Bugün 'suya sabuna dokunmayan bir yazı' yazmak istiyorum.
Neşe ve kahkahayla bezenmiş ehlikeyif masaların vazgeçilmez salatalarından birinin tarifini yapabilirim mesela.
Diyelim ki, 'Rus Salatası'
***
Patates ve havuçların kabukları soyulur, küp şeklinde doğranır.
Önce patates, sonra bezelye ve havuç haşlanır, bir kaba alınır. Üzerine küp şeklinde doğranmış kornişon turşusu eklenir.
Yoğurt, mayonez, tuz ve karabiber karışımı hazırlanır, sebzelerin üzerine dökülüp karıştırılır.
İşte bu kadar, Rus salatası hazır!
***
Eskiden Sovyet Rusya'da şenliği bile yapılan bu salata, Belçika asıllı Rus şef 'Lucien Olivier' tarafından üretilmiş.
Rusya'daki adı 'Olivier Salatası'.
Biz, geldiği coğrafyadan esinlenerek 'Rus Salatası' koymuşuz adını.
ABD ile sıcak ve yakın ilişkilerde bulunduğumuz soğuk savaş yıllarında, 'ülkeye Rus ideolojisi ihraç edilir' endişesi taşıyan, zamanın sağ iktidarlarının dayatmasıyla 'istenmeyen salata' ilan edilmiş.
Pek kabul görmese de, bir bilen şöyle açıklıyor durumu:
'O zamanlar yemek listesinde Rus salatası bulunduran lokanta sahibi hapsedilir, salatanın adının Amerikan salatası olarak değiştirilmesi tavsiye edilirdi.'
Adını değiştirirken, tadını da değiştirmek gerekli ya; Amerikalıların salam, sosis düşkünlüğünden esinlenerek içine küçük küçük dilimlenmiş salam/sosis eklenmiş, 'Rus Salatası'na yeni bir kanka üretilmiş:
'Amerikan Salatası'
***
Bana sorarsanız; ben muhabbet ortamında içtiğimin, yediğimin ve sohbet ettiğimin kimliğine bakmam. Bakanlar varmış demek ki!
İkisinde de aynı malzemeler var. Rus salatası kornişon turşu, Amerikan salatası salam/sosis ağırlığında hazırlanır. İkisi de muhabbet ortamlarının aranan dostu.
İlk bilinen adıyla 'Olivier Salatası' işte!
Bu salataların ortak özelliği; konulduğu masada tüketilmez, (yüz göz oluncaya kadar) bekler ve bayatlarsa insanları zehirleme (!) ihtimali olmasıdır.
Tıpkı adını taşıdıkları emperyalist ülkeler gibi!
***
Salatalar gibi, salatalara adını veren iki süper gücün, dış politika anlayışı da benzer.
İkisi de emperyal emellerle donanmıştır. İkisinin de dostluğuna güvenilmez. Yardımsever yaklaşımlarla (!), dost göründükleri ülkelerin tarımını, sanayisini, hatta kültürünü yerle bir eder; iliğini, kemiğini sömürür, kendilerine bağımlı hale getirirler.
Kendi gücüne güvenerek, kendine özgü bir duruş sergileyemiyorsan; ikisinin dost/düşman terazisinde denge kurmak neredeyse imkansızdır. Hangisine yüzünü dönsen, diğeri dişlerini gıcırdatmaya, hırlamaya başlar.
'Niyet olarak, ruh olarak aynı temellere ve varsayımlara dayanmış şeylerin; farklı şekillerde can bulması' şeklinde açıklanabilir bir durum.
Kısacası 'aynı b*kun laciverti'dir bunlar.
***
Dış politika masamızı bir Rus salatası, bir Amerikan salatası ile donatıyoruz son günlerde.
Uçaklarını düşürmenin ezikliğiyle Rusya'ya çevirdiğimiz yüz, İdlib olayı öncesi birden ABD'ye dönünce; emperyal güçlerin tavrı bilinmesine rağmen, tezlerimizi de doğru anlatamayınca;
Gelişmeler, askeri ve politik sorunlar yumağına, onlarca şehit verdiğimiz bir savaş haline kadar uzanıverdi.
Biri olmazsa diğeri; yan yan bakmayı, küçük askeri ve politik hamlelerle canımızı sıkmayı sürdürmekte.
İkisiyle de dans edeceğiz derken, yaptığımız sadece 'belirlenmiş koreografiye göre sallanmaktan ibaret!'
***
Suya sabuna dokunmayalım diye başlamıştık, döndük dolaştık yine politikaya bağladık?
Olsun; ne kokan, ne bulaşan biri olmaktansa;
Suya da, sabuna da dokunmak iyidir!