Cumhuriyetin 97. yılını kutlarken; ekonomik krizin ağırlığını omuzlarında taşıyan, pandemi sürecine denk gelmesi nedeniyle eli kolu bağlı muhalif bir potansiyelin varlığına her zaman inandım.
Çünkü yönetenlerin, ağızda farklı şeyler geveleyip uygulamada tam tersini yaptıklarını; üç beş ortaçağ kalıntısı tarikatın, birkaç para babası sermayedarın çıkarı doğrultusunda ülkeyi uçuruma sürüklediklerini herkes fark ediyor.
Bir ülkenin nasıl yönetilemediğini herkes görüyor.
***
Tam yüz bir yıl öncesini düşünün!
1919 yılını…
Ülkemizin ve milletimizin hali bundan daha iyi değildi.
Balkanlardaki hezimetin ardından Birinci Dünya Savaşı kaybedilmiş, İstanbul işgal edilmiş, saltanat işgalcilerin dili haline gelmişti.
Mustafa Kemal ve arkadaşları böylesine kara tablonun içinde ağlanmayla, sızlanmayla, gereksiz fikirlerle zaman kaybetmediler.
Çünkü onların umudu vardı, iddiaları vardı. Kararlıydılar ve hepsi de iyi yetişmiş örgütçü subaylardı, vizyon sahibiydiler.
Bu özellikleriyle 'toplumsal muhalefet'in kurtuluş misyonunu sırtlandılar.
***
Şimdi muhalefete (sadece partililere değil, toplumdaki muhalif bireylere de) bakıyorum da;
En büyük arınma ve yakınma duvarı 'sosyal medya' olmuş.
Sürekli olumsuz gördüklerinden yakınıyor, olmayacak dilek ve temennilerde bulunuyor, mide bulandıran trolvari paylaşımları mücadele sanıyorlar.
Dağınık, güçsüz, yetersizler.
Umudunu bir kurtarıcı beklemekten öteye taşıyamayan bir 'toplumsal muhalefet' var.
Atatürk'e ait olduğu söylenen şu sözden de haberleri yok:
'Eğer ülkeni kurtaracak bir lider beklemekteysen, ben size hiçbir şey öğretmemişim demektir.'
Söz Atatürk'e ait olsa da, olmasa da; Atatürk'ün düşünce yapısına son derece uygun.
Nerden mi biliyorum?
Çünkü 'Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'ni biliyorum.
İsterseniz bir daha okuyun.
***
Toplumsal muhalefet değişim istiyorsa, iki unsura dayanması gerekir.
Birincisi, 'kolektif zeka' oluşacak.
Herkes birikimini, düşüncesini, çözüme yönelik önerilerini bir potada toplayacak ve topluma değer katacak, çıktı alınıncaya kadar harmanlayacak.
İkincisi 'demokratik sivil inisiyatif' oluşturulacak.
Bunun için de toplumun kabul ettiği doğrulara odaklanılacak.
Adalete, özgürlüğe, demokrasiye, eğitime, sağlığa, ekonomiye odaklanılacak.
***
Öncelikle sorunların sınırları iyi belirlenecek. Anlaşılır olabilmesi için soyut kavramlar somutlaştırılarak anlatılacak topluma. Sonra da çözüm adımlarını içeren bir yol haritası çıkarılacak.
Öyle fikir ve önerileri yazmayla, konuşmayla, sosyal medyada paylaşmayla değil; bizzat 'katılarak ve katılımcılığı arttırarak mücadele' verilecek.
Hadi siz de moda bir sözcük kullanın ve adını 'proje' koyun; olsun!
Somut, sınırı belli, topluma değer katacak, toplum tarafından kabul görecek projelerle yürünecek.
Popülist sloganlarla -gerçek- muhalefet yapılmaz.
***
Öyle her dakika birine söverek, birini överek yapılan muhalefetin bir yere ulaşmadığını yıllardır anlayamadık mı?
Bir ülkenin parçalanması, bir milletin yok olmasıyla ilgili alınan kararlara kolektif zekanın izinde, sivil bir direnişin başlangıcından bu güne tam yüz bir yıl geçti.
Anlayın artık!
Türkiye'nin çağdaş hikayesi,
Tek bir kişi ya da belli bir zümrenin değil;
Yurttaşların tümünün katılımıyla, birlikte yazılabilir ancak!