Geçen hafta kamu çalışanı yaklaşık 700 bin işçi için zam pazarlığı başladı. Bakanlıklar, üniversiteler, hastaneler, karayolları, demiryolları, şeker fabrikaları ve elektrik üretim santrallerinin de aralarında olduğu kamu kurum ve kuruluşlarındaki 700 binden fazla işçiyi ilgilendiren bu çerçeve protokol ile 2020-2021 dönemi için mali ve sosyal haklar belirlenecek. Uzun bir süre sonra TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ birlikte hareket ederek ortak bir teklife imza attılar ve kamu işçisinin en düşük brüt ücretinin 4 bin 800 TL'ye yükseltilmesini, 2021-2022 için ilk 6 ay yüzde 20, diğer 6 aylar için enflasyon + yüzde 3 refah payı talep ettiler.

Verilen teklifleri komik bulan beğenmeyen dalga geçenler oldu oysaki teklifin tamamı net olarak incelendiğinde günümüz koşullarına uygun ve gerçekçi olduğunu görebilir. Şayet teklif bu hali ile kabul görse vergi dilimlerinin sabitlendirilmesi haricinde ilk altı ay için yüzde 31 ile yüzde 38 oranında değişen zam oranlarının olduğu görülecektir.

Peki bu talepler neden gerçekçi? Söyleyeyim,

Ülkemizde;
- İşçilerin yüzde 90'ı sendikasız:
- İşçilerin yüzde 93'ü toplu iş sözleşmesi kapsamında değil:
- Sendika üyesi işçiler dahi toplu iş sözleşmesinden yararlanamıyor:
- Türkiye toplu iş sözleşmesi kapsamı ve sendikalaşma açısından OECD ('Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü') sonuncusu:
- Sendika üyeliğindeki artışın nedeni taşeron işçilerin ve kamu işçilerin örgütlenmesidir ancak bu işçilerinde halen toplu iş sözleşmesi hakları kısıtlı.
- Yeni sendika üyelerinin dağılımında büyük bir dengesizlik söz konusu ve İşkollarına göre sendikalaşma: İnşaat, turizm ve büro işkolu en düşük sendikalaşma oranına sahip işkolları.
- Halen kadınlar erkeklere göre daha az sendikalı.
- Birkaç dönemdir Yüksek Hakem Kurulu tarafından bağıtlanan toplu sözleşmelerde patlama olmuş durumda.

Bunlarla beraber her geçen ay maaşlar düşmekte alım gücü azalmaktadır. Ve geçimini sadece işverenlerden aldıkları maaşlarla sağlayanlar tek taraflı adil olmayan bir biçimde arttırılan gelir vergisi oranları karşısında yıllardır bitmek tükenmek bitmeyen büyük bir sınav vermektedirler. Konuya ilişkin Hükümetin hemen hemen her döneminde çalışma yapılacağı ifade edilmesine rağmen bugüne kadar herhangi bir değişiklik olmadı hatta durum daha da kötüleşti. En azından hükümetin bu kısımla ilgili olarak makul bir vergi oranını uygulamaya koymayı bugüne kadar başarmış olması gerekirdi!.. Çalışan hemen hemen herkese düşük zam uygulamasına alıştığımız geçmiş yıllar nazaran asgari ücrete geçen yıl fazla bir oranda zam yapıldığı olmuştur. Ancak bakış açısı hem asgari ücretliler hem de diğer çalışanlar açısından bu yıl fazla zam yapıldı değil geçmiş yıllarda eksik zam yapıldı olmalıdır. Geçmiş yıllarda olması gereken kadar zam gerçekleşse idi bugün düşük ücretliler bu kadar zor şartlarda yaşamaz ve yapılan bu zamma daha önceden kavuşmuş olurlardı. Önlemler alınmadıkça maliyet artışları, fiyatlara ve enflasyona etki edecektir. Başta gelir vergisi kanunu olmak üzere herkesi rahatlatacak gerekli yasal düzenlemeler bir an önce hayata geçirilmeli çalışanlara yapılan zamlar artık gelir vergisi dilimleri ile oynanarak fazlasıyla geri alınmamalıdır!

Çalışma hayatımızdaki ortam bu durumda iken pandemi ve ekonomik koşullar da dikkate alındığında verilen teklif çağdaş yaşanılabilir bir hayat için olumlu ve gerçekçidir.

Türk-İş'i de bu noktada kutlamak ve bu duruşun temsil ettiği işçi kesimi için doğru yer olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Türk-İş bu dönem her şeye rağmen sağduyulu davranmış, enflasyonun zirve yaptığı bir dönemde hükümete teklif ettiği zam oranı her ne kadar çalışanların refah seviyesine istediği kadar artıracak bir düzeyde olmasa da ülke gerçeklerine uygun olmuştur. Elbette bunda içinde bulunulan ekonomik durum göz önünde bulundurulmuştur. Şu aşamada Türk İş e düşen bu duruşunu bozmadan arkasında 700 bin işçi olduğunu unutmadan kararlı bir şekilde sözleşme masasından başarı ile kalkmasıdır.