Zaman zaman sorular geliyor 'Tüketici örgütleri ile sendikalar arasında ne gibi bir bağlantı var? Sendikaların tüketici hakları ile ilgilenmesi doğru mu' diye? Öncelikle şunu söylemek gerekiyor; Tüketici örgütlenmelerinin hemen hemen tamamında sendikal hareket bulunmakta. Dostum Ferda Hekimci Ankara Zafer gazetesinde bunun cevabını çok açık vermiş; 'Ülkemizde çağdaş anlamda 'Tüketimden gelen gücü' önce 'Üretimden gelen gücün' temsilcileri işçi sendikaları fark etti' diyerek. Tarihçesini de hatırlatmak gerekirse,
Sendikalar 1960'lı yıllarda ilk et ve sebze boykotlarını gerçekleştirdiler.
1968 yılında ise artık sendikal mücadelede tüketici boykotu kullanılmaya başlanmıştı. İşveren 17 Şubat 1968 günü işyerinde çalışan sendika yöneticilerini, temsilcilerini ve bazı üyeleri işten çıkardı. Kimya-İş Sendikası da şirket tarafından üretilen ilaçların tüketilmemesi için bir kampanya başlattı. Bu kampanyaya Maden-İş Sendikası da katıldı.
1969 yılında Coca Cola işyerinde çalışan işçilerin Tez Büro-İş Sendikası'ndan istifaya zorlanması nedeniyle, İzmir'deki Türk-İş Bölge Temsilciliği Coca Cola boykotu yaptı...
1976 yılında Tez Büro-İş Sendikası Garanti Bankası'nın 34 işyerinde grev ilan etti. 22 günlük grev süresince bankadan 465 milyon lira çekildi.
Türk-İş, bankadaki 10 milyon liralık Ulusal İhtiyaçlar Yardım Fonu hesabını kapattı!...
1990 yılı Kasımında Tekgıda-İş ve Tez Koop-İş Coca Cola'yı üreten İMSA A.Ş'ye karşı greve çıktı. Grev sırasında 950 işçi adına yapılan açıklamada, halk Coca Cola içmemeye çağrıldı...
1990'lı yılların başlarında büyük gazetelerde bir sendikasızlaştırma yaşandı. Bunun üzerine Türkiye Gazeteciler Sendikası, 1992 yılı Ocak ayında Milliyet Gazetesi'ne karşı bir boykot çağrısında bulundu...
Bunların en kapsamlı ve ses getirenini Petrol-İş Sendikası 18 Temmuz 1996 günü Shell, Mobil ve BP'ye karşı uygulanan boykottu. Bu kampanya, Türk-İş, DİSK, Hak-İş ve TMMOB KESK, TTB, TESK, Türkiye Barolar Birliği ve çeşitli dernekler de katıldı. Petrol-İş Sendikası kampanya sırasında afişler, pullar ve bir kitapçık da hazırladı ve yaygın biçimde dağıtılmasını sağladı (https://www.aydinlik.com.tr/tarihimizde-tuketici-boykotlari)
Sendikalarca Tüketimden Gelen Gücün bir değişik şekli de Türk Metal'in 'Emek Kart' uygulamasıdır. 200 bin üyesi ve onların aileleri ile birlikte bir milyon kişiye ulaşan bir tüketici kitlesi olarak her alışverişte Emek Kart'ta birikim sağlayacak bir sistemi yürürlüğe konulmuştur. Yine aynı köşesinde Ferda Hekimci 'Tüketici boykotlarının asıl sahibi tüketici örgütleridir' diyerek sendikalar ile aradaki bağı çok net kurmuş. 'Çeşitli tüketici derneklerince 2006 yılında Fransız mallarını boykota çağırıldı. Tüketici Hakları Derneği, 15 Mart Dünya Tüketici Hakları Günü nedeniyle 2012 yılında Tüketici Hakları Haftasının ana gündem konusunu bankaların haksız uygulamaları ve tüketicilerin bankalardan istekleri olarak belirledi. Dernek; 16 Mart 2012 Cuma Günü 'Bankalara gitmiyoruz !Kredi kartımızı kullanmıyoruz!' çağrısıyla, bankaları kredi kartı ücretleri konusunda uyarmak amacıyla bir günlük boykot çağrısı yaptı.
Fakat ne yazıktır ki, bu boykotlardan en ilginci ise tüketicinin korunmasından sorumlu olan zamanın Sanayi ve Ticaret Bakanlığına karşı yapılan ve AB normları ve Tüketicinin Korunması Kanunu gereği her yıl düzenlenmek zorunda olan Tüketici Konseyi boykotuydu.
Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF), Tüketici Örgütleri Federasyonu (TÖF) ve Tüketiciler Birliği, on üçüncüsü yapılan Tüketici Konseyini boykot etmişti!
Böylece dünyada İlk kez bir Tüketici Konseyi tüketici örgütleri olmadan yapıldı!
Bunun nedeni ise o güne kadar yapılan 12 tüketici konseyinde alınan 180'e yakın kararın hemen hiç binin uygulanmamasıydı!...
Oysa Evrensel Tüketici Haklarının en önemlilerinden biri; 'Örgütlenme, Sesini Duyurma ve Temsil Edilme Hakkı'dır.
Bu hak, tüketicilerin bir araya gelip güç birliği yaparak haklarını alabilmeleri, koruyabilmeleri, geliştirebilmeleri; kendilerini ilgilendiren yasal, yönetsel, teknik, ticari, ekonomik, sosyal ve politik her konuda temsillerinin sağlanarak bu süreçlere katılımları, kamuoyu oluşturup baskı unsuru olabilmeleri, görüş belirtebilmelerini içerir...
Anayasamıza göre ise Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler almak zorunda olup, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik etmekle yükümlüdür.
Tüketici Boykotları, Gandhi'nin de dediği gibi; 'şiddet içermeyen direnişler'lerdendir. Gandi'ye göre pasif direnişler 'İnsan yaratıcılığının tasarladığı en güçlü silahtan da daha güçlüdür...'
Tüketimden Gelen Güç ise en iyi tüketicinin kendi örgütlerince kullanılabilir.
Ve Tüketimden Gelen Güç bir anlamda 'Sesini Duyurma' hakkı evrensel 'Örgütlenme' hakkı ile olasıdır...
Maalesef ülkemizde bu konudaki en yetkili ağızların söylediklerine göre gelinen noktada tüketici örgütleri gün geçtikçe zayıflamakta, her geçen gün üye sayıları daha da düşmektedir.
Oysa, bir ülkede tüketici örgütleri yeterince güçlü değilse, o ülkede tüketici bilincinin olduğu söylenemez. Eğer bir toplumda tüketici bilinçsizse o ülkede tüketici boykotları gibi şiddet içermeyen direnişlerin de başarılı olması, yani, 'insanoğlunun sahip olduğu en büyük güç' sadece söylemlerde kalmış demektir.
Sonuçta o ülkede, tüketici hakları rafta, tüketicinin korunması-tüketimden gelen gücün kullanımı ise hayallerde kalmaya mahkum olur.'
Bu bilgiler sanırım başlıktaki sorunun cevabı için yeterli olacaktır!...