Virüsün yayılma hızını kırmanın en önemli yolunun izolasyon olduğu herkes tarafından biliniyordu artık.
Onun için de sokağa çıkmama büyük oranda kendiliğinden sağlanmıştı.
Zaten yirmi yaş altına ve altmış beş yaş üstüne yasak da gelmişti.
Virüsün yayılmasını önleme yollarından birinin de sosyal, yani fiziksel mesafe olduğu da benimsenmişti.
Kurumlara insanlar sırayla alınıyordu.
Kurumlardaki görevlilere iki metreden fazla yaklaşılmıyordu.
Mesela bankalarda gişelerin önüne kırmızı bant çekilmişti.
'Yaklaşma!'
Marketlere belli sayıda müşteri alınıyordu.
Kaldırımda karşından biri geliyorsa yolun kenarına iniyordun karşıdan gelenle yan yana gelmemek için.
Hatta…
Hatta evlerde bile…
Ev halkı arasında işi gereği zorunlu olarak dışarı gidip gelen varsa ondan uzak durulması tavsiye ediliyordu.
Öyle ki…
Test sonucu pozitif çıkan, evde kendini karantinaya almak isteyen adamı karısı eve almamıştı.
Ve kimse zorunlu olmadıkça dışarı çıkmıyordu.
Zorunlu olarak, zaruri ihtiyaçlar nedeniyle dışarı çıkılacaksa da, evden bir kişi seçiliyor, o kişi giydirilip; maske, eldiven…
Çantasındaki silahları kontrol edilip…
Yani kolonya, peçete, ıslak mendil…
'Dikkatli gidip gel, kimseye yakın olma, mümkün olduğu kadar hiçbir yere dokunma!' tavsiyelerinde bulunulup gönderiliyordu dışarı.
Sonra dakikalar sayılıyordu.
Yarım saat.
Bilemedin bir saat sonra kapının zili çalınca herkes ayaklanıyordu.
'Geldi! Geldi! Kapıyı açın!'
Kapı açılıyor, herkes, dışarıdan gelene fazla yaklaşmadan;
'Hiçbir yere dokunma. Elindekileri balkona bırak. Sonra gidip ellerini sabunla iyice yıka!' diye bağırıyordu.
Biraz mübalağa olabilir belki ama…
Aşağı yukarı böyleydi...
Herkes tedbirini almıştı.
Neyin ne olduğunu insanlar iyiden iyiye öğrenmişti.
Ara sıra internete…
Sosyal medyaya çakıyoruz yazılarımızda ama…
Gerçek, samimi insan ilişkilerini, insani duyguları yok ettiği için.
Biraz da tabii, insanların bir kesimini, dünyaya erken geldiği için internet teknolojisini ıskalayan, mesela altmış beş yaş üzerini baskı altına, kıskaca aldığı için.
Ama artık insanların, bu muazzam teknoloji sayesinde dünyanın öbür ucundan bile haberi oluyor.
Onun için herkes durumun ciddiyetinin, ne yapması gerektiğinin farkındaydı.
Maske zorunluluğu da gelmişti.
Ama işte…
Cuma günü akşam saat on sıralarında, gece yirmi dörtten sonra büyükşehirlerde sokağa çıkma yasağı geleceği duyurulunca…
Olan oldu.
Herkes sokağa çıktı.
Hatta bazı şehirlerde anons yapıldı,
'Biz büyükşehir değiliz, sokağa çıkma yasağı bizi kapsamıyor, evlerinize dönün!' diye.
Fırınların, marketlerin önüne yığıldı insanlar.
İzolasyon, sosyal mesafe, maske…
Her şey unutuldu.
Sokaktaki o karmaşada baba, oğluna;
'Ben fırına gidiyorum, sen de kasaba koş!' diye bağırıyor, panik içinde.
Tanrım!
İnsanı anlamak, insanın kafasının içindekileri çözmek ne kadar zor!
***
Galiba…
Cuma günü, büyükşehirlerde yaşayan…
Günlerdir evlerinden dışarı çıkmayan insanların pek çoğu virüsün tuzağına düştü.
Belki de günlerdir, bu anı bekliyordu virüs!