Siyah beyaz fotoğraflar biriktiriyorum.
Çekmecemde ya da cebimde, ya da kitaplarımın arasında değil…
Zihnimde.
Gölgeler uzadıkça anlıyorum ki akşam oluyor, birazdan karanlık dolacak pencerelerden evlere, ışıklar tek tek yanacak, aydınlatacak rakının bardaktaki asaletini …
Karanlık siyah-beyaz fotoğrafları çoğaltıyor zihnimde…
Aklıma,
Bugün yerinde bir otel olan, eski TMO binasının önündeki heykel geliyor…
Diyor ki,
'Şişede durduğu gibi durmaz…'
Öyle mi değil mi bilmem…
Küfelik olan adam, uzanmış banka yatıyor…
Rakı şişesi ayaklarının dibinde…
Ayaklarının altındaki şişe mi yoksa ruhu mu, onu da bilmem…
Küfelik…
Eskiden, Osmanlı'da, çok içip de yürüyemeyecek, çok içip de ne dediğini bilmeyecek, çok içip de ne yazdığını bilmeyecekler için, sırtlarında küfeler olan adamlar gezermiş meyhanelerin yakınlarında…
Yaptıklarını, söylediklerini, suya yazdıklarını sabah hatırlamayacak, hatırlasa da pişman olacakları küfelerine koyup, evlerine kadar götürürlermiş…
Gaz lambalarının altından geçen kimliksiz gölgeleri, önce uzar, sonra aniden yok olurmuş…
Bunlardan bazıları,
Rakıyı çekip çekip zeybeklik yapmayı, pek bir maharet sayarmış…
Ne söylediklerini karşılarındakiler anlar, ne de onlar karşıdakilerin yazdıklarını anlarlarmış…
İşleri güçleri,
Rakıyı çekip çekip zeybeklik yapmakmış…
Kendilerine vehmettikleri sanal kudret, sabah olup da yerini, gecenin bulanık anılarını hatırlamaya çalışan gölgeler haline getirince, zeybeklik, efelik şuracıkta kalır, boynu bükük yetimlere dönerlermiş…
Ne çok hikaye vardır böyle…
Anlatılmış ve anlatılacak…
Tanık olunmuş ve olunacak…
Şehrin kimliksiz gölgeleridir onlar…
Benim güzel şehrimde de vardır, dünyanın tüm şehirlerinde olduğu kadar…
Ne bir eksik, ne bir fazla…
Gerektiği kadar ama gerekmediği kadar değil asla…
Allah kimseyi,
Yalancı zeybek yapmasın…
***
Benim şehrimde de başka türlü kimliksiz gölgeler de var…
Tanıdıklarım da var, tanımadıklarım da…
Beni tanıyanlar da var, tanımayanlar da…
Kimliksiz gölgeler düşünmezler, yalnızca isterler…
Kimliksiz gölgeler muhakeme yapmazlar,
Yalnızca kendilerinden istenileni yaparlar…
Hem kör, hem sağır, hem dilsizdiler…
Ama sadıklardır amenna…
Oku dersin okur,
Yaz dersin yazar,
Yap dersin yaparlar…
(Biz onlara günümüzde 'trol' diyoruz. Y.N.)
Neye evet, neye hayır dedikleri umurlarında değildir…
Siyah, sırf birileri istedi diye beyaz,
Beyaz, sırf birileri istedi diye siyah oluverir…
Kimliksiz küfeliğin, kimliksiz dünyasında yalnızca, bir parça toz ve bir parça topraktırlar…
***
Bizim geleneğimizde çok hikayeler vardır, bu tiplerle ilgili…
Ta nakkaşlar zamanından,
Kör dilencilerin, büyük ordulara yol gösterdiği zamanlardan…
Büyük sultanların, bilginin ve alimin eteklerini öptüğü zamanlardan…
Ama galiba onların hepsi, artık yalnızca birer hikaye…
Küfelikler olsa da küfeciler yok artık…
Onların yerini lüks otomobiller aldı…
Yalnızca, harbi zeybekler kaldı geriye, yalancıları inekler içti…
Büyük ordulara yol gösteren kör dilenciler de yok…
Onların aslında hiç birinin kör değil, aksine uzakları çok iyi gören büyücüler olduğu bin yıldır biliniyor…
Sultanlar birer serap,
Bilgi ve alim, Binbir Gece Masalları'nın sayfalarında kaldı…
Ama…
Gölgeler…
Kimliksiz gölgeler hep bizimle…
Şeytan bilemiş usturasını,
Ayırt etmeden yapıyor işini…
Modern çağın gereklerine yeterince uyuyor…
Teknoloji ne veriyorsa alıyor,
Ve imkan çoğaldıkça açlığı artıyor…
Ve hiçbir şey olmadıkça, olamadıkça, ne yapacağını bilemeyen kimliksiz gölge, ömrü bir günlük su sineği kadar bile olmayan, genel-geçer çırpınışlar içinde boğuluyor…
Ve boğuldukça çıkardığı homurtu giderek artarken,
Aslında yokluğa ne kadar yaklaştığını anlıyor insanlar…
***
Zaman yok...
Zaman yoksa insaf da yok…
Affetmek,
Ertelemek,
Durmak hiç yok…
Çünkü,
Gölgeler Diyarı Mordor'da zaman hızla tükeniyor…
Gollum yüzüğü çalmak için artık daha aceleci…
Sam'in heybesindeki peksimetler bitti…
Frodo ise, yüzüğün Gollum'un eline geçmesini engellemek için son gücünü kullanıyor…
Gandalf, oturmuş çayırda, nargile içiyor;
Souron'un Gözü, hepimizin üzerinde…
Gollum, her zamanki gibi kalleşlik peşinde…
Aragorn,
Ben ne zaman kral olacağım derdinde…
***
'Gölgelerin gücü adına' diye haykırıyor He-Man…
Oysa ne garip,
Ben hala peşindeyim, hiç bitmeyecek bir acemiliğin…