Koronavirüs salgınının, toplumun her kesimine sarsıcı bir şekilde hatırlattığı konulardan biri de; gıda, ilaç, giyecek, soluyacak oksijen, temiz bir çevre ve daha birçok yaşam faktörünün doğrudan veya dolaylı kaynağı olan tarımın, ne kadar önemli olduğudur. Bu sıkıntılı günlerimizde ihtiyacımız olan bütün gıda maddelerini yeterince bulabilmemiz hepimize en fazla moral veren unsurlar arasında yer almıştır. Geçen bu kısa sürede yaşadıklarımız her alanda, her sektörde olduğu gibi tarım alanında da birçok bakımdan değerlendirmeler yapmanın mutlak gerekli olduğunu göstermiştir. Öncelikle dikkate alınacak konu, başta halkımızın temel gıda maddesi buğday olmak üzere yoğun tüketilen, muhafazası nispeten kolay ve besleyici gıda maddelerini kendi olanaklarımızla, kendimize yetecek miktarlarda üretebilmek ve elde edilen ürünlerin yüksek nitelikte olmasını sağlamak olmalıdır. Bitkisel protein ve çeşitli minerallerin zengin kaynaklarından olan yemeklik baklagillere de özel önem verilmesi çok faydalı olacaktır. Öncelikli olan ürünler için verilecek fiyatların tatminkar olmasına dikkat edilmeli, son yıllarda görüldüğü gibi, üreticinin (ekim nöbeti dışında) başka ürünlere yönelmesinin ya da üretimden çekilmesinin önüne geçilmelidir.
Toprak ve Su En Temel Kaynaklardır
Toprak ve su; gıda güvenliği ve güvencesi sağlamada en temel kaynaklar arasındadır. Bunların doğru kullanılması ve korunması hem zamanımız hem de gelecek kuşaklar için büyük önem taşımaktadır. Toprak ile ilgili görüşlerimi bir önceki yazımda paylaşmıştım. Bu salgınla birlikte içme ve kullanma suyuna sıkıntısız sahip olmanın kıymetini de yeniden anlamış durumdayız. Su sadece hayatta kalmayı ve sağlıklı bir yaşam sürmeyi sağlamak için değil, hayatı kolaylaştırmak ve yaşam kalitesini yükseltmek için de elzemdir. Suyun önemini sadece günlük yaşamı boyutunda düşünen ve yanlış kullanımla israf ettiği miktarı önemsemeyenler umulur ki bundan sonra daha dikkatli olacaklardır. Kişi başına yıllık olarak tüketilebilecek tatlı su miktarı giderek azalırken, sanayi, turizm ve gıda sektörü giderek daha yüksek miktarda tatlı su tüketmektedir. Tatlı su miktarımızın yüzde yetmişinden fazlası ise tarım ürünleri yetiştirmek için kullanılmaktadır. Yer altı su kaynaklarından, önemli bir kısmı kontrol dışı, plansız, rastgele açılmış da olan, çok sayıda sulama kuyusundan gereğinin üstünde hatta aşırıya varan miktarlarda su çekilmektedir. Yer altı kaynaklarından çekilen su, bunların yeniden dolma hızının üstünde olduğu zaman, bu kuyular ya kurumakta ya da daha derinleştirilip, kendini yenilemesi çok zor olan derin aküferlerden su çekimine devam edilmektedir. Halen su sıkıntısı çeken bir ülke olarak, su fakiri olmamak için acilen su tüketimi ile su arzını dengeye getirecek önlemler alınmalıdır. Tarımda etkin, tasarruflu ve düşük maliyetli su kullanma olanağı veren sistemler hala istenen düzeyde yaygınlaşmış değildir. Sulamada kullanılan su miktarının kontrol edilme olanakları ise çok yetersizdir. Sulu tarımda basınçlı sulama sistemlerinin kullanılmasının sağlanması çok önemlidir. Eğimli arazilerde bile, bir nedenle, salma sulamayı tercih edenler az değildir. Çok faydalı fakat hala önemi yeterince anlaşılamamış olan ekim nöbeti sisteminin de (münavebe), ürünlerin sudan daha iyi yararlanılmasında payı bulunmaktadır. Ekim nöbeti, toprak verimliliğinin artmasını, gübrelerden daha çok yararlanılmasını da sağlamaktadır. Ülkemiz için diğer bir önemi de hayvan yemi ihtiyacının büyük bir kısmının kendi üretimlerimizden karşılanmasını temin edebilecek olmasıdır. Ayrıca yabancı ot yoğunluğunun azalmasına, ürünlerin hastalık ve zararlı etkilerinden daha az zarar görmesine ciddi katkı yapacak, kimyasal ilaç kullanımını ve dolayısıyla ithalatını da azaltacaktır.
Küçük Aile İşletmeciliğine Özel Önem verilmelidir
Bu süreçte, başta hizmet sektöründe olmak üzere işsiz kalmış ve kısa sürede iş bulma ümidi olamayan kişilerden, köyde yaşamını sürdürebilecek kadar imkanı veya ümidi olanlar için hızla küçük aile işletmeciliğini teşvik etmek ve desteklemek, hem bu insanlara bir olanak sağlama hem de istihdam baskısını azaltma çarelerinden birisi olabilir. Diğer önemi ise üretime yapacağı katkıdır. Küçük aile işletmeciliğinde atık da oldukça azdır, pek çok şey değerlendirilir ve nitelikli bitkisel ve hayvansal ürünler elde edilebilir. 30-40 yıl kadar önce dünya genelinde üretimin artması için büyük tarım işletmelerinin gerekliliğine inanılıyor ve bu yolda çeşitli teşvikler yapılıyordu. Ancak büyük işletmelerin uyguladığı endüstriyel tarım, toprakta bozulmalara, organik maddenin azalmasına, erozyonda artışa neden olmuş, ayrıca yoğun çabalara ve uyarılara karşın, bilinçsizce ve yaygın olarak kullanılan kimyasallar (mücadele ilaçları, gübreler vb.) ciddi boyutlarda toprak, su, hava kirliliğine yol açmıştır. Yeterince destek göremeyen çok sayıda küçük çiftçi ailesi ise kentlere göçerek üreticilikten tüketiciliğe geçmişler, bir kısmının geride bıraktığı tarım arazileri ise üretim dışı kalmıştır. Şehirlere göç eden küçük çiftçi ailelerinin çok büyük kısmı genç yaşta olanlardır. 2007-2008 yıllarında dünya çapında yaşanan gıda krizi, tarım politikalarının yeniden değerlendirilmesine yol açmıştır. Dünya Bankası 2009 yılında yayımladığı 'Kalkınma için Tarım' raporunda küçük çiftçilerin desteklenmesi gerektiğini belirtmiş, Birleşmiş Milletler Teşkilatı da 2014 yılını 'Uluslararası Aile Tarımı Yılı' ilan etmiştir. Dünya genelinde tarımsal üretimin en büyük kısmı küçük işletmelerden gelmektedir. Üretime destek, işsizliğin azaltılmasına katkı, ağaçlandırma ve az atıkla çevreyi koruma, nitelikli ürün çıkarma vb. birçok bakımdan, küçük aile işletmeciliğinin tarımda adeta bir sigorta, bir güvence olabileceği dikkate alınmalıdır.