Geçtiğimiz hafta içerisinde yayımlanan, 'Hacı Süleyman Çakır'ın büstü kayıp' yazımla ilgili çok sayıda telefon ve mesaj aldım.

Arayanların ve mesaj gönderenlerin çoğunluğu Süleyman Çakır Kız Lisesi mezunları idi.

Yazım için teşekkür ettiler.

Onlarda okulun bahçesinde bulunan ve yıkım esnasında kaybolan okulun yapımını üstlenen hayırsever iş adamı Süleyman Çakır'ın büstünün akıbetini merak ettiklerini söylediler.

* * *

Şimdi gelin geçen hafta ne yazmıştım özetle hatırlayalım:

'Okul yıkılıp yenisi yapıldıktan sonra Süleyman Çakır büstü bahçeye konulmadı.

Bu durum okulun eski öğrencilerinin ve Süleyman Çakır Lisesi Okul Koruma Derneği Kurucu Başkanlığını yapan İbrahim İpek'in de dikkatinden kaçmamış.

İbrahim İpek, dönemin okul müdürü Zihni Uyanık'a, Süleyman Çakır büstünün akıbetini sormuş.

Okul Müdürü de 'Herhalde eski okulun yıkımı esnasında yıkımı üstlenen müteahhit almış götürmüş olabilir' demiş.

Ne demek; müteahhit almış götürmüş olabilir.

O büst okulun demirbaşıdır. Üstelik manevi değeri büyük ve çok anlamlı bir büst.

Her ne kadar, 'Yangında öncelikli korunacak' emtia olmasa da cebinden para harcayarak okulu yaptıran Eskişehir'in hayırsever iş adamına ait.

Taşınma sırasında bu büstte sağlam bir şekilde yerinden sökülerek taşınılan okula diğer demirbaşlarla birlikte götürülmeliydi. '

BÜST SÜLEYMAN ŞAH ANADOLU LİSESİNDE DEĞİL

Okulun Koruma Derneği Kurucu Başkanı İbrahim İpek de Süleyman Çakır Lisesi'nin yıkılıp yenisinin yapılmasından sonra büstün tekrar okulun bahçesine konulmaması üzerine araştırmalar yapmış.

Yıkım sırasında taşındığı sırasında okulun müdürlüğünü yapan Zihni Uyanık'a, 'Süleyman Çakır'ın büstü nerede' diye sormuş.

Müdür Bey de, 'yıkım sırasında yıkımı üstlenen müteahhit götürmüş olabilir' demiş.

Ben de ilk yazımdan önce Zihni Uyanık'a telefon ederek, büstün akıbetini sordum.

'Yıkım öncesi okulun taşındığı Süleyman Şah Anadolu Lisesi'nin kantinin yanındaki depoda' olduğunu söylemişti.

'Peki neden yeni okula taşınırken büst götürülüp okulun bahçesine konulmadı?' soruma ise, 'evet konulabilirdi' şeklinde cevap verdi.

'Peki, büst duruyor mu?' soruma, 'Ben okuldan ayrıldım. Yerime başka bir arkadaş geldi. O'na sorun' demişti.

İbrahim İpek Hocam, Süleyman Şah Anadolu Lisesi Müdürü Murat Akan'a telefon ederek büstün okulda olup olmadığını sormuş.

Müdür Bey, okulun tüm depolarını araştırtmış.

Büst yok.

Yazımı okuyan Eğitim-Sen Başkanı Faik Alkan'da, Süleyman Şah Anadolu Lisesi Müdürü Murat Akan'a telefon ederek, Hacı Süleyman Çakır'ın büstünün okulun depolarında olup olmadığı konusunda tekrar bir araştırma yaptırmasını rica etmiş.

Müdür Bey, okulun eski müdürü Zihni Uyanık'ın iddia ettiği, 'kantinin yanındaki depoda' sözü üzerine tekrar araştırma yaptırmış.

Fakat Hacı Süleyman Çakır'ın büstü bulanamamış.

* * *

Dönemin okul müdürü Zihni Uyanık'a soruyorum.

'Hayırsever iş adamı ve Süleyman Çakır Lisesi'ni cebinden milyonlarca para harcayarak yapımını üstlenen Hacı Süleyman Çakır'ın büstü nerede?'.

Sadece büst değil.

Okulun öğretmen ve öğrencilerinin dosyalarının da çoğu kayıp.

Süleyman Çakır'ın büstünü müteahhitte sağlam bir şekilde söktürüp onu yeni okul binası tamamlayıncaya kadar da muhafaza etmek başlıca göreviniz olmalıydı.

Bu konuya İl Milli Eğitim Müdürü Hakan Cırıt, Odunpazarı İlçe Milli Eğitim Müdürü Kürşat Önder Ceylan mutlaka el atmalı.

Hayırsever iş adamı Hacı Süleyman Çakır Kız Lisesi'ni yaptıran Hacı Süleyman Çakır'ın büstü nerede bulunup tekrar okulun bahçesine konulmalı.

* * *

Şimdi diyeceksiniz ki, 'Ne olacak canım büst değil mi? Yenisi yapılıp konulabilir'.

Elbette yenisi de yapılabilir.

Hatta İbrahim İpek öğretmenim, Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'den yeni bir Hacı Süleyman Çakır büstünün yapılmasını rica edeceğini söyledi.

O başka.

Ama o büst en az 45-50 yıllık.

Manevi değeri var.

Bir yerlere atılmış ise o büst mutlaka bulunmalı.

Yoksa yeni Süleyman Çakır Anadolu İmam Hatip Lisesi'nden Hacı Süleyman Çakır'ın izinin silinmesi mi isteniyor.

Her ne kadar adı yenisi yapılan okula tekrar konulmuş olsa da, okulun mezunları bu şekilde yorum yapıyor.

* * *

Not: Okul mezunlarının yaptıkları çok sayıda yorumlar var. Onları da yarınki yazımda değerlendireceğim.

* * *

SAĞLIK ÇALIŞANLARINA YAPILAN SİDDETE TEPKİLER BÜYÜYOR

Son aylarda sağlık çalışanlarına karşı yapılan şiddet durdurulamıyor.

Akşamları yaygın TV kanallarının haber bültenlerini izlerken veya gazeteleri okurken bu tür haberlere çok sık rastlamaya başladık.

Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet başta hekimler olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının yaşamlarını tehdit etmektedir.

Hekime şiddet son günlerde daha da artan saldırılarla devam ediyor.

2021 yılının sadece nisan ayında 27 sağlık çalışanı şiddete uğradı.

Şiddet mağduru 27 kişiden 10'u ise kadın.

Yaşanan olaylarda; 13 doktor, 4 hemşire, 7 güvenlik görevlisi, 3 de diğer sağlık çalışanı mağdur olmuş.

Türkiye'de sağlık kurumlarında yaşanan şiddet incelendiğinde, şiddete uğrayan sağlık çalışanlarının ilk sırada yüzde 37,4'ünün acil serviste çalıştığı, yüzde 48,1'inin sözel şiddete maruz kaldığı, yüzde 70,9'unun şiddete hastayla ilgili işlem yaparken maruz kaldığı, şiddet uygulayanın yüzde 54,9'unun erkek, yüzde 69,4'ünün hasta yakını olduğu gösterilmiştir. Kadın sağlık çalışanlarının yüzde 57,7'si hasta yakınından, yüzde 28,8'i hasta ve hasta yakınlarından, yüzde 11,5'i hastalardan; erkek sağlık çalışanlarının ise yüzde 83'ü hasta yakınından, yüzde 10'u hasta ve hasta yakınından, yüzde 3'ü hastalardan, yüzde 3'ü diğer kişilerden kaynaklanan şiddete maruz kalmış.

Bu da haklı olarak başta sağlık çalışanları ile hepimizi üzüyor.

Korona virüs salgınının başladığı ilk günden bu yana fedakarca çalışan sağlık çalışanları, bu süreçte de şiddet olaylarıyla karşılaşmaya devam ediyor.

Pandemi öncesinde sağlık çalışanları için en önemli mesleki risk olan şiddet, pandemi döneminde de artarak sağlık hizmetine ve sağlık çalışanlarına önemli zararlar veren boyutlara erişti.

Oysaki 15 aydır tüm dünyayı kasıp kavuran 'Covid-19 virüsüyle mücadele' döneminde onlar silahsız askerler gibi cephe de en ön saflarda savaştılar.

Savaşmaya da devam ediyorlar.

Günlerce ailesini, eşini ve çocuklarını görmeden insanlara şifa dağıtmak için 2-3 saatlik uykuyla gecelerini gündüzlerine katarak canları pahasına çalışıyorlar.

Tüm sağlık çalışanlarına bu savaşta vermiş oldukları mücadeleden dolayı vefa duymamız gerekirken saldırıyoruz, dövüyoruz veya bıçakla yaralıyoruz.

Bu saldırıları gerçekleştirenleri şiddetle kınıyorum.

Saldırdığınız hekim, hemşire veya sağlık çalışana çok ihtiyaç duyduğunuzda size, 'sen bana şiddet uygulamıştın' demeden, annenize, babanıza, kardeşinize veya en yakınlarınıza şifa dağıtmaya devam edecekler, belki de hayatlarını kurtaracaklar.

O zaman siz şiddet uygulayanlar onların yüzüne nasıl bakacaksınız?

'TÜM HEKİM DERNEKLERİ BİR ARAYA GELMELİ'

Geçtiğimiz cuma günü Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde bir hasta tarafından bıçaklı saldırıya uğrayan Doktor Ertan İskender, bu saldırı sırasında sırtından ciddi bir yaralanması ve sağ elinde iki parmağında ciddi bir yaralandı.

İki parmağında ciddi kesik olması nedeniyle ameliyat yetisini de kaybetmiş.

Bu saldırıyı Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı öğretim üyelerinden aynı zamanda Türk Kardiyoloji Derneği Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Bülent Görenek sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla bu menfur saldırıyı kınadı.

Bülent Hoca'nın bu paylaşımınınım altına çok sayıda yorumlar yapılmış.

İlgimi çekenler şunlar:

-'Sağlık çalışanları, COVID-19 hastalığı ile özdeşleştirilerek damgalama, ötekileştirme, ayrımcılık gibi davranışlarla karşı karşıya kalırken, ülkeler, sağlık hizmetinin sürdürülebilmesi ve sağlık çalışanlarının güvenliği açısından ceza artırıcı yasal düzenlemeler yapmak zorunda kalmıştır. '

'SALDIRI YAPANLARI SALMAYIN'

-'Hekime şiddet son günlerde daha da öldürücü saldırılarla devam ediyor. Kendi hayatını kurtarmış bir hekime arkadan pusu kurup öldürmeye teşebbüs eden bu en ağır cezayı almalı. Değerli savcılar Sağlıkçıya şiddet uygulamış mahlûklar Allah için dışarı salmayın. Tutuklu yargılansınlar, hiç bir aftan yararlanmasınlar ve cezaları para cezasına çevrilmesin ve de hiç bir infaz indiriminden yararlanmasınlar. Benim gibi görev esnasında Covid hastalığı kapıp iyileşenler adına, sağlıkçı şehit ve gazileri adına tüm yasa yapıcılara sesleniyorum bu kadar büyük fedakarlıklarla yaşamları pahasına bu tehlikeli virüsle savaşan, söz verildiği halde hiç bir maddi rahatlık sağlanmayan sağlıkçılar sizlerden maddi ayrıcalıktan çok yukarda saydığım kanunları çıkarmanızı ivedilikle bekliyor. Yoksa hakkımızı ne bu dünyada ne de öbür dünyada helal etmiyoruz. Kardiyolog Prof Dr Uğur Coşkun.'

* * *

Uğur Hoca'nın şu sözü dikkat çekici.

'Değerli savcılar Sağlıkçıya şiddet uygulamış mahlukları Allah için dışarı salmayın. Tutuklu yargılansınlar, hiç bir aftan yararlanmasınlar ve cezaları para cezasına çevrilmesin ve de hiç bir infaz indiriminden yararlanmasınlar.'

Bu konuda kanun düzenleyiciler harekete geçerek Prof. Dr. Uğur Çoşkun'un bu görüşünü dikkate alarak, kanuna eklemeliler.

Yoksa sağlık çalışanlarına yapılan saldırıların önüne geçilemez.

* * *

YENİ GENELGE YARALARINA MELHEM OLACAK MI?

1 Haziran'da kapılarını açmaya hazırlanan yeme-içme sektörü, olası hazırlıklar için bir genelge ile koşulların belirlenmesini bekliyor.

Pandemiyle güçlü mücadelesini sürdüren ve vaka sayılarını 7 binlere kadar düşürmeyi başaran Türkiye, son gelen aşılarla birlikte kademeli normalleşmenin sinyallerini vermeye başladı. Bu dönemde en büyük zorluğu çeken sektörlerden biri ise yeme-içme oldu.

Paket servisle ayakta kalmaya çalışan sektör, 1 Haziran'da kademeli normalleşmeyle kapılarını açmaya hazırlanıyor. Ancak sektör yeni normalleşme öncesinde bir genelge yayımlanmasını bekliyor.

Son dakika verilen açılma izninin kendilerine bir hafta kaybettireceğini belirten sektör temsilcileri, 'Bizim açılma öncesinde hazırlık yapmamız gerekiyor. Çalışanlarımız izne gitti. Onları çağırmamız gerekli. Ürün tedariki yapmalıyız. Ancak hangi koşullarda açılacağımızı bilmiyoruz. O nedenle acilen genelgenin yayımlanması gerekiyor' diyor.

* * *

Haklılar.

Bugün 31 Mayıs 2021.

Yarın yeni bir normalleşmenin adımı atılacak.

Ancak nasıl olacağı konusunda henüz yapılan bir açıklama yok.

Çünkü olası bir açılma öncesinde hazırlıkları olmalı bu işletmelerin. Bunun da bir haftayı bulduğunu söylüyorlar.

'Bizim değil bir hafta bir gün dahi kaybedecek gücümüz yok' diye yakınıyorlar.

Birçok restoran ve kafenin çalışanlarını izne gönderdi. Ayrıca uzun süre kapalı kaldıklarından küçük tadilatlar yapacaklar, ürün siparişleri verecekler.

Bunlar ise bir program dahilinde gerçekleşiyor.

Sadece restoran sahipleri değil bizim tedarikçileri de program yapabilmek için genelge bekliyor. Nasıl açılacaklarına dair bir hemen bir genelgenin bir hafta önce yayımlanması gerekmez miydi?

SAAT SINIRI KALDIRILSIN

Talepleri ise şöyle:

-1 Haziran'dan itibaren açık alanlarda yüzde 100, kapalı alanlarda yüzde 50 kapasite sınırıyla açılmalı.

-Hızlı bir aşılamanın eylül ayının sonunda bitirildiği taktirde hastalık toplumsal bir bulaş değil, küme bulaşı dediğimiz bir şekilde seyredecek.

-Havaların ısınması ve sıcakların arttığı bu günlerde kapalı mekanlarda insanlar oturmak istemiyor. Yaz sonuna kadar belediyeler kaldırımlara masa sandalye koymalarına izin vermeli. Buna vatandaşların itiraz edeceklerini sanmıyorum. Onlarda esnafların ne kadar mağduriyet yaşadıklarının bilincinde.

-Çalışma saatleri gece 24.00'e kadar uzatılmalı. 22.00 veya 23.00 olarak düşünüldüğü sinyalleri geliyor. Bu durum karşısında insanlar özellikle alkollü restoranların kapalı olduğundan farklı mekanlarda alkol almayı tercih edecekler.

Bu da bazı sıkıntılara neden olabilir.

Cumhurbaşkanlığı Bakanlar Kurulu Kabinesi 1 Haziran'da toplanacak.

Alınan kararları cumhurbaşkanı akşam açıklayacak.

Ancak esnafın kaybedecek bir günü dahi ve sabrı yok.

* * *