Tarih boyunca toplumlar, sürekli mutluluk vaatleriyle iktidarı elinde tutan (sultan, han, hakan, imparator, padişah, kral, diktatör vb.) tek adam rejimlerinin yönetiminde acı içinde kıvranarak yaşayageldi.
Son yıllarda birçok ülkede, bunca tecrübeden sonra demokratik kuralları eğerek bükerek, kendilerine altın varaklı koltuklarda sürdürülebilecek saltanatlar oluşturan tek adamlar türemeye başladı.
ABD, Avusturya, Polonya, Macaristan, Rusya, Arap ülkeleri, Uzakdoğu ülkeleri, Afrika ülkeleri…
Örnekleri o kadar çok ki!
***
Bilinen en ayarı bozuk tek adam, dört yıllık iktidarında yaptığı kötülük, işlediği cinayetlerle en zalim hükümdar namıyla tarihe geçen Roma İmparatoru Caligula'dır (MS 37-41).
Caligula'dan Hitler'e, Çavuşesku'dan Trump'a kadar…
İktidarı ele geçiren tek adamların hep psikolojik sorunları olmuştur.
Eşitlikçi, aydın fikirleri sevmezler. Mizahtan anlamazlar. Gülmek, hayattan zevk almak gibi bir talepleri de yoktur. Suratları hep gergin, kaşları hep çatıktır. Kasım kasım kasılmayı pek severler.
Hayatı anlayamadıkları, değerleri içselleştiremedikleri gibi, 'bize her şey serbest' düzenini başlatırlar. Kuralları ve yasaları 'ben yaptım oldu' kalıbındadır ki, o kalıp da günlük çıkarlara göre değişkenlik gösterir.
Değerlere verdiği zararı önemsemeden istediği her şeyi yapar, her şeyi kendine uyruk kılar, tüketmeye doymaz, şiddet sarmalı yaratırlar.
Çatışmasız yaşayamaz, çatışmadan beslenirler. Çünkü kendi iç çatışmaları hiç bitmez, dışarı yansıtırlar. Hiçbir tek adam kendisiyle barışık değildir.
Tarih ve toplumlar nezdinde aslında ne kadar küçük (!) olduklarını anlayamazlar bir türlü. Küçüklüklerini telafi için yağcılık, yalakalık bekler, bunu yapanları yönetimde muteber kılmaya çalışırlar.
Onlar için toplum, kendi büyüklüklerini izledikleri 'ayna ayna söyle bana' görevini yerine getiren insanlardan ibarettir.
Tek önemsediği 'kendi iradesi'dir, gerisi 'teferruat'tır.
***
Hayat değerlidir ve anlamı kendi içindedir. Hayata anlam veremeyenler ya da hayatın anlamını anlayamayanlar ile hayatın verdiği en insancıl değerleri tatmayı beceremeyenler, 'tek adam rejimlerinin temel taşları'nı oluşturur.
Demokrasiye geçmiş toplumlarda tek adam kendiliğinden doğmaz. Tek adamlar tarihin her döneminde ortaya çıkmak için aportta bekler. Onu toplum doğurur. Üstelik de demokrasinin ilk adımı olan seçim sandıklarında.
Tek adamlar da 'sandık eşittir demokrasi denklemi'ne inandırınca toplumu, kural dışı uygulamaların yolu açılmış olur.
Tek adamı toplum ister, kendi yazgısına sahip çıkacağına kurtarıcı dedikleri birilerine teslim eder, yüceltir, meşrulaştırır.
Onlara baskı yapma, çalma, halkı uslu koyun yerine koyma hakkını veren kimdir?
Sürekli bir kurtarıcıdan medet uman, oraya buraya tapınan toplum değil midir?
Tek adam rejimlerinin yolunu açan, hepimizde var olan 'içimizdeki canavar'dır.
***
Tarihteki tüm diktatoryal rejimlerin yayıldığı dönemlerin sonrasında milyonlarca insanı canından, malından, vatanından eden dünya savaşları çıkmıştır. İnanmıyorsanız hem birinci hem ikinci Dünya Savaşı öncesi toplumların moda haline gelmiş siyasi yapısına bir bakın!
Aynı yapının tekrar görünür olduğu günümüz gerçeklerinden hareketle;
Aslolan demokrasiyi benimsemek ve 'içimizdeki canavarı dizginlemek'tir.
***
Tarihin gerçeklerinden öğrendiğimize göre yarattıkları şiddet sarmalı bir gün tek adamların kendilerini de içine alır.
Toplumun korkularını aştığı, üzerlerine örtülen acımasız örtüyü yırtmaya karar verdiği zaman mutlaka gelir.
O zaman, genelde defterlerin dürülme zamanıdır.
***
Şimdilerde tek adam rejimleri 'yenilik' olarak sunuluyor.
Oysa tek adamcılık 'eskilik'tir.
Yenilik 'katılımcı demokrasi'dir.