Galiba sözün bittiği yer dedikleri böyle bir zaman. Ne söylenirse söylensin neyi duyarsak duyalım boş bomboş geliyor insana. Uyarıların fayda getirmediği bir dönemdeyiz. Yazıp çizmenin hiçbir anlamının olmadığı, iktidarı muhalefeti ile adeta keskin bir bıçak darbesi ile tam ortadan bölünmüş bir toplumun bireylerinin taraftarlıktan başka bir şey yapmadığı yapamadığı bir dönemdeyiz. Olanı biteni sadece izleyip sosyal medya hesaplarımızdan lanet okuyup, belki bazılarımızın sokağa çıkıp birkaç kez sesini yükseltmesinden başka bir şey yapamayan toplumun adeta çaresiz bireyleri haline geldik. Aslına bakarsanız sessizliğin ortasında birer hiçiz!
Defalarca kez ifade edildi Ortadoğu'da siyasi istikrarsızlık en fazla bize zarar verir diye dikkate alındı mı? Hayır. Çünkü Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanı olmak gibi bir parmak bal ağzımıza çalınmış, hayaller ülkesinin tatlı bir rüyası önümüze konulmuştu. İşte o tatlı rüya resmen kabusa döndü. İçine düşülen bataklıktan ne yaparsak yapalım çıkamayan bir durumdayız. İçerde dışarda popülist siyasetten atıp tutmaktan başka bir şey yapmayanlar ülkemize karşı saldırıların önüne geçemiyor, engel olamıyorlar. Yaşananların bugüne kadar izlenen yanlış politikaların bir sonucu olduğunu kabullenip sağduyulu bir politikaya dönmeleri gerekenler sadece kınamakla şehit cenazelerinde boy göstermekle olayların gerçekleştiği yerlere çiçek bırakmakla gezi eylemlerine suç atmakla bir şey yaptıklarını zannediyorlarsa fena halde yanılıyorlar. Bu yapılanlardan ele bir şey geçmediği gibi maalesef Türkiye'nin kayıplarına engel olmuyor.
Amerika Birleşik Devletlerinin genişletilmiş Ortadoğu'da hedeflerinin son 15 yıldaki projesi BOP denilen Büyük Ortadoğu Projesi'dir. İlk kez 2003 yılının Ekim ayında ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Marc Grosman tarafından, sonra 2004 yılının başında ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheny tarafından dile getirilen Büyük Ortadoğu Projesi; bölgede istikrarı sağlayacak, Filistin-İsrail anlaşmazlığına son vermek, teröre destek veren ülkelerle savaşmak, Ortadoğu ülkelerine destek sağlamak gibi bir dizi kulağa hoş gelen, hiçbirimizin ilk bakışta itiraz edemeyeceği bir proje olarak dünyaya duyurulmuştu. Oysa bu projenin asıl hedefleri çok farklı idi. Neydi bu farklı olan hedefler; ne olursa olsun kesintisiz petrol akışı sağlanacak, İsrail devletinin varlığı korunacak, ABD için tehlikeli olabilecek kitle imha silahları yok edilecek, yine ABD muhalif yönetim ve unsurlar etkisizleştirilecek, Irak denetim altına alınacak, enerji kaynaklarına sahip olan bölgeler kontrol altına alınacak, enerji ulaşım yollarının kontrolü ve denetimi sağlanacak, kökten dinci İslam zeminine ılımlı İslam oturtulacak. Buna benzer daha bir sürü hedef sayılabilir netice itibari ile bu projenin asıl ve büyük amacı ABD ulusal çıkarlarını Ortadoğu'da korumaktı.
Gerçekleştiği taktirde Ortadoğu halklarının yararına olacakmış gibi görünen projenin geldiği nokta ortada. ABD kendi çıkarları için tam bir kargaşa ve kaos ortamına çevirdi bölgeyi. Bu projenin ana unsuru olarak tanıtılan ve Ilımlı İslam projesi kapsamında temel taşları ile oynanan Türkiye ise bu projeden en fazla zarar görecek bir ülke konumuna gelmek üzere. Güney Kore'de Moon tarikatı, Avrupa da Scientology tarikatı, Türkiye'de Fethullah Gülen örgütünü destekleyen ABD ikinci cumhuriyetçiler ve bölücü unsurlarında verdiği destek ile Rusya'ya karşı Türkiye'yi adeta oyuncak gibi kullanarak amacına yavaş yavaş ulaşmakta. Bunları görmediğimiz hatırlamadığımız sürece ülkemiz adına her an kaygı duyma hissi ile yaşayacağımız ve olan biteni anlayamayacağımız kesin. Her geçen gün zaman aleyhimize işliyor ve devler sahnesinde olan yurdumuzun evlatlarına oluyor. İki günde 36 şehidimiz var. Ne için? Neden? ABD halkı rahat etsin, Ruslar keyif çatsın onlar hedefine ulaşsın diye.
Bu kadar açık ve net olan bu duruma karşı bağımsız politikalar geliştirmediğimiz, bu gidişata karşı mücadele ederek sorumlulardan hesap sormadığımız sürece ne rahat bir nefes alırız ne de huzurlu mutlu bir ülke oluruz. Bunu anlamak için daha kaç vatan evladının yitirilmesi gerekiyor? Açıkçası onu da bilmiyorum!! Nerede ne zafiyetimiz var? Suriye'de işimiz ne? Ama gerçekten sözün bittiği yer galiba burası! Ortadan bölünmüş toplumun üyeleri bağımsız özgür bireyler gibi davranmak yerine fanatizmin had safhaya ulaştığı bir noktada sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Ülke yangın yerine dönse de bu tercih değişmiyor sessizlik büyüyor. Sessizliği yırtacak, bir şeyleri değiştirecek hamleleri yapmak zorundayız. Yoksa bu sessizlik bu yangın hepimizi yakacak.