'Ayşe Tuba Arslan'
44 yaşındaymış. Boşandıktan sonra 25 yıl evli kaldığı eşi tarafından tehdit ediliyormuş. Dilekçeler vermiş, koruma istemiş. Tanıyanlar 'hayatta tek başına ayakta kalmaya çalışıyordu' diyorlar.
Eski eşi tarafından satırla öldürüldü.
'Emine Bulut'
1981 yılında doğmuş. Büyürken kardeşlerine hem abla, hem de anne olmuş. Eşinden ayrıldıktan sonra bir yandan üniversite okumuş, bir yandan da çalışıp, çocuğuna bakmış. Geride bıraktığı sevenleri onun için 'kimseye boyun eğmedi' diyorlar.
Eski eşi tarafından öldürüldü.
'Rabia Tümkaya'
Evlendiğinde 17 yaşındaymış. Evlenip hamile kalınca, okulu bırakmış. Bir süre sonra eşinden ayrılmış. Annesi onun için 'altın kalpliydi, herkese güvenirdi' diyor. Eski eşi çocuğu göstermek için eve geleceğini söylediğinde, ona da inanmış.
Eski eşi tarafından öldürüldü.
***
Ayşe Tuba, Emine, Rabia…
2019'da Türkiye'de öldürülen kadınlardan sadece üçü.
'Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'na göre, 2019'da Türkiye'de '474 kadın öldürüldü'. Eskişehir'de 24 kadın öldürüldü.
Bu, son 10 yıllık dönemin en yüksek rakamı. On yılda öldürülen kadınların sayısı 3 bine yaklaştı, yüzlerce çocuk annesiz kaldı.
Gün geçmiyor ki, bir kadın cinayetini basından okumayalım, ekranlardan duymayalım.
***
Bir mevsim kadar önceydi sanırım. Hani şu yaz serkeşliğinin ardından gelen hüzün mevsiminde yaşanmıştı.
Şili'de kadınlar, 'Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü' nedeniyle 'Las Tesis' adını verdikleri müthiş dans performansıyla tepkilerini göstermişti.
Sonrasında dalga dalga dünyanın dört bucağına yayılmış, ülkemiz de dahil hemen her ülkenin kadınları benzeri gösteriler düzenlemiş, seslerini en yüksek perdeden duyurmaya çalışmışlardı. Türkiye'de polis dansçılara müdahale ederken, Arap ülkeleri de dahil hiçbir ülkede müdahale olmamıştı.
İlginç olan, sloganlaştırdıkları dansın sözlerinden biriydi:
'Tecavüzcü sensin!'
***
Kızımızı yetiştirirken;
Sofrayı hazırla, yemeği yap, çocuklarla ilgilen, başını ört, dizin görünmesin, edepli giyin, yolda sağa sola bakma, gülme, konuşma, izin almadan bir yere gitme/hatta dışarı çıkma, eve geç kalma, tek başına bir yere gitme, sakın bir yerlerde oturma, yakın arkadaş edinme…
Oğlumuzu yetiştirirken;
Sinirlenince duvarları yumrukla, bağır çağır, çocuklarına ve eşine patlat tokadı; kapıyı çarp ve git, kafan atarsa olay çıkar, herkes senin karşında hizaya geçip sus pus seni dinlesin, hiçbiri sözünden çıkmasın. Her şey senden sorulur; çünkü sen erkeksin! Sen aslansın, sen kaplansın, sen namus bekçisisin…
Toplumca 'inşa ettiğimiz eril dünya'dan küçük kareler sadece.
Çok rahatsız edici geliyor değil mi?
Öyleyse biraz da kendi hayatımızı mercek altına alalım.
Kadına biçtiğimiz 'rol'e,
Erkeği oturttuğumuz 'taht'a bir bakalım.
***
Daha küçücükken erkek çocuğa 'göster pipini' gururunu,
Kız çocuğuna 'kapat eteğini' utancını ve ezikliğini aşılıyoruz.
Biz yetiştiriyoruz!
Bu (canının istediği zaman, canının istediği yerde kaba olma hakkını kendinde gören) magandaları da, (halen pipisini gösterince gurur duyulacağını sanan) sapıkları da…
Önce bunu aşalım. Değişmez sandığımız, doğru sandığımız sosyal ya da asosyal davranışlarımızı değiştirelim. Kendimizi, çevremizi değişime zorlayalım.
Her kadına yönelik şiddet haberi duydukça toplumca utanmalı, kulaklarımızda şu cümle çınlamalı:
'Aslında suçlu biziz!'