Cumartesi günü Yenikent Mahallesinde kurulan pazara gittim. Elimde alınacakların listesi pazarı dolaşmaya başladım.
Etiketlerdeki rakamları görünce 'yazın ortasına geldik hala fiyatlar ateş pahası' dedim kendi kendime.
Geçmişte daha doğrusu geçen yıl bu aylarda sebze-meyve ve yeşilliklerin fiyatı bugünkü rakamlardan yüzde yüz düşük idi.
Pazarda alış veriş yapanların sayısı da nerede ise yarı yarıya düşmüş.
Saat: 16.00 gibi pazara gittim.
Genelde bu saatlerde pazaryeri erken saatlere göre daha kalabalık olurdu.
Çünkü pazarcı esnafı tezgahtaki ürünün ertesi güne kalmaması için maliyetine satardı.
* * *
Pazar yerini dolaşırken Tepebaşı Ziraat Odası Başkanı Süleyman Buluşan ile karşılaştım.
Onun da pazar yerinde yeşillik ürünleri satan tezgahı var.
Ayaküstü sohbet ettik.
'Marul markette 8, maydanoz 6, taze soğanın demeti 10 lira. Sen de nerede ise yüzde yüz düşük fiyattan satıyorsun. Maliyetine mi satıyorsun?' diye sordum.
Hani 'bir dokun bin ah işit' derler ya aynen öyle oldu.
'BİZDEN 1,5 LİRAYA ÇIKIYOR, MARKETLERDE 7-8 LİRA OLUYOR'
Süleyman Buluşan yıllardır domates, yeşillik üreticisi.
Yıllardır üreticilerin yaşadıkları sorunları sık sık gündeme getiriyor. Eskişehir'e gelen Tarım Bakanlarına yaşadıkları sorunları ve çözüm önerilerini dosyalar halinde veriyor.
Ama bakanlar dosyanın içeriğini okumuyor olacaklar ki çözüme kavuşmuyor.
Üreticiler yıllardır 7-8 ay boyunca emek sarf ederek gözü gibi baktıkları ürünlerden para kazanamıyor. Parayı üretici değil toptancı kazanıyor. Hem de emek sarf etmeden.
Buluşan, 'Üreticimiz satışını yaptığı ürünün satışını bilmiyor. Kaça satacağını bilmiyor veya yetiştiriyor ürünü, götürüyor ya da gönderiyor hallere kaça satılacağı belli değil, bizim için en büyük afet bunlar. Çünkü bir sene boyunca çocuğumuza bakar gibi ürünümüze bakıyoruz ama iş, alnımızın terini almaya geldiğimiz zaman yarısından çoğu yok olup gidiyor. Bu ülkemizin sebze ve meyvede yaşamış olduğu ticari boyutu, aynı şey hububatta da yaşanıyor' dedi.
Tarlada 1,5 TL, markette 8 TL!
Eskişehirli çiftçinin büyük umutlarla yetiştirdiği marul tarlalarda hasada hazır halde bekliyor. Ürününe alıcı bulamayan çiftçi, marulun, maydanozun tarlada 1,5 liraya marketlerde 8-10 lirayasatılmasına tepki gösteriyor.
Eskişehir Tepebaşı Ziraat Odası Başkanı Süleyman Buluşan, çiftçinin zor durumda kaldığını söyledi. 'Tüm yeşillik ürünlerinde sıkıntı var. Marketlerde bu fiyatların 5 misli uygulanmaya devam ediliyor. Bir an evvel, Hal Yasası'nın düzenlenip, üretim pazarlama sistemi kurulmalıdır' diyerek Hal Yasası çıkmazsa yeşillik üreticilerinin gelecek yıl yeşillik yerine mısıra döneceğini söyledi.
'SENEYE PAZARDA YEŞİLLİK BULAMAYACAKSIN'
Yeşillik üreticilerinin kooperatifleşerek kendi ürünlerini kendilerinin pazarlaması gerektiğini, hallerde üreticilere de yer verilmesi halinde aracı olmadan ürünlerin direk tüketiciye ulaşacağını, fiyatlarının da daha ekonomik olacağına da dikkat çekti.
'Yeşillik üreticileri artık yavaş yavaş bu üründen elini çekecek. Çünkü para kazanmıyor. Yeşillik yerine Mısıra döneceğiz. Maliyeti yeşillik ürünlerine göre hem düşük hem de üretimi daha kolay. Mısır ekenler yeşillik üreticilerinden daha çok para kazanıyor. Seneye pazaryerlerinde yeşillik bulmakta zorluk yaşanacak.'
* * *
Üreticilerin malları alıcıya ulaşmıyor. Bu yüzden üretici birliği üreticilerin mallarını toplayıp birlikten hallere gönderme çabasında.Üretimin ve pazarlama sistemi düzenlenmeli. Bir an evvel, Hal Yasası düzenlenip, üretim pazarlama sistemi kurulmalıdır.
Kazanan üretici değil marketler ve komisyoncu. Eskişehir'den İstanbul'a 1 kamyon marulun nakliye maliyeti kilo başına 62 ile 98 kuruş arası dolu boş olarak yansır. Fire ortalama 30 ila 45 kuruş yansır. Haydi, %30 kar marjı koy marulun kilo fiyatı en fazla 3 lira olur. Geri kalan 4 lira da market ve komisyoncu karı.Bu düzen değişmeli. TBMM'nin yeni yasama döneminde Hal Yasası bir an evvel çıkarılmalı.
Zaten yaşanan ekonomik kriz ve hayat pahalığından iyice bunalan tüketiciler de üreticiler gibi Hal Yasası'nın çıkmasını dört gözle bekliyor.
* * *

'Hayatımda hiç kimseye karşı ne bir dava
açtım ne de bana karşı bir dava açıldı'
Eskişehir'in Sivrihisar ilçesinin Kaymaz mahallesine atık depolama tesisi kurulmak isteniyor. Söz konusu tesisin ÇED bilgilendirme toplantısına katılan CHP Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü, tesisi kurmak isteyen şirketin bir yöneticisinin ağır hakaretine uğramıştı. Süllü o hakareti Savcılığa taşıyarak suç duyurusunda bulunmuştu. Suç duyurusu sonunda dava açıldı.
'ESKİŞEHİR HALKINA SALDIRI'
CHP Milletvekili Sülü, kendisine yapılan hakaretin Eskişehir halkına yönelik saldırı olarak kabul ettiği gerekçesiyle suç duyurusunda bulunduğunu belirterek, 'Ben hayatımda hiç kimseye karşı ne bir dava açtım ne de bana karşı bir dava açıldı' diyerekSağlı Sollu Haber Genel Yayın Yönetmeni Arif Anbar'a açıklama yapmış.
'Suç duyurusunda bulunmuştum ve savcılık incelemesi sonucunda dava açıldı. Çünkü deliller o kadar açık ve net ki. Bırakın orada kadın haklarına bir saldırı olmasını, bırakın şahsıma saldırı olmasını, ben bunu Eskişehir halkına bir saldırı olarak kabul ediyorum. Zaten dava açmamın nedeni de budur, Eskişehir'e yapılan saldırıdır. Ben hayatımda hiç kimseye karşı ne bir dava açtım ne de bana karşı bir dava açıldı. Ama bu kez çok kızdım ve kızmamın nedeni şu: Orada halkın bilgilendirilmesi için toplanıldı. Ama orada iktidarın da gücünü arkalarına alarak bir güç gösterisi sergilendi bizlere karşı. Ve yine söylüyorum ben bu hakaretin Eskişehir halkına yönelik olduğunu kabul ediyorum. Çünkü orada Eskişehir halkı bilgilendirilmek üzere vardı, ancak bilgilendirme yapmadılar, bilgilendirmeye fırsat tanımadılar. İnanılmaz örgütlü gelmişlerdi; şirket çalışanları vesaire. Ve bana o sözleri söyleyen kişiye karşı benim en ufak bir sözüm olmadı. Ben sadece o kişi bana bağırırken ve hakaretler ederken 'halka bağıramazsınız' dedim. Ayrıca 'buradan şirket personelini çıkarın' dedim. Çünkü toplantıyı geriyorlardı. Zaten çıkar ilişkisi olanların halkı bilgilendirme toplantısında olmaları doğru değil. Ve benim üzerimden halka yapılan hakaretin görüntüleri çok net olduğu içinde suç duyurusunda bulundum ve dava açıldı. Olay yeri Sivrihisar olduğu için dava da orada görülecek zannediyorum.
'HAKLARIMIZI SONUNA KADAR SAVUNACAĞIZ'
Sonuna kadar da olayın üzerine gideceğim. Ama dediğim gibi mahkeme işleri benim tarzım değil, sevdiğim işler değil ama bu olayın üzerine özellikle gideceğim. Çünkü burada şöyle bir hava var şirket TMSF'nin elinde olduğu için: Biz iktidarız, biz devletiz, biz güçlüyüz, biz her şeyi yaparız gibi. Hatta Kent Konseyi Başkanı Nuray Akçasoy'a dedi ki: Biz iktidarın gücüyüz, siz gelirseniz hiçbir şey yapamazsınız, siz bu kafayla zaten gelemezsiniz. Yani bakın orada bir şirket çalışanı Eskişehir Büyükşehir Belediyesi'ne, diğer belediyelere laf söylüyor, sivil toplum kuruluşlarına laf söylüyor. Bakın bu kabul edilebilir bir şey değil. Eskişehir halkı bu konuda çok hassas. Haklarımızı sonuna kadar da savunacağız biz Eskişehir halkı olarak.'
* * *
ÇED bilgilendirme toplantısında CHP Eskişehir Milletvekiline, Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi aynı zamanda Eskişehir Kent Konseyi Başkanı Nuray Akçasoy'a şirket yöneticisinin söylediği ifadeler asla kabul edilemez.
Ne demek, 'Biz iktidarın gücüyüz, siz gelirseniz hiçbir şey yapamazsınız, siz bu kafayla zaten gelemezsiniz' demek.
Bugün arkanızda iktidar gücü olabilir.
10 ay sonra seçim var.
O seçimde bugünkü iktidar seçimi kaybederse ne olacak?
'Siz iktidara gelirseniz bir şey yapamazsınız'demiş.
2023 seçimlerinde seçmen iktidarı değiştirirse seçmenin iradesini yok mu sayacaksınız?
* * *

HİKAYE:

ALIN TERİ
Günün birinde evlilik çağına gelmiş bir delikanlı herkes gibi onunda evlilik isteği vardı. Bu konuyu ailesine açmak istediğinde babası delikanlıya şöyle bir konuşma yaptı:
'Oğlum elbette ki sende evlenebilirsin. Eğer bana kendi alın terinle çalışıp kazandığın bir altın getirirse, seni hemen evlendireceğim.'
Delikanlı çocuk babasının bu sözleri karşısında gülümsedi. Ne kadar kolay bir şey söyledi babam diye düşündü. Delikanlı ertesi gün babasının bu sözünü yerine getirdi ve babasına o altını verdi. Babası oğlundan aldığı bu altını hiç düşünmeden nehre fırlattı. Delikanlı şaşkın bir şekilde babasına uzunca bir süre baktıktan sonra babasına dönerek sordu:
'Babacığım artık evlenebilirim değil mi?'.
Babası başını salladı:
'Hayır oğlum. Ben sana kendi alın terin ve emeğinle o altını getirmeni söyledim ama sen kendi alın terinle getirmedin bana o altını dedi'.
Delikanlı ertesi gün annesinden bir altını borç alarak babasına tekrar götürdü. Babası altını görünce tekrar nehre fırlattı. Delikanlı çok şaşırdı ve şunu söyledi:
'Bunu neden yapıyorsun baba hala anlamış değilim. Sana bir altın getirdim ve evlenebilirim artık.'
Babası oğluna yine izin vermedi ve oğluna:
'Bu altını sen alın terinle kazanmadın oğlum dedi.'
Delikanlı babasının yanından ayrılarak uzun uzun düşündü. Başkasından bir borç altın alsa ve o altını babasına getirse babası o altını tekrar nehre atacaktı ve delikanlı bu gidişle de evlenemeyecekti. Bu yüzden genç delikanlı bir iş bulup kendi emeği ve alın teri ile o altını kazanmaya karar verdi.
Günler geçti ve delikanlı kazandığı o altını babasına getirdi. Babası her zaman olduğu gibi altını eline aldı ve tam nehre atıyordu ki çocuk heyecanla babasının elini tuttu. Delikanlı can havliyle bağırdı:
'Hayır, baba o altını nehre atamazsın ben o altın için günlerce zorluklarla çalıştım ve sana o altını getirdim dedi.'
Delikanlının babası yüzündeki kocaman gülümseme ile elini oğlunun omzuna atarak:
'Oğlum işte şimdi evlenebilirsin, çünkü alın terin ile kazandığın bu altının değerini artık çok iyi biliyorsun ve bu altını savurganlık yapmadan harcayacaksın.'
* * *
Bu hikayedeemek verilerek kazanılan altının aslında ne kadar değerli olduğunu ve savurganlık yapmadan çektiğimiz o zorlukları düşünerek harcamamız gerektiğini çok açık bir şekilde anlıyoruz.
* * *