaz Frew'in görevi İngiliz Muhipler Cemiyeti'ni kurmak, Halifeliği baskı altına almak ve Anadolu'ya yerleşme projesini gerçekleştirmeye çalışmaktır. Papaz Frew, Osmanlı Müslüman liderlerini elde etmeye yönelik büyük bir çalışma içine girer. Amacı mabetleri ele geçirip halkın dini inançlarını kullanarak çok sayıda İngiliz sempatizanı kazanmaktır. Diğer yandan, daha önce Osmanlı ordusunun eline esir düşmüş olan İngiliz Generali Towshend serbest bırakıldıktan sonra esaret günlerinde Osmanlı askerlerinden gördüğü iyilikle misafirperverlikten çok etkilenmiş olduğunu söyleyerek, mütareke şartlarını yumuşatmak için güya Osmanlı Devleti'nin yararına arabuluculuk yapmak istediğini söyler ama 17 Ekim 1918 günü Sadrazam İzzet Paşa'ya İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının İngiliz donanmasına açılması isteğini iletir. Bu görüşmeden sonra Mütareke şartları daha da ağırlaşacaktır. Halbuki, 2 yıl önce, Çanakkale'de 250 bin ölü bırakarak çekilmişlerdir. Ancak şimdi, Çanakkale Boğazı'ndan 30 Ekim Mondros Mütarekesi sayesinde ellerini kollarını sallayarak geçmektedirler.
1910 tarihinde yürürlüğe girmiş olan Osmanlı Cemiyetler Kanunu'nda ; 'Ecnebilerin Osmanlı memleketlerinde cemiyet kurma hak ve salahiyetleri yoktur', diye kayıtlıysa da bu durumu aşmak için İngiliz Hükümeti, İngiltere Büyükelçiliği Baş Tercümanı Mr. Ryan'ı görevlendirir. Osmanlı memleketlerinde bulunan ecnebilerin hukuk ve görevlerine dair kanunun birinci maddesi; 'Memalik-i Osmaniye'de bulunan ecnebiler Kanun-ı Esasî ile kavanîn-i sairenin Osmanlılara bahşettiği hukûk-ı siyasiyeden istifade edemezler' hükmü yer alıyordu. Bu kanun gereğince Osmanlı memleketlerinde bir cemiyet kurmaları, ya da bir cemiyete üye olmaları yasak olan İngilizler, Mr. Ryan'ı görevlendirerek, İngilizlere bağımlı Türklere işbirlikçi dernekler kurdurmayı planlarlar. Görevini yerine getirmek için Ryan, Hürriyet ve İtilaf Fırkası Genel Merkezi'nde İngiliz mandacısı ve Parti Başkanı Sadık Bey ile görüşürken, bu sırada parti üzerinde nüfuz sahibi olan Şûray-ı Devlet üyesi Said Molla, hemen ortaya atılıp kendi hesabına pay çıkararak İngiliz temsilcisi Ryan'a 'İstediğiniz işi ben yaparım' diyerek Cemiyeti kurmaya talip olur.
Hemen cemiyet kurma çalışmalarına başlayan Said Molla, çalışmalarının hızla başarıya ulaşması için ve propaganda yöntemlerini planlamak amacıyla İngiliz Yüksek Komiserliği Askeri Ataşesi ile 1 Mayıs 1919'da görüşmelere başlar. Bu görüşmelerde alınan kararlara göre ; 'İslamcı tarikatlarla işbirliği yapılması yoluyla büyük kitlelere ulaşılması ve İslam'ın İngilizleştirilmesi' gibi yöntemler tespit edilmiştir. Bu dönemdeki propagandalar ve İngilizleştirme politikaları şöyle bir sloganı da yaratır ; 'Asılacaksan İngiliz sicimiyle asıl !'.
İngilizlerle yaptığı görüşmelerde Said Molla, Osmanlı'nın ve milletin başta din konusunda olmak üzere toplumsal zaafiyetlerinin bütün sırlarını açıklar.
İngilizlerin talimatıyla hızla harekete geçen Said Molla, cemiyetlerin kuruluşunun Şûray-ı Devlet tarafından onaylandığı Osmanlı'da, Şûray-ı Devlet Azası olmasını fırsat bilerek nüfuzunu kullanmak suretiyle 20 Mayıs 1919 Salı günü Cemiyetin kuruluş beyannamesini Dahiliye Nezareti'ne vererek İngiliz Muhipleri Cemiyeti'ni resmen kuracaktır.
İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin kuruluşuyla ilgili olarak 21 Mayıs 1919 Çarşamba günü Alemdar Gazetesi'ndeki bir ilanda şöyle denilmektedir ; ' İngiliz Devleti'ne azami bir kıymet ve ehemmiyet veren bi'l-cümle Osmanlı'dan mürekkep olmak üzere İngiliz Muhipleri Cemiyeti teşekkül etmiş ve dün kuruluş beyannamesini Dahiliye Nezaretine tevdi eylemiştir. Bu dostluğun daha bariz bir çerçeve dahilinde tecellisini gösterecek olan baladaki cemiyetin teşkili cidden şayan-ı şükrandır. Anlamakta müsterih oluyoruz ki, hakikatin parlak ışıkları artık yollarımızı aydınlatıyor ve bütün millet böyle bir cemiyete istinad etmemiş olsa bile dostluğu bütün hararetiyle sinesinde taşıyor'. Bu arada, İngilizlerin desteklediği Yunan İşgal orduları İzmir'e çıkmıştır. 'Yolları aydınlatan' dostların katliamları devam etmektedir. Bir yıl sonra İstanbul'da İngilizler dostların muhabbetlerini karşılıksız bırakmazlar. 16 Mart 1920 günü İstanbul'u işgal ederek şehri kan gölüne çevirirler. Artık Türkler sokağa çıkamaz olmuştur. İngilizlerin parlak ışıkları İstanbul'u karanlığa gömer. İngiliz Muhipleri Cemiyeti'nin İstanbul'un işgalinden sonraki ilk bildirgesi 21 Mart 1920 günü Alemdar Gazetesinde yayınlanır ; 'İngiliz dostlarımız biraz geç kaldılar. Daha önce gelmeliydiler'. (Devam Edecek).