Zamanın birinde; yemyeşil, cennet bahçesi bir ormanda pek çok hayvan bir arada yaşıyormuş. Aralarında dostluk, huzur ve barış varmış.

Ancak günün birinde, bir aslan gelip yerleşmiş ormana.

O günden sonra huzuru kalmamış orman halkının.

Çünkü aslan, ormanın derinlerindeki mağarasında, gece gündüz kükreyip duruyormuş.

Aslan kükredikçe ormandaki hayvanlar korkudan ne yapacaklarını şaşırıyormuş.

'Aslan ha geldi ha gelecek, bizi ha avladı ha avlayacak!' korkusu içinde yaşamaktan huzuru kalmamış hiçbirinin.

Neden sonra, bu korkuyla yaşayamayacaklarını anlayan hayvanlar bir araya gelmişler.

Aralarında tartışıp aslana bir teklif sunmaya karar vermişler. Hep birlikte aslanın mağarasına gidip,

'Av peşinde koşup kendini yormana hiç gerek yok. Karar verdik, her gün, kura ile belirleyeceğimiz biri gelip senin yemeğin olacak,' demişler.

Aslan, duyduklarına inanamamış. Onların bu teklifine şaşırmış.

Yaptığı blöfün, sağa sola kükreyişinin bu kadar etkili olacağını hiç beklemiyormuş.

Onların bu haline kıs kıs gülmüş.

'Bu teklifiniz beni memnun etti,' demiş. 'Tabii sözünüzde durursanız… Eğer sözünüzde durmazsanız, hiddetimden korkun. Hepinizin canına okuyacağımdan emin olun.'

'Tasalanma sen,' demişler. 'Yiyeceğin, her gün kesintisiz gelecek.'

***

Bu antlaşmadan sonra, her gün çekilen kura hangi hayvana isabet ederse o, boynunu büküp aslanın huzuruna gidiyormuş.

Günün birinde kurada tilki çıkmış. Tilki, var gücüyle;

'Artık bu zulüm yeter!' diye bağırmış. Diğerleri tilkinin bu tepkisine şaşırmış.

'Sen ne diyorsun?' demişler. 'Biz bunca zamandır, aslanın zulmüne uğramamak için ne canlar feda ettik. Sen bizim sonumuzu mu hazırlamaya çalışıyorsun. Dikkat et de aslanı incitme. Yoksa hepimizi bir gecede boğazlar.'

Tilki antlaşmayı bozmak için her yolu denemiş.

Bir gün, iki gün…

Sonunda baskıya dayanamayıp yola düşmüş.

Beklemekten sabrı taşan aslan, tilkiyi görünce, var gücüyle kükremiş;

'Hey alçak! Ben ki filleri parçaladım, zürafaları yere devirdim. Diğer aslanlar bile benden korkar. Sen kimsin de beni bu kadar bekletmeye cesaret ediyorsun? Sen kimsin be! Sen kimsin!' diye bağırmış.

Tilki,

'Kralım, bir dinleyin beni,' demiş. 'Size gelmek için yola çıkmıştım. Tıpkı size benzeyen bir aslan yolumu kesti. Sizden söz ettim ona. Bizim karlımız da sahibimiz de o, dedim. Bırak gideyim, dedim. Size sövüp saydı. O da kim oluyor, çıksın karşıma da göstereyim ona bu ormanın sahibi kimmiş, dedi. Beni de sonunda, söylediklerini size iletmem için bıraktı. Eğer yiyeceğinizin kesilmesini istemiyorsanız, yolu kesen, size hakaret eden o kendini bilmezi yok etmelisiniz.'

Aslan öfkeden deliye dönmüş.

'Nerede saklanıyor bu hain, göster bana onu!' diye bağırmış.

Tilki, koşturarak; taşlardan, kayalardan sekerek aslanı, içi su dolu bir kuyunun başına götürmüş.

'İşte orada, orada pusu kurmuş sizi bekliyor kralım. Dersini verin o alçağa!' diye bağırmış.

Aslan kükreyerek hücum etmiş.

'Sen kim oluyorsun da bana kafa tutuyorsun? Sen kimsin be! Sen kimsin!' diye bağırarak, kuyudaki suya düşen görüntüsünün üzerine atılmış.

Ve bu onun sonu olmuş!

***

Son günlerde, herkes birbirine;

'Sen kimsin be! Sen kimsin! Sen kim oluyorsun!' diyor.

Bilmiyorum ki gerek var mı bu boş şişinmelere?

Diğer taraftan, boş atıp dolu tutmayı umarken, aslanın başına gelen de gelebilir insanın başına.

Onun için, ona buna;

'Sen kimsin be! Sen kimsin! Sen kim oluyorsun!' demenin bir manası yok gibi geliyor bana.