Kamuoyunun yakından takip ettiği bir konu önümüzdeki günlerde daha yakıcı bir şekilde gündeme geleceğe benziyor. Bilindiği gibi kamudaki yaklaşık 200 bin kamu işçinin 2019-2020'deki ücret zammının belirleneceği Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde hükümetin teklifi geçen hafta belli oldu. Hükümet, 2019'un ilk 6 ayı için yüzde 5, ikinci 6 ayı için yüzde 4 zam teklif etti. Buna tepki gecikmedi. Bu tepkiler yeterli olmasada başta Türk İş olmak üzere bazı sendikalar çalışanlar ile adeta dalga geçilen bu zamları kabul etmeyeceklerini beyan ettiler.
Tepkiler haksız değil ama yetersiz.
Ülkemizde;
- İşçilerin yüzde 90'ı sendikasız:
- İşçilerin yüzde 93'ü toplu iş sözleşmesi kapsamında değil:
- Sendika üyesi işçiler dahi toplu iş sözleşmesinden yararlanamıyor:
- Türkiye toplu iş sözleşmesi kapsamı ve sendikalaşma açısından OECD ('Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü') sonuncusu:
- Sendika üyeliğindeki artışın nedeni taşeron işçilerin ve kamu işçilerin örgütlenmesidir ancak bu işçilerinde halen toplu iş sözleşmesi hakları kısıtlı.
- Yeni sendika üyelerinin dağılımında büyük bir dengesizlik söz konusu ve İşkollarına göre sendikalaşma: İnşaat, turizm ve büro işkolu en düşük sendikalaşma oranına sahip işkolları.
- Halen kadınlar erkeklere göre daha az sendikalı.
- Yüksek Hakem Kurulu tarafından bağıtlanan toplu sözleşmelerde patlama olmuş durumda.
- Ve yasaklamalar ile birlikte grevler dibe vurdu.
Çalışma hayatımızdaki ortam bu durumda iken ve çağdaş yaşanılabilir bir hayat için bunların dahi düzeltilmediği ülkemizde, hükümetin çalışanları hafife alınmasına daha ciddi tepkiler beklemek gerekiyor. Şunlarda unutulmamalı; Yıllardır hem üretirken hem tüketirken ağır vergi yükü altında ezilen çalışanlar için vergi diliminin %15 de sabit tutulma vaadleri, reel anlamda enflasyona ezdirmeme sözleri tutulmamakta hatta sürekli olarak kazanılmış haklarda sürekli olarak geriye götürülmektedir.
Kamu Koordinasyon Kurulu ile Hükümet arasında yapılan Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde Hükümetin Ekonomik krizi ve Bütçe olanaklarını gerekçe göstererek sefalet oranında zam teklif etmesi, Kıdem tazminatının fona devri konusunun ve BES (Bireysel Emeklilik Sistemi) gibi dayatmaların yeniden dillendirilmesi çalışanların özlük hakları açısından son derece tehlikeli yaklaşımlardır. İşte bu noktada yaşanan bu sürecin 'işçilerin ve çalışanların hakkına net bir saldırı' olduğunun bilincinde olarak sendikaların ve tüm demokratik örgütlerin ortak ve birlikte mücadelesinin güçlü bir sese dönüşmesi için tüm olanakların sonuna kadar kullanılması zorunludur. Bizce olması gereken tüm sendikaların, bu tehlikeli yaklaşıma karşı kitlesel tepkilerini ortak, sürekli ve etkili olarak dile getirmesidir. Son yıllarda gerek ülkemizde yaşanan olaylara karşı tutumlarda gerekse sendikacılık hayatındaki erozyonda aktif rol oynayamayan sendikalar için önemli bir fırsattır.