Ülkemizin gündeminde böylesine büyük bir 'orman yangını' varken bir köşe yazarının başka bir konu yazabilmesi çok zordur. Bu zorluğun ikinci bir boyutu da herkesin gördüğü/ bildiği bir konuda okurlara okunabilecek bir şeyler sunabilmektir.
Üstelik ülkemizde uzun süredir içten içe yanan öyle yangınlar var ki ve bu yangınlar birbirlerini öylesine tetikliyorlar ki…
Daha da önemlisi, böylesi yangın ortamlarında 'Yangına körükle gitmemek' yani vurgunculuk, fırsatçılık, kışkırtıcılık yapmamak ve özellikle sosyal medyadaki yandaş ve kirli bilgilerden korunmak gerekiyor.
ORMAN YANGINLARIMIZ NEDEN SÖNMÜYOR?
Öncelikle kabul etmemiz gereken bir gerçek var: Türkiye coğrafyasındaki ormanlarda kendiliğinden yangın oluşmasının 'yıldırım, yanardağ, yüksek sıcaklık' gibi 'doğal etkenleri' vardır. Ancak bu doğal etkenler 'doğada kulak(!)' kadardır.
Ülkemizdeki orman yangınlarının nedenlerinin büyük çoğunluğu 'insan kaynaklıdır.' Tek tek sayıldığında uzun bir liste oluşturan bu insan kaynaklı nedenler iki sözcük altında toplanabilir: 'İhmal (önem vermeme, boşlama)' ve 'Kasıt (bilerek, isteyerek yakma)'
Aslında bu iki sözcük birbirinin ikizidir çünkü ormanlarımızda yarattıkları sonuçlar aynıdır. O çirkin sonuçlar da akla, bilime ve tüm insanlık değerlerine aykırıdır.
Ormanlara ihmal ya da kasıt nedenli etkenleri en aza indirme görev ve sorumluluğu öncelikle devlete düşer. Eğer ihmal ve kasıt devlet görevlilerinden kaynaklanıyorsa; duyarlı yurttaşlar bu konuda gerekeni yapmak zorundadırlar.
Bu zorunluluklar elbette ki çağdaş insan, çağdaş devlet, çağdaş demokrasinin gerekleridir. Bu özelliklerin olmadığı bir ülkede sönmez orman yangınları…
Ülkemizde son bir haftadır ormanlarımız cayır cayır yanarken: 'Yangınlar neden eş zamanlı oluşuyor?... Neden yeterli uçağımız yok?... Bir hafta önce 'Turizm Teşvik Kanunu' neden değiştirildi?...' gibi soruların yanıtları bilinmiyorsa ya da bilindiği halde gereği yapılmıyorsa; işte burası sözün bittiği yerdir…
Yaşamakta olduğumuz orman yangınlarından zarar gören yurttaşlar 'yardım, bağış' gibi geçici düzenlemelerin insafına bırakılmamalı, devletin bu konuda 'tasarruf yapamayacağı' gerçeği her fırsatta haykırılmalıdır.
Bir yangın felaketi karşısında çağdaş bir devletin yapması gerekenler bellidir:
* Hiçbir bahane arkasına saklanmadan yangınlar hemen söndürülmelidir.
* Yangından zarar gören yurttaşların kayıpları devlet tarafından derhal karşılanmalıdır. Ayrıca bu yurttaşlara 'Temel Geçim Ödeneği' ödenmelidir.
* Bu bağlamda salgın, yangın, doğal afet gibi olağanüstü koşullarda kullanılmak üzere 'Temel Geçim Güvencesi Yasası' en kısa sürede çıkarılmalıdır.
* Turizm Teşvik Kanunundaki ormanlarla ilgili hükümler yeniden düzenlenmelidir.
SAĞLIK YANGINIMIZ SÜRÜYOR
Yaklaşık iki yıldan beri tüm dünyayı kasıp kavuran 'Covid- 19 yangını', gelişmiş ülkelerde düşüşe geçmesine rağmen, ülkemizde yükselişini sürdürüyor.
Türkiye'de, geçtiğimiz aylarda apar topar alınan 'Normal olmayan normalleşme kararları' yüzünden henüz tehlike çemberi kırılamadı. Son günlerdeki veriler tehlikenin tekrar yükseldiğini gösteriyor.
Başta devlet olmak üzere toplumca 'Sağlıktan tasarruf olmaz!' belgisiyle salgınla ilgili tüm bilim kuralları eksiksiz yerine getirilmelidir.
Bu bağlamda, son zamanlarda tartışılan 'Aşı olmama sapkınlığına karşı' demokratik yaptırımlar uygulanmalıdır.
'GÖÇ YANGINI' ÜLKEMİZİ TEHDİT EDİYOR
Türkiye son yıllarda 'Uluslararası Göç Sorunu'nun odağı olmaya başladı. Göç sorununda öne çıkan uluslararası veriler, dünyamızda yüzlerce yıldan beri güneyden- kuzeye ve doğudan- batıya süren göçlerin son yıllarda daha çok Türkiye'ye yöneldiğini gösteriyor.
Ülkemizdeki resmi kurumların verilerine göre Türkiye'de şu anda 196 ülkeden gelen yaklaşık 5,5 milyon göçmen var. Bunların 3,6 milyonunu Suriyeliler oluşturuyor. Son üç ayda gelenlerle birlikte Afganlıların sayısı ise 400 bin civarında…
Göçlerin ülkemize yönelmesinin temel nedeni, ne yazık ki ekonomik ve demokratik olanaklarımızın zenginliğinden değil; Türkiye'nin göç politikasındaki zayıflığından kaynaklanıyor.
Özellikle son birkaç yıldan beri Türkiye'nin tek adam sistemi, göçmenlere öyle sıcak(!) tavizler veriyor ki, bu fedakarlık(!) Batılı müttefiklerimizi de ziyadesiyle memnun ediyor.
Bu konuda ivedilikle göç yangınına karşı önlemler alınması ve göç mevzuatımızın uluslararası belgelere uygun duruma getirilmesi gerekiyor. Başımızdaki iktidarın radikal dinci örgütlere yönelik beka hesapları(!) konusunda kamuoyunun aydınlatılması da önemli bir yurttaşlık görevidir…
'AYRIMCILIK YANGINI' TÜM YANGINLARI TETİKLİYOR
'Bir kişiye ya da gruba, belli özelliklerinden dolayı önyargılı davranmak' anlamı taşıyan 'ayrımcılık', yüzyıllardan beri insanlığın yüz karası olmaya devam ediyor. İnsanlar bu yüzden o kadar çok kan döktüler ki…
Daha çok 'dinsel/ mezhepsel, etnik/ ırksal, siyasal, cinsel, yaşsal' özelliklerde ortaya çıkan ayrımcılık, günümüzde daha alt gruplardaki özelliklerde de kendini gösteriyor.
Bizim toplumsal tarihimizde de özellikle dinsel ve etnik ayrımcılığın çok büyük acıları var. Üstelik tarihimizden kaynaklanan yaralar henüz kapatılabilmiş değil; o yaraların sinir uçları her türlü etkiye açık,
Dünyada ve ülkemizde ayrımcılık sorunundan kaynaklanan etkenler, çok kolayca diğer toplumsal sorunları da tetikliyor ve çözüm yollarını tıkayabiliyor.
Bu bağlamda, en son Konya'da bir Kürt ailenin katledilmesi olarak ortaya çıkan sorunu, 'ayrımcılığın dayanılmaz hafifliğine kapılmadan' irdelemek; bu yangının üstüne körükle gitmemek ve sorunların çözümünü bilim ve demokrasi havzasında aramak gerekiyor.
Sözün özü, ülkemizi saran yangın ortamından 'Yangında İlk Kurtarılacak' olan bilim ve demokrasi ilkeleridir.
Unutmayalım ki tüm yangınları bilimsel akılla ve demokrasiyle söndürmekten başka çaremiz yoktur.
Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla…