Demokrasinin ayakta kalması için en önemli iki kurum,
'Yargı ve siyaset'tir.
Adalet ve eşitlik meşalesinin taşıyıcısı olması gereken yargının durumu malum. Meşale yerine, AKP markalı el fenerini tercih etmiş durumda.
Ya siyaset?
Demokratik hayatımızın görünen yapıları siyasi partilere bir göz atalım.
18 yıllık iktidarında, oynadığı tüm maçları kazanan AKP, karşısında rakip olmasın, canı istediği kaleye gol atsın arzusunda.
Öyle de oluyor.
***
AKP, içine ötekileştirici, ayrıştırıcı bir sos katarak yeni bir demokrasi tanımı yaptı ve kendi tanımını topluma kabul ettirdi. Her söylediğine sorgusuz inanan, birbirine karşıt söylemleri bile alkışlayan bir taraftar kitlesi yarattı.
Rakip gördüklerini köşeye sıkıştırıp birer birer siyaset sahasından silmeyi demokrasi diye yutturdu.
Çalım yedikleri her rakibi 'düşman', kendilerine gol atmaya çalışan her siyasi oluşumu 'hain' ilan etti.
Siyaset sahnesinde 'tek kale oyun'u seçti.
Bu oyun, anılmak istenmeyen örnekleriyle (!) siyaset tarihinde yer alır:
'Tek parti yönetimi'
***
Türk siyasetinde kemik diye tabir edilen, özgür iradeli bir parti olarak bilinen MHP, nedense iktidar partisinin formasıyla maça çıkmayı tercih etti.
Nedenini tarih yazacaktır herhalde!
İYİ PARTİ, dişe kolay gelir, birbiriyle mücadele etsinler diyerek MHP'nin çayırına salıverildi. Yakın çevremden anlıyorum ki, eski ülkücüler 'bacı'nın kolay lokma olmadığını biliyor ve birilerinin 'bohça'sını toplama zamanını bekliyor.
Seversin, sevmezsin, kızarsın…
HDP, yasal çerçevede belirli kurallar içinde kurulmuş bir parti. Sonuçta yasalar izin vermiş, bu parti de seçime girmiş. Mecliste temsil ediliyor, yüzlerce yerleşimde belediye başkanları var. Çamur atan çok; 'madem yasa dışıydılar, yasal bir seçime nasıl girebildiler?' diye soran yok! Anlaşılan, sahaya çıksınlar da, nasıl olsa sonra kırmızı kartla koltuklarından ederiz diye düşünülmüş.
SP ise, yeni demokrasi kaşifi Temel amcanın yaklaşımları sempatik bulunuyor, ama nur yüzlü (!) Erbakancı dedelerin emekli kulübü görüntüsünden kurtaramıyor kendini.
DEVA ve GEPAR'ın astarı belli, kumaşını zaman gösterecek.
Ülkemizde resmi olarak faaliyet gösteren 85 parti var.
Otoriter düzene doğru yol alan bir ülkede, bu sayıyı 'demokratik siyaset göstergesi' sanmayın sakın!
***
Gelelim CHP'ye!
CHP, kapitalizmin/neoliberal siyasetin ve ekonominin Türkiye şubesi partiler tarafından, yıllarca 'Atatürk ve Cumhuriyet üzerinden yıpratılma'ya, saha dışına sürmeye çalışıldı.
'İki ayyaş' benzeri söylemlerle küçük düşürüldü; esnaf, pazarcı, işçi, köylü, küçük memur CHP'liler 'aristokrat' olarak damgalandı. Ergenekon kumpasında en çok CHP'ye oy veren tabana ve Cumhuriyet ilkelerine zarar verildi. Ağzını açan CHP'li suçlandı, tazminat davası açıldı. Milletvekilleri yargılandı, tutuklandı.
Baktılar olmuyor, 'kayığı sallayıp 'batıyoruz' diye bağıran kayıkçı' misali, 'darbe' söylemlerini dillerine doladılar; çekinmeden aynı CHP'yi, Atatürk, Cumhuriyet ve demokrasi karşıtlığıyla suçlamaya başladılar.
Halen, devlet gücünün eşitliksiz ve haksız kullanımı, ele geçirdikleri medyanın tazyikiyle, ülkenin en köklü ve kurucu partisi CHP'yi sahadan silme çabalarını sergilemeye devam ediyorlar.
***
Sadece şu hatırlansın isterim. Günlük çıkarlar üzerine kurulan partilerin, gücünü yitirince yok olup gitmelerine çok tanık olmuştur bu toplum. Başından bugünkü liderlerini aldığımızı düşünün; sizce hangi partiler yaşamaya devam edebilir?
Bu resmin bütününe bakmayı beceremeyen insanımız siyasilerin hırslarıyla açtığı yola kendilerini atarak trolleşmekte, dünyada var olan her şey gibi partilerin çıkarlarla, tutkularla, hatalarla, yalanlarla donandığını görememektedir.
Birilerinin bizden farklı düşünüyor olması, farklı bir partiye sempati duyması kimseyi rahatsız etmemeli aslında.
Sonuçta siyasi partiler, demokrasinin kendisi değil ama olmazsa olmazlarıdır. Sadece şunu unutmayalım:
'Siyaset bir gruba dahil olmak değildir, bir duruşa sahip olmaktır.'